O günün sonunda istifa edememiş bir şekilde Sevim teyzenin evine ilerlerken bana neden kefil olduğunu merak ediyordum.
Mahalleye girdiğim de hemen sağda ki ilk binanın beşinci katında ki salonun yanan ışığına baktım. Hala uyanık olduğuna göre yine beni bekliyordu.
İçeri girdiğimde her zaman ki gibi naif olan sesi bana seslendi.
" Mirel! Biraz buraya gelir misin?" diyerek beni yanına çağırdı.
Zaten çağırmasa da konuşmak istiyordum. Üç oda bir salon olan bu mütevazi evin bir odasını bana vermişti. Hemen girişe yakın olan salona girdim.
Elinde çay karşısında televizyon pür dikkat dizisini izliyordu. İçeri girmemle bakışlarını bana çevirmesi ve televizyonun sesini kısması bir oldu.
"Günün nasıldı?" diyerek her zamanki gibi günümü sordu. Bana sürekli böyle merhametli bakması sinirimi bozuyordu. Sürekli beni düşünüyormuş gibi sormasından nefret ediyordum.
" Bana neden kefil oldun?" sesim içimde ki nefretin aksine soğuktu.
Ona her zaman ki gibi cevap vermemem moralini bozdu, yüzü düştü. Yine de konuşmama sevinmiş olmalı ki daha normal bir şekilde,
" İş yerinden aradılar. Kefil gerekliymiş. Numaramı senin verdiğini tahmin ederek sorun etmezsin diye düşünmüştüm." dedi.
"Bir dahakine böyle bir durumda beni haberdar et. Kefil olunması gerekiyorsa bu kesinlikle sen değilsin. Evinde mecburen kalıyorum diye kendi kendine bir şey düşünme." dedim ve bana verdiği odaya girdim.
Kızgındım. Biz o yetimhanedeyken kimse bizi görmüyordu. Sevim teyze de görüp susuyordu. Biliyordu. Onun bize neler yaptığını biliyordu ama susuyordu.
İşte bu yüzden çok ama çok kızgındım. Evinde kaldığım için kendime kızgındım, buna beni mecbur bırakan her şeye kızgındım.
Mecbur bırakıldığım her şeye kızgındım.
---
İki Gün SonraSabah düşündüğümden erken kalktığım için işe yürüyerek gitmeye ve bunu videoya almaya karar vermiştim.
En nihayetinde hiç bir işim yoktu. Çantamdan kamerayı çıkardım ve yolu çekerek kayıt tuşuna bastım.
Yolda pek bir şey olmadığından bir kaç yeri özellikle tanıtarak iş yerine sonunda varmıştım. Kamerayı kapattım ve iş yerine girerek soyunma odasına ilerledim.
Üstümü değiştirmiş saçlarımı toplarken soyunma odasının kapısı çaldı, uzun süre ses vermediğimde tekrar çaldı. " Gir." dedim ve kısa saçlamı minik bir at kuyruğu şeklinde topladım.
İçeri giren Yağızla çatılan kaşlarımı durdurmadım. Aklıma dün ki yaşadığımız diyalog geldi.
-
Bu sefer tam zamanında gelmiş ve işimin başına geçmiştim her şey normaldi, ta ki Yağız öğleye doğru gözükene kadar!Merdivende karşılaştığımızdan ben ondan yukarıda duruyordum.
" Sen hiç saçını yapmaz mısın? Yataktan çıktığın gibi gelmişsin. İşini ne kadar da ciddiye alıyorsun öyle! Gözlerim yaşardı." sesinde ki ima ve sırf benimle uğraşmak için yaptığı gafla o da durdu.
Bir kadına böyle bir şey dememesi gerektiğini söyledikten sonra çakmış olmalıydı ama hayır asıl gaf benim içimde ki çocuğaydı.
Ben büyümüş ve saçımı sırf uğraştırmasın diye kesmiş olabilirdim. Vazgeçmiş olabilirdim ama içimde ki o çocuk saçlarını uzatmak, renk renk tokalarla süslemek, onları sevmek istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızgın ve Kırgın
Chick-LitBen Mirel Ilıkan. Hikayem başlamadan biten bir romanken biri benim olduğum sayfaları koparıp kaçmış olmalı ki ilk kez nefes aldım. Doğarken ölümün, ölürken doğumun sancısıyım. O yüzden pekte nefes sayılmaz benim ki.. Beni Alacadan tanıyorsanız...