Zil çaldığında Hongjoong odasından çıkıp alt kata koşmuştu hızlıca. "Ben bakarıııım!" O sırada mutfağı temizlemekle maşhul olan Seonghwa mutfaktan bağırdı. "Hongjoong koşma. Geçen gün koştuğun için bileğini burktun zaten."
Hongjoong, Hwa'nın söylediklerini kulak ardı edip merdivenleri birer ikişer atladı ve kapıya ulaştı. Kapıyı açtığında karşısında bulduğu kıza kollarını dolayıp sevinçle bağırdı. "Gelmezsin sanmıştım."
Kız, Hong'un kollarından ayrılıp gülerek saçlarını okşadı küçüğün. "O kadar çok ısrar ettin ki, gelmeme gibi bir şansım yoktu pisicik."
Seonghwa mutfaktan kafasını uzatıp gelen kişiye baktı ve iç çekip göz devirmekten kendini alamadı. Bu kıza bir türlü ısınamıyordu üstelik Hongjoong'un Nayeon'la birlikteyken yüzünden düşmeyen gülümsemesi ise sinirini daha da bozuyordu. Kıskanıyor muydu? Fazlasıyla.
"Selam Nayeon, hoşgeldin." Kıza yapmacık bir gülümseme sunduğunda aldığı karşılık kendinin yaptığının aksine sıcacık bir gülümseme olmuştu. "Selam hyung. Nasıl gidiyor?" Cevap vermeye yeltendiğinde Hong, Nayeon'u kolundan çekiştirerek salona sürüklemişti. "Sonra konuşusursunuz. Bizim konuşmamız gereken çok daha önemli şeyler var."
Gözlerini kısıp salona giren ikilinin arkasından baktı kısa bir anlığına ve mutfağa girmeden hemen önce içeriye dopru seslendi. "Tabi. Size iyi eğlenceler!"
...
"Ama bu çok tatlı. Peki sonra ne oldu?" Nayeon tatildeyken plajda tanıştığı oğlanla işleri ilerletmişti ve yaşanan şeyleri Hongjoong'a anlatırken Hong gözlerini büyütüp dudaklarını dişliyor, anlamsız sesler çıkararak heyecanını belli ediyordu.
"Onunla birlikte akşam yemeği yeyip yemeyeceğimi sordu. Ve ben de kabul ettim." Hong, kucağındaki yastığa sarılıp kocaman gülümsedi. "Yani resmen yarın akşam randevunuz var. Ne giyeceğini seçtin mi?"
Seonghwa, elindeki ufak tepsiyle salona girdiğinde az önce heyecanlı heyecanlı konuşan ikilinin şimdi suspus olması gözünden kaçmamıştı. Meyve tabağını ve süt dolu bardakları masaya bıraktıktan sonra Hong'u süzdü.
"Bebeğim üzerine bir hırka giysen daha iyi olur. Üşütmeni istemeyiz." Gözleri, genç oğlanın kollarını olduğu gibi gösteren sıfır kollu ve Nayeon arasında gidip geliyordu. "Soğuk değil ki. Ama eğer üşürsem giyerim sahip merak etme." Yine yapmacık bir gülüş sunup tekli koltuğa geçti ve bilgisayarını da kucağına çekti. "Bilgisayarda halletmem gereken birkaç iş var. Sizin için sorun olur mu?"
Çoktan kendi aralarında konuşmaya dönmüş olan ikili, gözleri kısılana kadar gülerken Hongjoong kafasını salladı. "Hayır sahip. Rahatına bak." Seonghwa sehpanın üzerindeki gözlüğü takıp bilgisayara odaklanmaya çalıştı fakat bir türlü kesilmeyen kıkırtılar buna engel oluyordu.
Hongjoong'un söylediği şey, sütünden koca bir yudum almak üzere olan Nayeon'u güldürdüğünde süt, genç kızın genzine kaçmış ve bu ikiliyi daha da güldürmüştü. Seonghwa gözlüğün üzerinden kaşlarını çatarak baktı. "Biraz sessiz olur musunuz? Çalışıyorum." Nayeon elini ağzına siper ederek gülmesini bastırmaya çalışıyordu. "Kusura bakma hyung. Daha sessiz olacağız."
Bir süre sonra Seonghwa yemek hazırlamak için mutfağa gitmişti. İçinden şu kızın bir an önce gitmesi için dua ediyordu. Telefonu çaldığı için salona girdiğinde karşılaştığı manzara kaşlarını daha da çatmasına sebep olmuştu. Hongjoong kafasını Nayeon'un kucağına koymuş uyuklarken Nayeon, bir yandan küçüğün saçlarını okşuyor bir yandan da telefonuyla ilgileniyordu. Telefonu kapatıp cebine attı ve Hongjoong'u kızın kucağından kaldırıp kendi kucağına aldı.
Odasına çıkıp küçüğü yatağına yatırdı ve alnına sıcak bir öpücük bıraktı. Nayeon'un şekerli parfümü sinmişti bebeğinin üzerine. Örtüyü üstüne örtüp kapıyı çekti ve alt kata indi. Mutfağa girdiğinde Nayeon'u sandalyelerden birinde otururken buldu.
