☣ Gerçekler ☣ Düzenlendi.

464 66 33
                                    

-Selamlar :))

Artık iplerin koptuğu yerlere geldik arkadaşlar, mizahta bir yere kadar. Olacaklar yüzünden bana kızmayın.

Yorumları ve votelerinizi benden esirgemeyin, sizin destekleriniz beni yazmaya itiyor. Keyifli okumalar :))

-

Gelecekten

İnancın bittiği yerde acı başlarmış.

Öncelik güvenden gelirmiş.

Güvendiğin insanı kalbinin bir köşesine oturturmuşsun. Bu kim olursa olsun değişmeyen bir olguymuş. Güvenmediğin kişi her kimse; baban, annen, kardeşin, sevgilin, arkadaşın vesaire. Fark etmiyormuş.

Sevginde bir azalma olmuyor belki ama eskisi gibide olmuyor. Olamıyor.

Hiçe sayıyorsun.

Kendini hiç ederken.

-

"Sen?!" dedim kocaman olmuş gözlerimle çehresini süzerken. Bir süre sonra kahkahalarla gülemeye başladım. "Şaka!"

"Yıldız bak, fazla vaktimiz yok!" dediğinde sesi borazan yutmuş kertenkele gibi değildi, onun sesi gibiydi.

Sesi kulaklarımı doldurduğu andan itibaren kanıma kadar titredim. Gözlerimi kapattığımda yağmurlu güne adımımı atmıştım...

Geçmiş 04.04.2015

Doğum günleri... Bazı insanlar doğum günlerini hevesle beklerken ben her zaman, o lanet gün gelmesin isterdim. Bir mucize olsa da üç yüz altmış beş gün yerine üç yüz altmış dört gün olsa, bir mucize olsa da dört nisan takvim yapraklarından ilelebet yok olsa...

Ve bende o takvim yaprağı gibi ilelebet yok olsam...

İnsan doğumundan nefret eder miydi? Eğer var olurken yok ettiyse ederdi.

Ediyordum. Annemin canından ettiğim için ediyordum. Var olmaktan nefret ediyordum ve bu sadece dört nisanda yüzüme çarpmıyordu. Her Allah'ın günü babamın benden nefret ettiğini bağıran gözlerine bakarken, abimin gizlice annem için ağladığını duyarken ve aynada her gün kendime bakarken gerçekler yüzüme ateş gibi çarpıyordu. Ve bunu kimse değiştiremezdi.

Yirmi iki senedir hiç aksatmadan takvim yaprakları dört nisanı gösterdiği gibi bugünde göstermişti. Bugün de o lanet gündü...

Annemin öldüğü gündü....

Annemi yok ettiğim gündü...

Bir gün var olduğum gibi yok olacağım gündü...

Akşam üzeriydi. Saat dokuzu gösteriyordu. Babaannemin söylediğine göre annem yirmi iki sene önce bugün, saat on civarı hayata gözlerini yummuştu. Öldüğünde ise yirmi iki yaşındaydı. Mantıklı düşünürsek burada suçlu ben değildim ama suçlu görülüp ötekileştirilen hep ben olmuştum. Bende artık kendimi suçlu olarak görüyordum. Bu bir kere empoze edilmişti beynime ve her geçen gün bu düşüncelerle zehirleniyordum.

Kapımın güçle vurulmasıyla yatağımdan doğruldum. Kapının arkasındakini tahmin etmek zor değildi. Benim kapımı bu denli nefretle çalabilecek bir insan evladı vardı. O da babamdı. Kapıyı zorlasa da açılmıyordu ve öfkeyle bağırmaya başladı.

"Aç lan kapıyı! Uğursuz!"

Artık bu kelimeye bağışıklık kazanmıştım, uğursuz.

A.S.O.S.A Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin