İnsanların onlarca yüzü ve iki farklı yönü vardı.
Ben şu ana kadar Deniz'in şefkatli, umursamaz ve sinirli yüzlerini görmüştüm. Hala görmekte olduğum ise onlarca yüzü daha vardı. İki yönünden ise sıradan ve iyi olan tarafıyla karşılaşmıştım. Diğer karanlık ve kötü yönünün ise ne kadar kuvvetli olduğunu bilmiyordum. Ama işte burada karşımda duruyordu o yönüyle.
Yoksa bu kötü yönü değil miydi, o daha mı korkutucuydu?
Bu yeterince sinirli değil miydi?
Yanlış mı yapmıştım, onu kendime düşman mı etmiştim?
Bu tavrı hak etmiştim. Bu tam da görmem gereken tavırdı. Böyle olmalıydı, biz böyle olmalıydık. Ama o bu halde olmamalıydı. Sağ kaşının üstündeki ufak bant ve dudağının kenarındaki kabuk bağlamış yara.
Kabuk bağlamış yara. Bana çok farklı anlamların var. Benim kabuk bağlamayan yaralarım vardı, acısı hep baki kalan; bu yüzdendir hep kanayan. Merhemini bulamadığımdan kendime kızdığım.
Seni tanımıyorum. Aslında sorun da bu. Yüzün niye bu halde, günlerdir neredesin? Cevapları kendim tahmin etmekten sıkıldım. Seni tanımıyorum, tam da bu yüzden başladı her şey. Birisi hakkında tahminler üretmeye başladığında başlıyor her şey. Birisi hakkında her şeyi bilmek istediğinde başlıyor. Hikayeler hep böyle başlar ve böyle biter. ''Seni tanımıyorum.''
''Bilmiyorum, kavga etmiştir birileriyle işte.'' gözlerimi çatık kaşlarından ve siyah gözlerinden ayırıp tavrımı bozmadan okula doğru yürümeye devam ettim. Kayra, Burak'a kaş göz yaptıktan sonra o da benimle beraber okulun bahçesine girdi. Sırtımdaki bakışları hissedebiliyordum, bana bakıyordu. Yoksa ''bu senin eserin'' mi demek istiyordu, benim yaptığım bir şey yüzünden bu halde olabilir miydi? Pekala, bu umurumda değildi. Böyle bir şey için vicdan yapamazdım.
Ayrıca polise de gitmemiştim ki, benim yaptığım bir şeyin sonucu olamazdı. ''Telefonun titredi.'' Kayra'nın sesiyle hızla telefonuma baktım. Adımlarımı yavaşlatıp gelen mesajı okumaya çalıştım. Gözlerimi devirip sertçe yutkundum. ''Dershaneler falan mı mesaj atmış?''
Okul binasının içine girdiğimizde kantine ilerledik, beyaz ışık yayan floresan lambalarından biri sönmüş, yerine sarı ışık koymuşlardı ve ortam garip duruyordu. Ne yani beyaz lamba bulmak çok mu zordu? Sanki özel biri içeri giriyor gibi sarı ışık birilerini aydınlatıyordu. ''Hayır, babam mesaj atmış.''
''Aa özlemişsindir, ne zamandır görmüyorsun.'' evet sorma, çok özledim. O yüzden ondan kaçıyorum hatta.
Canım kızım, nasılsın? Hiç konuşamadık ve nasıl olduğunu çok merak ediyorum, annenle konuştuk teyzendeymiş. Seni ziyarete gelmek istedim ama aniden gelmek olmaz diye yazıyım dedim. Müsait olduğunda beni arar mısın?
Her ne kadar içimdeki ateşi dinmeyen hırçın kız görüldü atmak istese de, içimdeki diğer enayi olan kız kısa da olsa bir cevap vermem gerektiğini söylüyordu. Onunla konuşmak istemiyordum ama istiyordum da. Annemin yalnız hissetmesine neden olacak bir şey yapmak istemiyordum ama babamı da öylesine kolayca silemiyordum. Nasıl silebilirdim ki? Ben ondan bir parçaydım.
''Hı hı özledim.'' deyip kantinin bir köşesine geçip duvara yaslandım, Kayra sırada beklerken ben de babama cevap yazdım. Parmaklarım çokça oynadı ama sonra bir kaç kelimeyi sildim.
İyiyim. Merak etmene gerek yok, evi iyi idare edebiliyorum. Arkadaşlarım falan geliyor, yalnız olmuyorum gelmene gerek yok. Annem İstanbul'a dönünce gelirsin konuşuruz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUH KADEHİ
Novela Juvenililk nefesini bir kutuya hapsettiler bu yüzdendir belki de hep esir kaldın. ikinci nefesini veremedin zehri kalbine kadar indi. üçünce nefesin sen ve ben sevgilim. bu gece birlikte yitireceğiz tüm nefeslerimizi ve sonunda hep biz kaybedeceğiz. ^...