7. dile zehir

126 6 17
                                        

Perdeleri solduran güneş, uzun zaman sonra ilk defa bu kadar yakıcıydı. Sonbaharın renkleri ortada yoktu. Hava derecesi bir günde beş derece birden artmış, önümüzdeki günlerde ise fırtınayla bunun hıncını çıkartacaktı. Önümüz kıştı, dünyayı esir alan küresel ısınma bizde de son toplarını oynuyordu, ani hava değişimlerinin başka açıklaması olamazdı.

Biliyordum, gözlerim şişmişti. Benim çok uyuduğumda ya da az uyuduğumda gözlerim şişmezdi, sadece ağladığımda şişerdi ama bunu annem ve babam bilmezdi. Ağlayarak uyuduğum gecelerin sabahlarında kahvaltıda bana ''çok uyumuşsun gözlerin şişmiş'' derlerdi, kızlarının durduk durmadık yerde ağlayacağı akıllarına gelmezdi çünkü.

Bunda benim de suçum vardı. Belli bir yaştan sonra genel olarak insanların karşısında ağlamamaya alışmıştım. Biri beni üzerse ona haddini bildirir, güçlü dururdum; sonra eve gelir yaram kadar ağlardım. Annem beni hep bu yüzden güçlü sanmıştı. 'Benim kızımı hiç bir şey yıkamaz, hocasının karşısında durup hakkını savunmuş. Küçükken de böyleydi diğer çocuklar ağlarken o başı dik şekilde dururdu. Küçük yaşta büyüdü.' karşı komşuya okulda uğradığım haksızlığı anlatırken söylediği sözlerdi bunlar, o gün kapının arkasında onları dinlerken çıkıp 'Ben küçük yaşta büyümedim, büyümek zorunda bırakıldım. Bu ikisi bambaşka bir şey.' demek istemiştim. Ama dilim varmamıştı acımı açmama.

Ben yakın olduğum biriyle sohbet ederken çok konuşurum ama o anlarda bile acımla ilgili bir şey diyemem. Herkes dert anlatır, ben susarım. Benim dilim acıma suskun, ağzım buna hep mühürlü.

Dün gece daha önce hiç yapmadığım bir şey yapmıştım. Kendime hakim olamamıştım. Benim gibi biri için kendine hakim olamamak en kötü şeydir. Zaafımı belli etmiştim, üstüne millet benim deli olduğumu düşünmüştü. Bana iyi davranan birinin kalbini kırmıştım belki de, başka bir arkadaşımı ise orada yalnız bırakmıştım. Bana bir sürü mesaj atmıştı, benim yanımda olmak istiyordu ama tekrar evime gelirse de rahatsız olacağımı düşündüğünden gece annesine bende kalacağını söylemesine rağmen kendi evine gitmişti. Sabah ise erkenden bana geleceğini ve nasıl olduğuma bakacağını söylemişti. Sarp ise hiç bir suçu olmayıp ona bağırmama rağmen gece bana mesaj atmıştı. Tekrardan özür dilemiş ve iyi olmam için her şeyi yapmak istediğini yazmıştı.

Mesajların hepsini sabah görmüştüm, zaten dün gece hiç bir şeye halim kalmamıştı. Deniz ninni söyleyip beni sakinleştirdikten sonra beni eve bırakmayı teklif etmişti.

''Bence evine gitmelisin.'' demişti.

''Benim evim yok.'' demiştim tanıştığımız ilk güne ithafen, bana yine aynı ifadeyle bakmıştı. Hayır acımak değildi, başka bir şeydi. Şefkat olabilirdi.

''Ben seni eve bırakabilirim.'' dedikten sonra ayağa kalkmıştı ve bir an bana elini uzatır gibi olsa da son anda vazgeçmişti. ''Dolunay, ben senin evini bulurum.'' dediğinde ona şaşkınca bakmıştım ve hemen ardından eklemişti. ''Yolunu yani. Evinin yolunu bulurum, hatırlıyorum geçen seferden.''

Yıllardır bana dokunan tek erkek babamdı. Onu tanıyordum, içini biliyordum bu yüzden bu beni fazla rahatsız etmiyordu. Hatta tam tersi bazen huzur veriyordu. Eskiden yani. Babamdan başka bana dokunan tek kişi Deniz olmuştu. Beni evime bıraktığı ilk gece, saçımı kulağımın arkasına attığında baş parmağı ufak da olsa yanağıma değmişti ve bu bile tüylerimi diken diken yapmaya yetmişti. O anki halim rahatsız olmaktan farklıydı ama iyi bir şey de değildi. Sana farklı hissettiren bir şey iyi olmazdı. Bu kendini ateşe atmaktır.

Dün gece ise bilinmeyen numara beni hala takip ediyor ve Deniz ile oturduğum masadan birinin ya da birilerinin yasa dışı işler yaptığını söyledi diye korkudan felç olmuş gibiydim. Tam o anda henüz tam olarak tanımadığım benim için hala yabancı bir erkek olan Sarp'ın bana dokunması ise artık son noktaydı. Resmen deli gibi davranmıştım. Bir dahaki görüşmemizde Buket'in ve Savaş'ın bana nasıl alayla bakacaklarını tahmin edebiliyordum ama benim asıl tedirgin olduğum şey onlar değildi.

RUH KADEHİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin