🐾15

1.7K 231 123
                                    

Hongjoong uyuyamıyordu. Yemek yemiyor, su içmiyor hatta gerekmedikçe konuşmuyordu bile. Seonghwa onu bırakıp gittiğinden beri kendi içine kapanmıştı. Seonghwa'nın bulduğu yeni sahiple anlaşamamış adama sürekli bağırıp terslemişti. Bu yüzden San'da kalıyordu artık.

"Seonghwa hyungu elime bir geçirsem sikmekten beter yaparım. Hongjoong'a bak ne hale geldi" Mingi dişlerini sıkarak söylenmişti yanındaki San'a. Kafasını toplayıp gelmiş, Yunho'yu Yubin'den geri almıştı.

"Sen bir de bana sor." San elindeki son tabağı da masaya koyunca çocuklara seslendi. "Yemek hazır çocuklar. Wooyoung, Yunho, Hongjoong, hadi yemeğe gelin." Wooyoung ve Yunho kendi aralarında konuşarak sandalyelerine otururken Hongjoong oturduğu koltuktan kalkıp balkona çıktı.

Pufa oturup bacaklarını kendine çekti ve çenesini de dizlerine yasladı. Mingi, onlara yemeğe devam etmelerini söyleyip Hongjoong'un yanına çıktı. Yanındaki pufa oturdu. "Hongjoong, böyle yapma lütfen. Yemek yemen lazım yoksa hasta olacaksın bu gidişle." Hongjoong omzunu silkip karşıya bakmaya devam etti.

"Hongjoong," Derin bir nefes alıp Hongjoong'un uzamış saçlarını okşadı. "Biraz konuşalım ne dersin, hm? Neler hissettiğinden bahset biraz." Hongjoong kafasını kaldırıp Mingi'ye baktı. "Ben çok mu kötüyüm Mingi hyung? Sahip beni bırakıp gittiğine göre öyleyim değil mi?"

"Sen kötü değilsin Joongie. Sahibin orospu çocuğunun teki." Mingi dişlerini sıkarak söylendiğinde Hongjoong kaşlarını çatıp sinirle Mingi'ye baktı. "Sahip böyle kelimelere çok kızıyor. Söyleme bir daha." Sonrasında suratını asıp kendi kendine mırıldandı. "Ama artık burda yok."

"Hongjoong, hissettiğin o şeyler için kendini suçlama sakın. Onlar fazlasıyla normal ve olması gereken şeylerdi. Sadece Seonghwa yeniliklere çabuk ayak uydurabilen biri değil. Eski kafalı yani. Söylediğimiz şeyleri sindirmesi ve kabul etmesi biraz zaman alacak o kadar. Ama emin ol geri dönecek."

Hongjoong dolu gözlerini sildi elinin tersiyle. "Ama ben sahibi özledim. Ve beni bırakması mı gerekiyordu sanki?" Burnunu çekip sweatshirtünün şapkasını kafasına geçirip başını bacaklarına yasladı. "Bence beni sevmediği için bıraktı. Hem bazen yaramazlık yapıyordum ve beni uslu olmam için uyarmıştı. Sözünü dinlemediğim için böyle yaptı."

Bir süre sessizce bekleyip iç çekti. "Hyung."

"Hm?"

"Sahibi arayabilir misin? Onunla konuşmak istiyorum."

Mingi cebinden telefonunu çıkarıp Seonghwa'nın numarasını tuşladı ve telefonu Hongjoong'a uzattı. "Al bakalım"

Telefon uzunca çaldı, çaldı, çaldı... "Açılmıyor." Tekrar aradı. Yine uzunca çaldı ama Seonghwa telefonu açmıyordu. "Sahip telefonu açmıyor." Dolu gözlerini telefondan Mingi'ye çevirdi.

"Müsait değildir belki. Tekrar dene bakalım. Ben de hızlıca yemeğimi yeyip geliyim tamam mı?" Kafasını salladığında, Mingi puftan kalkıp mutfağa girdi.

Hongjoong yarım saat boyunca Seonghwa'yı arasa da telefon açılmamıştı. Son kez tekrar denediğinde hattın diğer ucunda Seonghwa'nın sinirli sesi duyulmuştu.

"Ne var Mingi? Açmıyorsam konuşmak istemiyorumdur neden hâlâ zorluyorsun? Şu siktiğimin telefonunu arama daha fazla."

Telefon kapanacakken hızlıca konuştu. "Sahip, benim. Hongjoong."

Seonghwa'nın iç çekişi kulaklarına dolduğunda gülümsemeye çalıştı. En azından hâlâ kapatmamıştı telefonu. "Seni çok özledim sahip. Lütfen geri dön."

"Daha fazla arama Hongjoong." Telefonun kapandığını bildiren mekanik sesi duyduğunda çenesi titremişti.

Dolu gözlerindeki yaşlar iyice çoğaldığında kapının kenarında onu izleyen Wooyoung ve Yunho yanına koşup sıkıca sarıldılar. "Ağlama Hongjoong." "Biz yanındayız Joongie."

...

Catboy あ seongjoong Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin