İstanbul,Sol Dövme Atölyesi,Cesur ve Guzman'ın 2.Günü,15:32
(Guzman'dan)
Eğer biri gelip Schubert dinleyip dans etmesini yıllarımla takip ettiğim bir kızın diyarından kopup cızırtı,bolca duman ve çirkin bedenlerin kazınma görüntülerine maruz kalacağımı söylese ona 'Hadi oradan seni saçma insan müsveddesi!' deyip yoluma devam ederdim.
Fakat hayat bu ya,ne biri beni durdurdu ve bu cümleleri sarf etti ne de ben 'Hadi oradan' diyebildim.
Cezalanan kim?Ben miyim yoksa İlke mi?Bu bir ceza mı?
Zihnimde çözümlemeyi denediğim birçok soruyla boğuştuğum bir günde,mecnun bir oğlan ile birlikteyim.Yalnız olmadığımı bilmenin verdiği tatmini yaşamayı umut ediyorum fakat bu oldukça uzak bir durum.
Zira müşterinin kaba etine yapılan dövmeyle göz gözeyim ve emin olun benim gibi şiirsel bir defterin,ki içimde birkaç şiir gerçekten de var,alışkın olabileceği bir görüntü olması mümkün değil.
•••
Artık oğlanı benimsiyorum,benden bir parça haline getiriyorum.Gün bitişlerini her defasında yanımda alışıyla bile etkiliyor beni.
Önce dükkan'ı kapatıyor,kepenkleri indiriyor,kahve makinesinden gelen bitiş sesiyle soluğunu onun yanına kahveyi kupayla buluşturmak adına alıyor.O ve ben bu spontanelikte kavruluyoruz artık.
Kadife yeşil berjerine beraberinde benimleyken oturup sigarasını yakıyor,kendini sayfalarımda İlke'den parçalar için arşınlıyor.
•••
Zaman geçiyor,benimsediğim Cesur,sevdiğim Cesur konumuna geliyor.
Gariptir ki sevmek bir defter için zordur özellikle de sahibi olan bir deftersen,benim içinde işler öyle yürüyor fakat boyalı öyle biri ki şeytan tüyü var.Hayır,hayır hiç mecazi bir anlam içermiyor onda gerçekten şeytan tüyü var,tam kaburgalarının ortasındaki küçük sembolün içerisinde.
Cesur'un kişiliğini keşfetmek zor,sessiz biri.İç karartan,üzgün bir sessizlik değil yalnızca sessizliğiyle mutlu biri.Birçok kitap okuyor,taslak çizimleri yapıyor,müşterilerine sonsuz saygı duyduğunu her an hissettiriyor.Fakat biraz bile umursamıyor onları.
Bu aşamada onunla oldukça ters düşüyoruz.Mesela biri geliyor çizim öylesine merak uyandırıyor ki bende,ağzım olsa dilimi ben yaratıp soracağım.Fakat o sadece görüntü olarak değil zihnende umursamıyor.
Bu onun için bir iş mi,bir tutku mu çözemiyorum.Bu kadar özenle,incelikle işini yapan biri buna sadece iş gözüyle bakıyor olabilir mi onu da bilmiyorum.
Bazı anlarda ona arka taraftaki taburesinde eşlik ediyorum,biraz kedileri ve kuşları yemleyip bu sırada boş sayfalarıma çözemediğim şeyler çiziyor.
Bazı anlardaysa ona öylesine eşlik edemediğimi hissediyorum ki şaşıp kalıyorum.Yanındayım,evet.Ama nasıl oluyor da yazdığı ve çizdiği şeyleri göremiyorum?
Kırık aynası var mesela,çam yeşili ve kör ışıklı banyosunda.İlke olsa o aynayı hemen yok ederdi batıl inançları sebebiyle Cesur ise o aynaya ruhunu düğümlemiş gibi.Gün onun için ne zaman bitse soluğu o aynanın önünde alıyor.
Kırık olan ayna değilde sol yanağından boynuna gelen bir kesikmişçesine bir hal alıyor suratı.Biri onu boğuyormuşçasına nefesleri kesikleşiyor.Fayansa dayadığı elleri,eğer oraya tutunmazsa bütünüyle yere çakılacak gibi bir görüntü sergiliyor.O anlarda ne yapacağımı bilemiyorum,içim için için yardım etmek istiyor fakat ben ne o yardımı edebilecek ne de yaşadığı o durumu çözebilecek kişiyim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sol Atölyesi'nin Prensi
Short StoryKızın fotoğrafı bende buradayım dercesine defter aralığından yeri boylayıp dikkatleri üzerine çekiyor. Cesur'un sigarasıyla dudağı arasındaki küçük boşluk fotoğraftaki silüetin gülümsemesini fark edişiyle duruyor. An itibariyle açık sayfa 13, "Aşık...