BÖLÜM YİRMİ İKİ

40 31 42
                                    

Selammm canlarımmm nasılsınız umarım iyisinizdir. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınnnn iyi okumalar...

BÖLÜM YİRMİ İKİ

*”Dudakları titreyip duruyordu. Hoşça kal deyişi ile ilk defa birini öldürmüştü.”*

 

Adımlarım olduğundan daha yavaşlamaya başladı. Sadece bir adım ve o bir adımla dediği o araziye basmış olacaktım. Gece olduğu için etrafı pek net göremiyordum. Telefonumun çalmasınlar birlikte irkildim. Arayan o numaraydı.

Arazinin ortasında küçük bir sokak lambası var oraya yaklaş!”

Telefon kapandı. Geldiğimi biliyorlardı. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alarak kendimden emin bir şekilde bir adım attım. Gözümden bir damla yaş süzüldüğünü fark edince elimle göz yaşımı silip başımı dikleştirdim. Öleceğim kesindi ama en azından dostlarıma bir şey olmayacaktı. En önemlisi Jung’a...

Arazinin ortasında dediği gibi ufak bir sokak lambası vardı ama büyük bir alanı aydınlatıyordu. Elimi belimdeki silaha koyarak her an olabilecek tehlikeye karşı tetikte olmam gerekiyordu. Ve o an geldi. Bir adam tek başına beni bekliyordu. Kalbim daha da hızlı atmaya başlamıştı. Daha doğrusu ecelim kapımı çalmıştı. Aramızda 5 metre kadar mesafe vardı. Durdum. Karşısına geçip derin bir nefes aldım.

Gülüyordu. Hem de sesli bir şekilde. Gözüm eline kaydı. Ama b-bu o dövme. Evet yanılmıyorum o bankta gördüğüm adamın elindeki dövmenin aynısı. O başından beri hep yakınımdaymış...

Sonunda yüz yüze gelebildik. İntikamım çok acı olacak...”

Seni lanet pislik adam!”

Ahaha bugün zafer benim Sara. Bugün senin ölümün benim zaferim olacak.”

“Seni şerefsiz!”

Bak şimdi ne yapacağım iyi dinle!”

Elini beline koyup telefonunu çıkardı. Bir numarayı arayıp gözlerimin içine bakarak,

“Başlayın.”

Dedi. Anlam veremedim. Cümlesini devam ettirdi.

O evi kurşuna dizin!.”

“Ne! H-hayır h-hayır olamaz bunu yapamazsın!”

Gözlerimden yaşlar süzülürken ağzıma ne geldiyse o aşağılık adama saydırdım.

“Orospu çocuğu! Ben geldim işte onlardan ne istiyorsun. Sen bana dedin şerefsiz geldim işte hani kurşunlatmayacaktın!”

Tüm gücümle göz yaşları içinde bağırıyordum. Çaresizdim. Oradan kaçamazlardı.  Beni kandırdı. Hayır olamaz ölecekler lanet olsun...

Sinirli bir şekilde gözlerimi ona çevirdim. Belinden bir silah çıkarıp bana doğrulttu.

“Tek kurşun ve bir ölüm...”

Dedi ve o an benim için hayat tamamen durmuştu.

JUNG’UN ANLATIMIYLA

Yatağımda öylece uzanmış tavana bakarken bir bildirim sesiyle kendime geldim. Saat epey geçti ama ben hala uyumamıştım. Gelen bildirim Sara'dandı. Fazla önemsemeyip bildirime bakmadan telefonu kapattım. Ama aklıma saatin epey geç olduğu geldi. Bir insan neden bu kadar geç bir saatte mesaj atar ki?. İçimde bir endişe ile gelen bildirime baktım. Nefesim kesilmiş kalbim durmuştu.

Gelen bildirim de,

“Seni seviyorum...”

Yazıyordu. Ama bu saatte yazılacak bir mesaj değil derken daha da endişelenmeye başladım. Yatağımdan kalkıp hemen hızlıca Sara’nın odasına baktığımda yoktu. Olabildiğince hızlı bir şekilde Emma ve Yujin’i uyandırdım.

“Sara yok!”

Dedim ve ikisi de korkulu bir şekilde yüzüme bakıyorlardı.

“Vaktimiz yok. Hemen evden çıkıp Sara’yı aramamız gerekiyor çabuk olun!”

Dedim ve evden çıkıp hızlı bir şekilde sokaklarda dolaşmaya başladık. Aniden bir sesle irkildik. Evimize ateş edilen kurşun sesleriydi. Vaktimiz iyice daralmaya başlamıştı. Sara'yı binlerce mesaj attım ama o çevrim içi bile değildi. Bir uygulamadan en son görüldüğü konuma baktım ve bir araziyi gösteriyordu. Koşmaya başladım. En son araziye geldiğimde ortasında bir ışık yanıyordu. Ve bir adam derken olamaz bu SARA!.  Önünde bir adam elindeki silahı Sara’ya doğrultmuş bir şekilde karşısında dikiliyordu...

SARA’NIN ANLATIMIYLA

Bana öylece silahı doğrultmuş bir şekilde baktığında,

“VAKİT GELDİ!”

Dedi ve silahını ateş etmeye hazırlarken bir anda arkamda  Jung’un sesiyle irkildim.

“SARA!!!”

Deyişini duydum ve bana sarılarak diğer tarafa doğru çevirdi. Duyduğum tek şey bir el ateş sesi ve Jung’un,

“Affet sevgilim...”

Deyişi oldu. Bir anda Jung kollarımın arasında yere yığıldı.

“HAYIR JUNG HAYIRR AÇ GÖZLERİNİ ÖLME LÜTFEN ÖLME!!!”

Kollarımın arasında zar zor nefes alabildiğini hissettiğim sırada arkamdan bir ses,

“Lanet olsun!”

Hemen o anki öfkemle yanımda taşıdığım silahı belimden çıkarıp bütün mermileri ona ateş ettim. Robert Woo'ya...

Kanlar içinde yere yıkıldı. Hemen Jung’a döndüm.

“Gözlerini sakın kapatma Jung. Lütfen kapatma...”

Gözyaşları içimde Jung’a bakarken Jung’un dudakları hareket etti.

“Bana bir kez beni sevdiğini söyler misin?”

Gözlerimden akan yaşlarla birlikte,

“Tabi ki Jung söylerim...”

Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapatıp,

“Seni seviyorum Jung...”

Dedim. Gözünden bir iki damla yaş aktı. O an zar zor elleriyle yüzümü kendine doğru çekti. Dudaklarımız birbirine değiyor, gözümden akan yaşlar onun yüzüne geliyordu. Bir cümle ki benim hayatıma son vermişti.

“Hoşça kal sevgilim...”

“HAYIR JUNG HAYIR HAYIR AÇ GÖZLERİNİ SEVGİLİM UYAN LÜTFEN BEBEĞİM UYANNNN!!!

Dudakları titreyip duruyordu. Hoş çakal deyişi ile ilk defa birini öldürmüştü. Beni öldürmüştü. Bizi öldürmüştü...

PASLI KUTU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin