Neden Ben

50 8 0
                                    

Alistair de Phantom. 

Bu bedene göç etmeden önceki araştırmalarıma göre bu kişinin ölü olması gerekiyordu, ama anılara baktığımda şu an on yedi yaşında ve ailesi dışında kimse varlığından haberdar değil. Asiler arasında en güçlü aile olan Phantom düklüğünde yaşayan ve varlığı bile bilinmeyen bir varis...

Alistair'ın anılarında gezdikçe bunun bir rüya olmadığını ve gerçekten bu vücuda göçtüğümü anladım. Ama neden buradayım? Neden ben? Asıl bana ne oldu? Öldüm mü? Geri dönebilir miyim? Kafam bu konuda hala çok karışık, ama şu an bu düşünmem gereken en son şey gibi. İnsanlara hiçbir şey fark ettirmemem ve Alistair gibi davranmam gerekiyor, anılara sahip olmam bunu kolaylaştırsa da Alistair ve ben oldukça benzeriz. 

Haah... bu çocuk nasıl yaşadı böyle hiç dışarı bile çıkmamış, ona atanan hizmetçiler düşmüş soylu ailelerden özellikle seçilen kişiler. Az önce gelip banyoyu hazırlayan adam, düşmüş bir kont ailesinden Bruce Fontana. Bu adam aslında oldukça yetenekli bir dövüş sanatları ustası, onun oğlu John Fortana on dokuz yaşında babası gibi bir dövüş sanatları ustası olma yolunda ilerliyor ve Alistair ile yakın bir ilişkileri var. 

Alistair çok kibar, melek gibi bir çocuk, oldukça da zayıf. Alistair'ın durumu hala bir gizem olarak kalmış durumda. Ne annesinin kırmızı saçlarına, ne babasının siyah saçlarına sahip. 

Bunun nedeni her ne kadar Allard yıldızı olsa da, kimse bunu bilmiyor. Aslında Alistair teknik olarak ne dük Christopher ne düşes Mary'nin çocuğu. O tamamen Allard yıldızının çocuğu, bir de kardeşi Asmodeus Lindberg var. Asmedous, namı diğer yıldız avcısı, şu an güney krallığında  kraliyet ailesi ile yaşıyor.

O da Alistair gibi hiç dışarı çıkartılmadı, insanlar ondan korktu. Onun sadece bir çocuk olduğunu unuttular. Artık buna dayanamayan Asmodeus, isyan çıkarttı ve saraydaki herkesi öldürdü.

Alistair ve Asmodeus tamamen zıttılar. Tek ortak noktaları ve tek istekleri özgür olabilmekti, herkes gibi olabilmekti. Buna dayanamayan Asmodeus tüm güçleri topladı ve katliam yarattı, peki ya Alistair?

Alistair... Geldiğim dünyada onun hakkında bildiğim tek şey bebekliğinde Allard yıldızının gücüne dayamayıp öldüğüydü. Bu onun hiç bir zaman özgür olamadığını mı gösterir?

Geldiğim dünya demişken tüm emeklerimin boşa gitmesine çok üzülüyorum ama arkamda beni bekleyecek kimsem yok. Yani geri dönmek gibi bir istediğim de yok. En azından burada bir ailem olabilir.

Şimdi giyinelim ve kahvaltıya inelim, sonra da bu gece bir gezintiye çıkalım. Alistair olsa bunu asla yapmazdı ama bu dünyayı biraz tanımam gerekiyor.

Tık-tık

"Genç efendi, işiniz bitti mi?"

"Bitti bruce, şimdi çıkıyorum" unutma Alistair, melek gibi davranacaksın. 

Çıktığımda, bruce iki kıyafet hazırlamıştı.

"Genç efendi hangisini giymek istersiniz? Biliyorum genelde açık re-"

"Siyah olan."

Bruce bana biraz şaşırmış gözlerle bakıyor... Bu kötü mü?

''Ah, üzgünüm bir an şaşırdım genelde açık renk tercih ederdiniz.''

Biraz değişiklikten zarar gelmez değil mi? Sonuçta artık Alistair olan benim, yavaşça bu hayatı benimsesem iyi olur.

"Biraz değişiklik olsun istedim. Olmaz mı?"

"Siz nasıl isterseniz öyle olur genç efendi."

Kıyafetleri giydim ve kapıdan çıkmak üzereydim ki aklıma gelen şey ile durdum.

"Bruce?"

