"Selam Alaca." dedi kız neşeli bir sesle ve ekledi, "Seninle en başından başlayalım. Beni biliyorsun zaten bir de adını duyduğun Doruk var." dedi ve güldü.
"Doruk'la biz ilk okuldan arkadaşız. Hayır o yetimhaneden değil. Ha evet, ben yetimhanede büyüdüm. Şimdi ise lisenin ilk gününden beri beni evlat edinmek isteyen Sevim Teyze'nin evindeyim. Buraya nasıl geldiğimi ben de anlamadım. Hayır, evlatlık değilim. Sadece on sekiz yaşımı doldurduğum için kalacak bir yerim kalmamıştı." Kederle gülümsedi.
"Biz yetimlerin doğdukları günden beri belli başlı bir kaderi vardır. Doğduğumuz ilk gün kendi yuvamızdan on sekiz yıl sonra da yetimhaneden atarlar bizi." dedi ve kamerayı bir yere sabitleyerek doğruldu. Üstündeki kıyafetlerle bir yere gideceğini belli ediyordu.
"Sevim Teyze bana yardım etti de kalacak bir yerim oldu. Evet nerede kalmıştık... Doruk'ta kaldık. Doruk benim tek dostum. Bir de Yusuf var, dün ayrıldığım eski sevgilim. O da benim yetimhaneden arkadaşım, liseden sevgilim şuansa hiçbir şeyim oluyor. Bir de bana evini açan Sevim Teyze var. Kendisi bizim yetimhanenin hemen karşısında ki pastaneyi işleten kişi, daha doğrusu kişiydi. Şimdi başka bir yerde. İşte o bana ben ona sanırım o pislik yuvası yetimhanede alıştık. Şimdi mi?" Diye sordu kız kendiyle konuşur gibi ve cevapladı.
"Şimdi ise mecburi onun evindeyim. Yıllardır istediği oldu ve beni evine getirdi. İşte bu kadar başka da kimse yok hayatımda."
Konuyu geçiştirmek istercesine kamerayı eline aldı ve oturduğu yerde doğruldu.
"İtiraf etmeliyim ki sana alıştım. Sana daha birçok şeyi anlatmak istesem de ne yazık ki dün izin günümü çalan Yusuf yüzünden işe gitmek zorundayım. Gittim." dedi ve ekran karardı.
"Sanırım şimdi asıl olaylar başlıyor." dedi genç kadın. Yanındaki adam onayladı.
Yorucu bir iş gününün ardından adımlarımı kendimden beklemeyecek kadar hızlı ve çabuk atıyordum. Otobüs durağına geldiğimde oturmadım, sabırsızlıkla bir aşağı bir yukarı adımlayarak bekledim. Normalde beni buhrana sokan her dakika onun yanına giderken neredeyse havalara uçuruyordu.
Neredeyse yarım saatin ardından gelen otobüse bindim. Mesai bitiminin hemen öncesinde bildiğim için otobüs boştu. Dönerken muhtemelen tıklım tıklım olacaktı.
Gitgide yaklaşmamız heyecanımı arttırırken, aklıma onunla olan anılarımla doluyordu.
-------
"Benim küçük Mirel'im korkmuş mu? Yine neden dövdü seni!" dedi küçük bedeni ve ince sesine inatla yiğitlikle.
Her zamanki gibi bir durumdu işte; hizmetlinin ben ve birkaç kişiyi ya da canının istediği kişiyi dövdüğü andı. Allah'tan müdire gelmemişti, yoksa bu sefer o da dövecekti.
-------
Hızlıca başımı sallayarak aklıma gelen anıyı uzaklaştırdım. Böyle bir anıyla onun yanına gitmek istemiyordum. Butona basıp otobüsü durdurmamla aşağı inmem bir oldu.
Derin bir nefes aldım ve heyecandan titreyen ellerimi sıkarak ilerledim. Hava daha kararmadığından rahatça onu buldum ve yanına ilerledim.
Hafif bir öksürükle boğazımı temizledim. "Ben geldim." dedim ürkekçe. Heyecandan sesim titriyordu. Tekrar derin bir nefes aldım.
"Uzun zamandır beni görmüyordun." diye devam ettim.
"İlk defa mezarda başında birisini bu kadar neşe dolu görüyorum." diyen kalın bir sesle kaşlarımı çatarak arkamı döndüm.
Uzun boylu ve kalıplı bir adam mezarlığın arka tarafında durmuş bana bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızgın ve Kırgın
ChickLitBen Mirel Ilıkan. Hikayem başlamadan biten bir romanken biri benim olduğum sayfaları koparıp kaçmış olmalı ki ilk kez nefes aldım. Doğarken ölümün, ölürken doğumun sancısıyım. O yüzden pekte nefes sayılmaz benim ki.. Beni Alacadan tanıyorsanız...