Pencere kenarı sırasında kapadığı tek gözüyle odaklanmaya çalıştığı ve takip ettiği kelebeğin gittiği her yere işaret parmağıyla giden Jungkookun yanına hararetle oturan Hoseok neşeli sesiyle genci korkutarak omuzlarını titreştirmiş,kelebeği gözden kaybetmesine sebep olurken omzuna koyduğu elle ve masasına bıraktığı çantasıyla yayılıvermişti.
"İyi gördüm seni?"
Omzundaki elden ufak bir silkinme hareketiyle kurtulmaya çalışan Jungkook hala derste olmalarından dolayı sessizce "Kötü mü olmamı tercih ederdin?"diye karşılık verirken arkasına yaslanmış,kollarını kavuşturarak büyük ihtimalle kendi sırasında çok konuştuğundan dolayı yanına oturtulan Hoseoka çevirmişti bakışlarını.
"Yok be." Derken suratında büyük bir alay söz konusuydu Hoseokun. "Sınıfta bugün mimik oynatacak mısın bakalım diye iddia oynuyorlardı az önce üzerine.Sende şu üst sınıflardaki kız sana açıldığından beri bi haller var gülüyor musun ofluyor musun belli değil ama bir şeyler oluyor işte yüzüne.Hoşuna gitti değil mi?"
Bilinçlice omzuyla omzuna çarpan çocuğa bakarken gözlerini devirmekten geri durmuş,dudaklarını diliyle ıslatırken tekrardan görüş açısına giren kelebeği gözleriyle takip ederken yanıtlamıştı.
"Ne yapayım oğlum ben o kızı?Saçları da düz mü dalgalı mı belli değil,bir de sarıya boyatmış ceza alacak okuldan.Aptal saptal işler..."
"Sen değil miydin lan küçükken saçları şu dalgalı mı düz mü belli olmayan şu sarışın herife hayran ola-"
Hoseokun onun suratında tuttuğu bakışları tekrar Jungkookun kaşlarının çatıldığına şahitlik ederken cümlesini yarıda kesme zorunluluğu hissetmiş,'pekala' dercesine avuç içleri kaldırırken ne anlatıldığını bilmediği tahtadan yana çevirmişti bedenini.
Sanki bir şeyler yerine oturuyormuş ve tanrı bir süre daha acı çekmesine artık göz yummayacakmış gibi ondan bu eksilmeyen sızıyı ve düşünceleri almış olduğu sıralar lafı dahi açılmayan sarışının varlığı gelip önlerinde yeniden konu edindiğinde göğsündeki o sürekli içini darlayan ve başka şeyler düşünmesine engel olan ve tüm neşesini de yerlebir eden ağrılar bir süredir uğramadıkları o hafif göğsündeki yerine yerleşmiş,Jeongguka derin birkaç nefes aldırmıştı.
"Pardon,unutmuşum ben saplantılı olduğun hayali dostundan artık bahsetmediğimizi."
Zil çalıncaya dek Hoseokun kendisini yumruklatmaması adına ağzından başka bir şey çıkmadığından asıl buraya oturuş sebebini sınıftakilerin eve gitmek için hazırlanıp sınıfı yavaşça boşaltmalarıyla birlikte dillendirmeye çalışmıştı.
"Sana bahsetmek istediğim bir şey vardı,bize gelsene.Geçerken Bayan Jeona haber de verir,atıştırmalık bir şeyler de alırız?"
Asla Hoseokluk olmayan bu birazcık rica barındıran cümle Jungkookun merakını körüklerken kaldırdığı tek kaşıyla çantasının sapına tutunmuş,parmakları ensesine giderek kısa tutamları çekiştirirken ayaklanan ve sanki eli ayağına dolanan arkadaşından bir cevap beklemişti.
"Şey işte..."
"Ne işte?"
Sanki sınıfta bir başkası kalmış mı diye ortalıkla turlattığı bakışlarını tekrardan ayakkabılarının uç noktalarına getirip ellerini arka ceplerine sokarken yerinde öne ve arkaya doğru sallanmaya başlamıştı.
"Biz...liseye ilk başladığımız zamanlar üst sınıflarda Namjoon diye bir çocuk vardı hatırlıyor musun?"
"Şu erkekler soyunma odasında aletine sahip çıkamayıp yükseldiği için adı erkek seviciye çıkan çocuk değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
move away from the front of the display
FanficJungkookun en sevdiği ve sahibi tarafından hırpalanmaktan çoktan bir kaç düğmesini yitirmiş olan kırmızı minder, çoğu vakit olduğu gibi üzerinde kalçasını sabit tutamayan çocuğun gazabına uğruyor,evin halıfleks kaplı parkelerinde sürtünüp duruyordu...