"Bir şey mi var genç efendi?"

"Ben kahvaltıdan geldikten sonra John yanıma gelebilir mi?"

"Elbette genç efendi, oğluma gelmesi için haber vereceğim."

"Teşekkürler Bruce."

Bruce'un oğlu John gece kaçamağımda bana eşlik edebilir, böylece daha az zahmetli olur. Şimdi kahvaltıya inelim, dük ve düşesi selamlayalım. Kapıya geldiğimde kapı hizmetçiler tarafından açıldı ve büyük yemek salonu ortaya çıktı.

Melek olma zamanı.

"Anne, baba günaydın." Güzel bir şekilde gülümseyelim evet.

"Günaydın oğlum, iyi uyudun mu?" Düşes anılardaki kadar güzel ve genç görünüyor.

"Evet anne."

"Bu gün ne yapmayı düşünüyorsun Alistair?" Dük ne kadar katı dursa da, oğluna ilgili.

"Her zaman ki gibi, kitap okurum baba."

Yemek sohbetle keyifli bir şekilde geçti, Alistair olmak o kadar zor değilmiş.

Odama çıktıktan sonra, John kısa bir süre içinde geldi.

Tık-tık

"Gelin."

"Genç efendi, beni çağırmışsınız."

"John, gel otur seninle konuşmalıyım." Sonuçta Alistair'ın tek arkadaşı John.

John, karşımdaki sandalyeye oturdu ve dikkatle dinlemeye başladı.

"John, dışarı çıkmak istiyorum, benimle gelir misin? Biliyorsun dışarıyı pek bilmiyorum ve kaybolabilirim.'' Evet biraz üzgün bir suratla söylemek etkisini arttırır.

John neden bana şok olmuş bir yüzle bakıyor?

"Genç efendi, siz daha önce böyle bir istekte bulunmadınız. Bu yüzden biraz şaşırdım."

"Lütfen john, gerçekten çok sıkıldım. Hem yanımda sen olacaksın."

"Dük bunu duyarsa çok üzülür genç efendi. Lütfen fikrinizi değiştirin, bunu yapmayalım."

Öyleyse ben de tek çıkarım.

"Haklısın John, babamı üzmek istemem." Biraz yalandan zarar gelmez.

"Anlaştığımıza sevindim genç efendi, izninizle şimdi çıkıyorum."

"Görüşürüz John."

Gelmesen de olur, sonuçta gördüğüm hiç bir şeyi unutmuyorum asla kaybolmam. Şimdilik yaşadığım imparatorluk hakkında bilgi için biraz kitap okusam iyi olur.

***

Zaman hızlıca geçmiş çoktan karanlık olmuş, kitaplara biraz fazla kaptırdım galiba. Planımı uygulama zamanı.

İlk olarak uyuyormuş gibi yapacağım, çünkü Bruce her akşam gelip uyuyup uyumadığımı kontrol ediyor gibi görünüyor. Alistair'ın anıları gerçekten çok yararlı. O gittikten sonra siyah pelerini giyip gizlice malikaneden çıkacağım. Birkaç saat dolaştıktan sonra gizlice geri döneceğim. 

Uyku kıyafetlerimi giyip yatağıma yattım ve Bruce'un gelmesini bekledim. Yaklaşık yirmi dakika sonra Bruce geldi, üstümü örttü ve gitti. O gittikten sonra beş dakika bekledim ve yavaşça yataktan çıktım. Hazırladığım siyah pelerini giyip dikkatlice kapıyı açtım, görünürde kimse yok, sanırım herkes odasında.

Kapıyı arkamdan yavaşça kapatıp merdivenlere doğru ilerledim, aşağıdan ses gelmiyor orada da kimse olmamalı. Dış kapıya ulaştığımda ses çıkarmadan kapıyı açtım ve önce dışarıyı kontrol ettim malikanenin bahçesine girişte muhafızlar var, onun dışında kimse yok gibi. Bahçenin karanlık yerlerinden yürüdüm ve yerden bir taş aldım.

Muhafızların dikkatini dağıtmak için taşı kapıdan uzak bir yere doğru fırlattım. Muhafızlar sesin geldiği yöne yeterince gittiklerinde koşup malikaneden çıktım ve kafamı kaldırıp gökyüzüne baktığımda inanılmaz güzel bir manzara ile karşılaştım.

Beş büyük yıldız... Işıl ışıl parlıyorlar.







Son ÇareHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin