🐾18

1.7K 218 161
                                    

Malikaneye girdiklerinde arabadan inip etraflarına baktılar. Ne bahçede olması gereken güvenlikler ne de garajda olması gereken araba yoktu. Seonghwa gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. "Gitmiş olamazlar, değil mi?"

Jongho temkinle konuştuğunda Seonghwa tüm sinirini ondan çıkartmak istercesine yakasına yapıştı ve bağırdı. "Şu lanet çeneni bir daha açarsan senin için hiç iyi şeyler olmaz."

Mingi ikisini ayırıp Seonghwa'ya göz devirdi. "Sinirini çıkartacak başka birini bul kendine. Jongho'nun hiçbir suçu yok." Jongho tişörtünü düzeltip Yeosang'ın yanına geçti. "Sarı yılan, beni şu vahşi adamdan korursan arabamı kullanmana izin veririm."

"Geçen gün boks eğitimim var diye bana hava atıyordun ya. Koruyabilirsin bence kendini." Jongho'yu kendinden uzaklaştırıp Seonghwa'nın yanına yaklaştı ve ellerini tuttu. "Sakin ol Hwa. Hongjoong'u bulacağız ve o adam da cezasını çekecek. Ama eğer sakin olmazsan hiçbir şey yapamayız."

Seonghwa kafasını salladı. "Dağılalım ve bir iz bulmaya çalışalım."

...

"Gitmişler."

San nefes nefese konuştuğunda Seonghwa cebinden telefonunu çıkardı ve sinirle bir numara tuşladı. Çağrı meşgule atıldığında tekrar tuşladı aynı numarayı. Bir kaç çalış sonunda telefon açıldığında karşı taraftaki adam bıkkınca konuşmuştu.

"Ne var? Ne istiyorsun?"

"Baban ve kardeşin nerde?" Sinirle ve tane tane konuştuğunda Hyunjin'in iç çektiğini duymuştu. "Nereden bileyim? Bekçileri miyim onların? Ve işim var şuan seninle uğraşamam."

"Baban ve kız kardeşinin nerde olduğunu söylemezsen seni de kendi ellerimle bulurum Hwang. O yüzden bir an önce nerede olduklarını öğrensen iyi olur." Telefon yüzüne kapandığında diğerlerine baktı. "Polise de haber versek iyi olur sanırım."

Yeosang polisin numarasını tuşlarken San ve Mingi kendi aralarında bir şeyler konuşuyorlar, Jongho Seonghwa'ya ters bakışlar atıyordu. "Ne bakıyorsun öyle?" Seonghwa tek kaşını kaldırıp sorduğunda Jongho göz devirdi ve Yeosang'ın yanına ilerledi.

Bir süre sonra Seonghwa'nın telefonu çalmıştı. "Öğrenebildin mi nerde olduklarını?"

"Şirket binasındalarmış. Bir saat sonra helikopterle Incheon'a uçacaklarmış. Sen neden taktın bu kadar nerde olduklarına?"

"Halletmem gerekn bir iş var."

...

Yangın merdivenlerinden çatıya çıkarlarken sürekli bir şeyler söyleyen Seonghwa'ya artık katlanamayan Memur Oh arkasını dönüp kaşlarını kaldırarak baktı ve susmasını bekledi. "Bay Park, eğer çenenizi kapatmamakta ısrarcıysanız lütfen daha fazla kafa ütülemeden aşağıya inin. Gördüğünüz gibi herkes gergin ve kimse sizin sesinize katlanmak zorunda değil."

Seonghwa çarıya çıkana kadar susup beklemişti. Olanlar için elbette suçlu hissediyordu ama kafasını toplaması için biraz zamana ihtiyacı vardı. Ve artık hazırdı. Hongjoong'u bulduğunda gerekirse kendini affettirmek için her şeyi yapacaktı.

Çatıya çıktıklarında esen rüzgar saçlarını dağıtmıştı. Polisler kendi aralarında konuşup yerlerine geçtiklerinde artık geriye kalan tek şey Jungseok'un gelmesini beklemekti.

Jungseok çatıya çıktığında yanında yürüyen Yeji ve Hongjoong'u gördüğünde saklandıkları yerden çıkmak için bir hamle yapmış fakat bu girişimi Memur Do tarafından engellenmişti. "Biraz bekle."

Helikoptere binecekleri sıra polisler saklandıkları yerden çıkmışlar Jungseok ve yanındakileri çembere almışlardı. "Sonunda elimize düştün Hwang." Memur Do elindeki silahı Jungseok'a doğrulttuğunda zafer dolu bir gülüş belirmişti dudaklarında.

Jungseok öfkeyle baktı çevresini saran polislere. Gözü polislerin arasından kendine doğru gelen Seonghwa'yı bulduğunda arsızca güldü. "Kediciğini çok mu özledin Park? Hongjoong artık benim. İşe yaramaz polis arkadaşlarını da topla ve defol."

Hongjoong, Seonghwa'yı gördüğünde önce hafifçe gülümsemiş ardından bu minik gülümsemeyi yüzünden silip boş boş bakmıştı. Seonghwa'ya kızgındı.

"Hongjoong'u bırak şerefsiz." Seonghwa sinirle bağırdığında Jungseok daha da büyük gülmüştü. "Avucunu yala Park. Hongjoong'u bana bırakmadan önce düşünecektin bunu."

"Hongjoong! Bebeğim iyi misin?" Endişesi hem sesine hem de gözlerine yansımıştı ama Hongjoong'un bakışları hâlâ soğuk ve boştu.

"Bana daha iyi bir sahip bulacağını ve onunla daha mutlu olacağımı söylemiştin. Peki şuan neden beni emanet ettiğin adamın elinden almak için yanında koca bir polis ekibiyle geldin? Ve evet iyiyim, mükemmelim, Bay Hwang'la seninle olduğumdan daha mutluyum, dememi falan mı bekliyorsun? Salaksın." Hongjoong sesi titreyerek bağırdı.

"Gördüğün gibi Park, Hongjoong seni istemiyor. Şimdi uzaklaşın." Jungseok belinden bir silah çıkarıp Hongjoong'un kafasına dayadı. "Yoksa bu güzel kediciği son görüşün olur."

Yeji babasına yaklaşıp bir şeyler fısıldadığında Jungseok silahı indirdi. "Uzaklaşın."

Memur Do, işaret verdiğinde polisler yavaş yavaş çemberi daraltmaya başlamışlardı. Jungseok silahı polislerden rastgele birine doğrultup ateş ettiğinde adam omzunu tutarak yere çökmüştü.

İlk kurşunun ardından başlayan çatışmada birkaç polis memuru daha yaralanırken Jungseok Hongjoong'u sürükleyerek helikoptere bindi. Pilot koltuğundaki adama bağırdı. "Kaldır şu lanet helikopteri. Gidelim çabuk."

Pilot koltığunda oturan adam ukala bir gülüşle arkasını döndü. "Hay hay efendim." Bu kişi Memur Oh'dan başkası değildi. Belinden çıkardığı silahı Jungseok'un alnına dayadı. "Çocuk kaçakçılığı ve uyuşturucu ticaretinden tutuklusun Hwang Jungseok."


...

Jungseok polislerle birlikte merkeze götürülürken Hongjoong hâlâ hızlı nefesler alıp veriyordu. Deli gibi korkmuştu. Seonghwa kollarını açarak yanına koştuğunda onu itip San ve Mingi'nin yanına gitti. O, hyunglarına sıkıcı sarılırken Seonghwa arkasından bakakalmıştı.

"Bizi çok korkuttun Hongjoong." San endişeyle konuşup kucağına aldı Hongjoong'u. Bacaklarını San'ın beline dolayıp başını boynuna gömdü. "Ben de çok korktum."

...

Bu kaos bu fice fazlaydi ama yazmis bulundum sorry

Catboy あ seongjoong Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin