Sanki salonun içerisinde doğuyormuşçasına ahşap mobilyalar üzerinde sarının hakimiyetini kuran güneş, Jungkookun içerisindeki karamsarlık ve serin esintilerin aksine ortalığı cıvıl cıvıl gösteriyordu.
Jeongguk dönemin klasik birer mobilyalarından olan Mid ceuntry tarzı koltuk takımının teklisinde sırtını kamburlaştırarak ifadesiz bir suratla otururken orta cam sehpalarını seyrediyor,küçükken o sehpa üzerine ne de çok parmak izi bıraktığını ve annesinin kendisine nasıl büyük bir sabır göstererek hergün sehpalarını ve büyük cam sofralarını sildiğini düşünüyordu.
Katlanılmaz biri miyim?
Aslında dert ettiği şeyle alakası bile yoktu ama işte bir kez kendini bu düşüncelerin içerisinde bulduğunda çıkması birhayli uğraştırıcı oluyordu.
Bugüne dek yalnızca bir kez alınmış ve ertesi seneye dek yerinden kaldırılmamış büyük çam ağaçlarınının arkasına saklanarak annesinden gizlice kendisini ağaç ve duvarın arasınan nasıl sıkıştırdığını hatırlıyor,yapraklarını ufak ufak koparıp fark edilmediğini sanarak evin herbir köşesine döktüğünü düşlüyordu.
Kendi odasını toplamaktan aciz olan bu çocuk bütün bir sene annesine ağacın bir kısmı kelleşinceye dek yerden yaprak toplatınca en son atılmasına sebep olmuştu ağacın.Tabi üzerindeki baya bir hoşuna giden tüm süslemeleri odasına taşımış,demir yatak başlığına ve panjurlu gömme dolabının panjurlarına bantlamıştı.
Eskiyi hatırlamak hoştu ama o zamanlar kendisine güzel gelen her bir şeyin etrafındakiler için ne kadar rahatsız edici olabileceğini yeni yeni fark ediyordu.
Bu düşünceler silsilesinden çıkması, koltuğunun arkasında kalan doğrama kapılarının önünde birkaç dakika bekleyip kendisini fark etmediği için pencereyi çalmayı akıl edebilen Hoseok sayesinde olmuştu. Birkaç gündür kendinde okula gidecek hali bulamadığından onu endişelendirmiş ve her okul çıkışı evine uğramasına neden olmuştu.
Jungkook her ne kadar bu durumdan hoşnut olmasa da kaba olmak istemediğinden her seferinde kapıyı Hoseokun içeri girmesi için aralar,onun karşısındaki üçlü koltuğa serilişini seyrederdi.
Rutin bozulmadı.
Hoseok çantasını koltuğun arkasından bırakırken enerjik tavırlarla açık mutfağa ilerlemiş,kendisine doldurduğu koca bir bardak suyu tek dikişte kana kana içerken abartılı bir tavırla elinin tersiyle ağzını silivermişti.
"Günaydın Hazretleri,umarım bir şeyler atıştırmışsınızdır."
Jungkook cevabını omuz silkerek verince Hoseok keskin hatlara sahip olmayan buzdolabına yönelerek Bayan Jeonun akşam yemeğinde Jungkook yemiyor diye buzdolabına kaldırdığı dolu tabağını çıkarmış ve mikrodalgada ısıtmaya koyulmuştu.
Kendisi bir süre daha bunlarla uğraştıktan hemen sonra salonun içerisinde yüksek bir sesle yankılanacak şekilde renkli porselen tabağı Jungkookun bir an olsun gözlerini çekmediği sehpaya bırakmış,karşısındaki koltukta kollarını sırtlığa yaslayarak başını kendi omzuna dayamıştı.
"Neden hiç çabalamadığını anlayamıyorum."
Jungkookun başı kendisinden yana çevrilmedi ancak bakışlarının hedefi olduğunu görüyordu.
"Bir şeyler istediğin gibi gitmiyor diye her şeyden vazgeçemezsin. Biliyorum bir şeylerden zevk alamadığını ve yapmak istemediğini ancak hiç denemedin bile. Ne zamandır bu halde olduğunun farkında mısın sen?"
Hayıflanarak doğrulurken ardından da öne doğru eğilerek dirseklerini okul pantolonunun sardığı dizleriyle buluşturmuştu ve konuşurken de ellerini aktif bir biçimde kullanarak Jungkookun sürekli hareket halindeki yüzüklü parmaklarını seyretmesine sebep oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
move away from the front of the display
FanfictionJungkookun en sevdiği ve sahibi tarafından hırpalanmaktan çoktan bir kaç düğmesini yitirmiş olan kırmızı minder, çoğu vakit olduğu gibi üzerinde kalçasını sabit tutamayan çocuğun gazabına uğruyor,evin halıfleks kaplı parkelerinde sürtünüp duruyordu...