Kalçasını tezgaha yaslayıp kollarını birleştirdi ve kızı izlemeye başladı. Nayeon üstündeki bakışları fark ettiğinde bakışlarını telefonundan kaldırdı. "Hyung? Bir sorun mu var?" Yaslandığı tezgahtan doğrulup bir sandalye çekti kendine. "Hongjoong'la fazla yakınısınız. Aranızda ne var?"
"Anlamadım?"
"Diyorum ki, Hongjoong'la gereğinden fazla yakınsınız. Gülüşmeler, fısıldaşmalar, kucağında uyutmalar falan." Dişlerini sıkmıştı istemsizce. Buna karşın kız, 'huh'layıp güldü. "Yalnızca arkadaşız hyung. Söylediğin şeyler arkadaşların yapabileceği şeyler ve gayet normal. Yani endişeye mahal yok, aramızdaki yakınlık senin düşündüğün aksine tamamen safça bir arkadaşlık."
Nayeon telefonu kapatıp masaya bıraktı ve dirseklerini masaya yaslayıp çenesini ellerinde birleştirdi. Seonghwa'da aynını yapıp iç çekti. "Yine de senin yanında normalden çok daha mutlu. Yüzündeki gülümseme bir an olsun silinmiyor ve anlarsın ya işte.." Sözünü Nayeon tamamlamıştı. "Kıskanıyorsun."
"Hyung seni de anlıyorum fakat Hongjoong benim için gerçekten çok değerli bir arkadaş. Sen onu terk ettiğinde.." Seonghwa'nın değişen yüz ifadesini fark ettiğinde hızlıca toparladı. "Yani kafanı toplamak için biraz uzaklaştığında ben Hongjoong'un yanındaydım. Ona iyi hissettirmek için elimden geleni yaptım ve aramızda fazlasıyla sıkı bir dostluk bağı oluştu. Ama eğer bundan çok rahatsızsan Hongjoong'la arama mesafe koyabilirim. Gerçi bunu Hong yanlış da anlayabilir ama."
Seonghwa yüzünü ellerinin arasına alıp iç çekti. "Hayır benim yüzümden Hongjoong'la arkadaşlığının bozulmasını istemem. Yalnızca hâlâ beni tam affettiğini sanmıyorum. Ve seninleyken bu kadar mutlu görünmesi doğrusu beni üzüyor."
"Peki bunu Hongjoong'la konuşmayı denedin mi? Affetme konusunu." Nayeon naif sesiyle sormuştu. Hongjoong'a değer veriyordu icabında Seonghwa'yla arasının iyi olmasını her şeyden çok isterdi. "Hayır." Nayeon, uzun saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp gülümsedi. "Bunu en kısa sürede Hong'la konuşsan iyi edersin hyung."
...
Nayeon gideli ve Hongjoong uyanalı yaklaşık bir saat olmuştu. Akşam Yunho'nun doğum gününe katılacakları için Seonghwa çoktan hazırlanmıştı. Tezgahta, bacaklarını sallayarak oturan oğlan Hwa'nın onun için atıştırmalık bir şeyler hazırlamasını izliyordu.
Seonghwa etkileyiciydi, fazlasıyla. Keskin yüz hatları, uzun boyu, şekilli vücudu ve insanı dinlendiren sesi herkesi kendine çekerdi. Bir de, bir işe odaklandığında yüzündeki o ciddi ifade vardı ki Hongjoong'un en sevdiği şeylerden biri de Seonghwa'yı bir şeye odaklanırken izlemekti.
"Bal da ister misin?" Bundan sebeptir ki Seonghwa'nın sorusunu duymamış gözlerini ayıramadığı yüzü izlemeye devam etmişti. Yeni yaş gününe bir hafta kalmıştı ve fazla gergindi. "Joong-ah, bir şey sordum. Bal da ister misin?"
Gözlerini kırpıştırıp omuz silkti. "Olur." Seonghwa kaffasını sallayıp tezgaha döndü ve Hongjoong'un kafasının hizasındaki dolaba uzandı. "Bunları atıştırdıktan sonra hızlıca üzerini değiştir de geç kalmayalım." Balın olduğu kaseyi alıp geri çekilecekken Hongjoong buna engel olmuştu.
Küçük olan önce tereddütle büzdüğü dudağını dişlemiş ardından daha fazla düşünmeden Seonghwa'nınkilerle birleştirmişti oldukça yumuşak bir şekilde. Ayrıldıklarında dolu gözleriyle baktı sahibine. Daha fazlasını istiyordu fakat daha fazlasının ne olduğunu bile bilmiyordu.
"Yaramaz seni. Hadi bakalım masaya geç ve atıştır ben de giyinmen için kıyafet seçeyim." Elindeki kaseyi masaya bırakıp mutfaktan çıktığında Hongjoong'da tezgahtan atlayıp sandalyeye geçti. "Rahat bir şeyler seç."
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Catboy あ seongjoong
Hayran Kurgu"Eğer gerçekten benimle kalmak istiyorsan uslu bir kedicik olman gerekir. Yaramazlık yapmayı kes." 200321