|16|. Gerçek Romeo ve Gerçek Juliet

22.6K 871 75
                                    

İki gündür doğru düzgün prova almamıştık. Hatta provayı geç birbirimizin yüzüne bile bakmamıştık. En azından ben bakmamıştım. Ona kısmen itiraf etmiştim. İtiraf etmeme rağmen mutlu ya da mutsuz hissedemiyordum, daha doğrusu ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Hiçbir şey yerine oturmamıştı. Dağhan Dumaner, onu gördüğüm her saniye, bana dokunduğu her saniye kalbimi harekete geçiriyordu ama onunla olamazdım. En azından kendimi buna hazır hissetmiyordum. Uzun süredir hayatımda sadece bir kişi olmuştu ki onunla da o kadar ciddi bir ilişkimiz yoktu. Klişeler bir yana ikimizde de sorun vardı. Ben ilişki insanı değildim, o da bencilin tekiydi. Sürekli beni sevdiğini söyleyip, sonra benimle dalga geçer gibi davranıp ondan uzaklaşmak istediğimi söylediğimde de değerimi yeni anladığını söyleyen bir manyaktı. Bir süre böyle toksik bir ilişki içinde zaman harcamıştık. Hem o hem ben. Bittiği için mutluydum ikimiz için doğru olan da buydu.

Ama şimdi Dağhan ile kıyasladığımda, Dağhan uğruna her şeyi yapacağım birisiydi. İlker'e karşı ne hissetmiyorsam, Dağhan'a karşı tam tersiydim. Onu seviyordum. Bunu ona söyleyemezdim ama Dağhan Dumaner'i gerçekten seviyordum. Gözümde sıradan bir erkek imajının fazlaca dışındaydı. Aradığım her şey onda vardı. Derin bir duygu birikintisi hissediyordum. Sanki onunla olamazdım ama kalbim sonsuza kadar ona aitti.

Başımı iki yana sallayıp düşüncelerimden uzaklaşmaya çalışmış ve kostümümü giyip aynadaki yansımama bakmıştım. Normalde bunu okula gidince giyecektim ama elbisemin tam halini ilk kendim görmek istemiştim. Başımı sola doğru eğip, sol elimi kırmızı kadife elbisemin üzerinde gezdirmeye başlamıştım. Parmaklarım kendiliğinde göğsümdeki orta çağ andıran düğmelerin üstüne gittiğinde kendimi beğeniyle süzmüş ve 'Juliet olmak sanırım yakıştı.' diye mırıldanmıştım. Oyun üç saat sonraydı. Fazla gecikmeden okula gitmem gerekiyordu. Hızlıca kot ve tişört kombinesi yaptıktan sonra elbisemi aldığım şekilde koyup evden hızlıca çıkmıştım. Annem gelemeyecekti çünkü işi uzamıştı ama bunu dert etmiyordum. Bir taksiye binip on beş dakikaya okula gittiğimde Bilge'de kapıda beni bekliyordu.

Elini saatinin üstüne koyup ''Neredesin kızım sen!'' diye çemkirdiğinde, göz devirip ''Geldim ya işte!'' demiştim. Elini belime koyup hafif itelemiş ve ''Hadi hadi hazırlayalım seni.'' diyerek beni içeri götürmüştü. Elbisemi giyip, altına da o döneme uygun bir ayakkabı giydiğimde sıra makyajımdaydı. Bilge makyajımı yapacaktı. Beni aynanın önüne oturtup, göz makyajımı yaparken, ''Dağhan ile ne oldu?'' diye sormuştu.

Omuz silkip, ''Hiç.'' dediğimde, işinin bittiği rimelin kapağını kapatıp hafif kırmızımsı parlatıcıyı nazikçe dudağıma sürmüştü.

''Makyaj bitti!''

Güzel görünüyordum. Sade ama hoş duruyordu. Saçlarımı açık bırakıp sağ ve soldan bir tutam alıp arkadan tutturmuş ve önlerine de çok az maşa yaptığımızda inanılmaz hoş görünüyordum.

''Çok iyi.'' Bilge beni onaylarcasına başını sallayıp ''Aşırı iyi.'' diye de eklemişti. Oyunun başlamasına bir saatten az zaman kalmıştı ve garip bir şekilde heyecandan ölüyordum.

''Juliet?''

Arkama döndüğümde, Dağhan'ın beğeniyle beni süzdüğünü görmüş ve gülümseyip kollarımı kaldırıp ''Nasılım?'' diye sormuştum. Sanki günlerdir konuşmamış olan biz değilmişiz gibiydik. Bana doğru yaklaşıp, boşluktaki elimi ellerinin arasına aldığında yutkunmuştum. Gülümseyip, ''Kişisel olaylarımızı bırakıp role girmeliyiz değil mi Juliet?.'' dediğinde, gözlerimi kırpıştırmış ve ''Evet, Romeo.'' diye onaylamıştım. Şu an Miray ve Dağhan değil, Romeo ve Juliet'dik. Elimi dudaklarına götürüp, nazikçe öptüğünde kalbimden bir parça alınmış gibi hissediyordum. Mideme kramplar giriyordu ve başım dönüyordu. Bu şaşırdığım bir şey değildi. Bu benim için Dağhan Dumaner etkisiydi.

BURSLU #Wattys2020 (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin