1 Hafta Sonra
Yağızla olan o son konuşmamızdan sonra ikimizde birbirimizden kaçıyorduk. İkimizde olanları yok sayıyor ve görmezden geliyorduk. Açıkçası bu işime geliyordu çünkü onunla uğraşmak istemiyordum.
İkimizde birbirimizden umarsızca kaçıyorduk ta ki bu son bir haftadır bulunduğum katta işler değişene kadar. Tarık ve Hazaldan sonra Yağızın korumaları ve arkadaşları güya(!) "İş için gelen arkadaşları." her yerdeydi.
Hadi ben mesaiye kalıyordum gecenin birine kadar hesaplamaları bitiriyordum depoyu hallediyordum ama ya onun arkadaşları ne diye her yerdeydi. Üstelik o bile yoktu! Başta bir kaç tesadüf derken bir haftadır takip etmeye başlamıştım. Mağazaya girmediklerine yemin edebilirdim ama bir şekilde buradalardı.
Saat sabahın sekiziydi. Bugün sabahçıydım ve bu sefer bu işi çözecektim. Hiç kimse yoktu. Kendi katım olan en üste çıkarken olabildiğince sessizdim. Adımlarım umursamaz ve deli bir cesaretle Yağızın odasına gitti.
Ne olacağı umurumda değildi. Aptal yerine konmaktan nefret ediyordum ve burada bir şeyler döndüğünü anlamayacağımı sanıyorlarsa yanılıyorlardı. Olabildiğince sessizce kapıyı açtım ve cılız bedenimi içeriye attım.
Görünürde odada hiç kimse yoktu. Biraz daha dikkatli dinlediğimde derinden kulağıma gelen horlamanın nereden geldiğine dikkat kesildim. O kadar da geniş bir oda değildi. Kapının hemen karşısında ki duvarın önünde büyük bir masa, masanın önünde tekli koltuklar ondan hemen sonraysa kapıya bakan ikili geniş bir koltuk sehpa ve tekrar ikili koltuk geliyordu.
Hep çalıştığım katı bildiğimden şaşırdım. Bu odanın bu kadar dar olmasına imkan yoktu. Horlama gittikçe artarken gözüm ikili koltukların arasında ince toz bulutuna kaydı, odanın penceresinden içeri giren güneş, etrafta ki uçuşan tozları dağıtırken ikili koltukların arasından geçtim.
Önünde durduğum duvardan gelen sesle ve ince açıklıktan çıkan tozlarla gülümsedim. Her ne oluyorsa kesinlikle burada oluyordu. Tırnağımı özensizce kapatılmış bu gizli kapının çıkıntısına soktum ve elimden geldiğince sessiz bir şekilde açtım.
Düşündüğüm şey en azından bir kaçamak için gizli dinlenme odasıydı ama bu... Ne diyeceğimi bilemiyordum.
Bu delilikti.
Yüzümde oluşan gülümsemeyi durduramıyordum. En başından burada bir şeylerin döndüğüne emindim.
Cebimden telefonumu çıkardım ve ilk iş olarak sandalyede horlayarak uyuyan Tarığı çektim. Bir sürü pano vardı. Mağazanın sahibinin bir çok kişiyle fotoğrafları asılmıştı. Bir çok haber ve dipnot vardı. Mağaza çalışanlarının fotoğrafları da ayrı bir panoda asılıydı. Gözüm kendi fotoğrafıma ilişti. Mağazadayken çekilmiş bir fotoğrafımdı.
Resmimin altında adım, soyadım ve Sevim teyzenin adı yazıyordu. Muhtemelen hepimizin detaylı bilgilerini içeren birer dosyalarımız bile vardı. Gözüm dışarıya açılan bir başka kapıya gitti bu kapı da muhtemelen yangın çıkışına denk geliyordu. Bu da içeri girmediği halde burada olan Yağızın arkadaşlarını açıklıyordu.
Ya beni çok aptal sanıyorlardı ya da onlar fazlasıyla aptaldı. Gözümün ucuyla hala derin derin uyuyan Tarığa ilerledim. Önünde tüm mağazanın kameraları açıktı ve o bir aptal gibi uyuyordu. Aklıma gelen fikirle kahkahamı içime attım.
Masanın üstünde duran koli bandını görmemle hızla aldım ve yavaş hareketlerle Tarığın bacaklarını sandalyeye bantlamaya başladım. Sıra iki yana düşmüş ellerine geldiğinde teker teker yanlara düşmüş ellerinin bileğini sandalyenin sırt kısmına bantladım. Sıra ağzına geldiğinde bu sefer normal hareketlerle yırttığım bantı ağzına taktım. Nefes alamadığını fark etmiş olacak ki hızla gözlerini açtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızgın ve Kırgın
ChickLitBen Mirel Ilıkan. Hikayem başlamadan biten bir romanken biri benim olduğum sayfaları koparıp kaçmış olmalı ki ilk kez nefes aldım. Doğarken ölümün, ölürken doğumun sancısıyım. O yüzden pekte nefes sayılmaz benim ki.. Beni Alacadan tanıyorsanız...