Cümlesinin devamının gelebileceği umuduyla yüzüne aval aval bakmaya devam etsem de dudaklarından kelimeler çıkıp da farklı bir cümle kurmadı.
Benim için önemlisin.
Ne yani şimdi, benim için önemlisin.
Hızla geri çekilip, "Teşekkür ederim, sende öylesin," dedim. Ne denirdi başka. Benim için önemlisin; Allah razı olsun. Bende önemserim kendimi.
"Bir şey mi oldu?" diye sordu, ne olabilir ki canım. Ne umduk, ne bulduk.
Ne umuyordun Yıldız? İlan-ı aşk falan mı? Ne biliyorsun, adamın sana aşık olduğunu? Belki de kardeşi gibi görüyor. Sadece önemlisin o kadar, abartma. Ne bu tavırlar?!
Ne aşkı canım, aşk falan yok! Abartmıyorum, hem sen ne karışıyorsun ota boka. İç sesi yaratan Rabbim, birde kapatma tuşu yaratsaydın kusursuz olurdu.
İç sesime olan sinirimle omuzlarımı silkip, "Yoo!" dedim ve ayağa kalkıp yatağıma doğru ilerlerken, "Ben biraz dinleneyim."
Kovsaydın...
Sana ne? Oda benim, ben benim, yatak benim, komutan benim, sana ne oluyor!
Sahiden Komutan senin mi?
Gözlerimi devirip yatağa oturduğum da, komutanın çoktan ayaklandığını gördüm. Kapıya doğru ilerlerken, "Sana iyi dinlenmeler," dedi ve odadan ayrıldı.
Arkasından öfkeyle ayağa kalkıp dolanmaya başladım. Neden bu kadar öfkeliyim ki? Yani ne bekliyordum sahi, o benim komutanım, ben onun eriyim. Başka ne olabilir? Yani, ne olacak. Hem o kadar şey anlattıktan sonra önemlisin diyecek tabi ki, önemli olmayan birine hayatının en can alıcı noktalarını neden anlatsın? Tabi ki önemliyim.
Önemliyi falan bırak da adam küçücük yaşta nelere maruz kalmış. Yaptığı doğru veya yalnış, eğer benimde babamı öldürebilme şansım olsaydı, yaşım küçükte olsa muhtemelen buna cesaret edemezdim. Muhtemelen onun başka bir çaresi de yoktu. Sormadım çünkü acısını deşelemek istemedim. O adam ölmeseydi belki de hep onun elinde kalmak zorunda kalacaktı. Kim bilir, neyse bu konuyu düşünmek istemiyorum. Bunu düşündükçe olmadık görüntüler canlanıyor gözlerimin önünde. Yağmurun sesi gibi, dört kere ateşlenen silah gibi. Söz gibi....
Abimin ölümünün üzerinden tam altı yılda geçmiş olsa da sanki her şey dün gibi gözlerimin önündeydi. O gün iki kişi ölmüş olsa da ölmeyi hak eden tek kişi bendim ve şuan nefes alan tek kişi de benim. Benim aldığım her nefes bana o geceyi hatırlatırken, yaşamak cehennemde yanmaktan farklı gelmiyor. Benim intikam alabileceğim hiç kimse yokken, Komutan'ın bunu yapabilmiş olması bile ödül gibi geliyor belki de gözüme. İntikam alma şansım olaydı bile alabilir miydim, bilmiyorum..
As başkana gelirsek, yalan söylediğini düşünüyorum. Her konuda, peki ya Asda? Voldemort? Nedense onlara as başkandan daha sıcak bakıyorum. Görünen köy bir yerden sonra klavuz istemiyor cidden. Voldemort'un savaş gücünün olmadığı meydanda, peki As başkan kendi kendine mi savaşıyor? Peki ya Asda, neden abisine ihanet ediyor? Kraliçe olmak için mi? Bilmiyorum, ama öğreneceğim. Öncelikle, Asda'nın bana anlattıklarını teyit etmeliyim.
Hızla odadan ayrılırken bizimkilerle karşılaşmanın endişesini duyuyordum. Duvarı açar açmaz kapının önünde dikilen iki askerle karşılaşmam bir oldu.
"Nereye?" diye sordu, yüzünü görmesem de ses analizlerinde oldukça iyiyimdir ve bu kişinin Feriadon olduğuna kalıbımı basarım.
"As başkana gidiyorum," diyerek hızlı adımlarla koridorda yürümeye başladığımda, askerlerin adım sesleri tam arkamdaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A.S.O.S.A
AventuraTürkiye'nin büyük uzay operasyonuna seçilen beş kişilik bir ekip, Ay'a çıkmak için hazırlanır. Fakat bu yolculuk pekte beklenildiği gibi ilerlememektedir. Uzay boşluğundan bilinmeyen bir gezegene çekilen Hayal ekibin başına gelmeyen trajikomik olayl...