14. Bölüm: Kum misali

8 1 0
                                    

Hepinize merhaba:) yeni bölümle karşınızdayım. Umuyorum ki, beğenirsiniz. Keyifli okumalar:)

Elimizde-avucumuzda olan ne varsa, zamanla hepsini kaybeder olduk. Yok olmayı tercih etti hepsi. Aynı kum misali gibi. Başımıza ne geldiyse, sever yanımızdan geldi hep. Insanoğlu sevmeyi bilmeseydi eğer, aşkı bilmeseydi eğer, bu kadar karışık olur muydu yaşadığımız bu gezegen? Tüm kötülükleri ve tüm yalnızlıklarımızı yakabilseydik eğer, küllerimizden yeniden doğmayı başarır mıydık? Cevabı olmayan milyonlarca sorular milyonlarca yıl daha cevapsız kalmaya mahkumdu. Oysa cevabını ne çok merak ediyoruz, değil mi?

Bazı gidişler sevgisizlikten değildir. Çok severken bile iyi olmak uğruna gitmeyi tercih ederiz. Çünkü kalınca olmadığını farkediyoruz. Yağmurun altında ıslanmış mazi gibi sırılsıklam olan geçmişimiz zamanla bir daha uğranmamak üzerine kapanmalı. Ne büyük umutlarla çıktığımız yolculukta zamanla farkediyoruz ki, hep bir başınayız ve hep te böyle olacak.

Acılarına tutunup yürümeyi öğrenen küçük kız hiç mi iyileşmeyecekti? Hiç mi güneş doğmayacaktı sabahlarına? Mutluyken geçmemesini dilediği zamanların aksine acılıyken günler daha zor geçiyormuş, zaman daha geç akıyormuş meğerse. Sabahlarına çıkamayacağımızı düşündüğümüz o geceler hep aydınlığa çıktı da, bir tek ruhumuz karanlıkta kaldı. Ama hep bir umut vardır. Yeter ki, iyileşmeyi dileyelim. Sonrasında gün ışıklarının karanlığı nasıl aydınlattığını farketmemiz uzun sürmez zaten.

Yüzleşmemizin ardından 5 gün geçmişti bile. Bu süre zarfında telefonum hep kapalıydı. Odamdan dışarı çıktığım da pek söylenmezdi zaten. Karanlıktan nefret eden ben kendimi karanlığa hapsetmiştim sanki. İnsanın nasıl ki, başına hep en korktukları gelir ya, zamanla aynı şekilde hiç sevmediği şeyleri yaparken buluyormuş meğerse kendini.

Tüm her şeyin ardından kendimi bitmiş gibi hissetmem normaldi. Ama hep bir yanım merak ediyordu, nerede? nasıl diye. Kafamdakileri durdurmam imkansızdı. Hala neye uğradığımı idrak etmeye çalışıyordum. İçimde kiyametler koparken kimseye bir şey de söyleyemiyordum. Duygularım çok incinmişti. İnsanların eleştirilerini kaldıracak gücüm yoktu.

Sabah kapı zilinin sesine uyandım. Rahatsız edilmenin veridiği huzursuzlukla yüzümü buruşturdum. Depresif halime son vermem gerekmiş gibi hissettim. Kalkıp aynanın karşısına geçince harabeye dönmüş yüzüme baktım önce. Sonra saçlarımı düzenli şekilde topladım. Yüzümü yıkadıktan sonra nihayet odamdan çıkmayı başarmıştım.

Kapımı açar-açmaz salonda bana bakan 2 çift gözle karşılaştım. Salonun ortasında bana bakan annem ve üzgün gözlerle bana bakan Ayaz. Annem ikimizi de gözlemliyordu. O da az-çok biliyordu bu halimin nedeninin Ayazla ilgili olduğunu. Ayazı karşımda tekrardan görünce dilim tutulmuştu sanki. Ne git diyebiliyordum, ne de neden geldiğini sorgulayabiliyordum. Öylece kalakalmıştım sanki. Bu sessizliğimiz çok şey anlatıyordu bir-birimize. Ne kadar çok kırgın olduğumuzu, ne kadar çok üzgün olduğumuzu...hepsini anlatıyordu. Bir keresinde ona "sessizliğimden anla" demiştim ve o da bana karşı gelmişti. Sessizliğimi istemediğini açık şekilde belli etmişti ve beni kaybetmek istemediğini bariz şekilde açıklıyordu bu. Peki ne olmuştu da bu hale düşmüştük? Bizi böyle ayrı düşüren, bir-birimizden kopmamıza neden olan neydi? Sadece Ayazın geçmişi mi? Değil tabii ki. Bir başkasına böyle davranmış birisi, bir başkasının duygularıyla böyle oynamış birisi sadece birisini hayatının merkezi nasıl yapardı ki? Hiç kendinize sordunuz mu? Diğerlerine zarar veren birisi, farketmez fiziksel ve ya zihinsel, öyle birisiyle bir birliktelik kurabilir misiniz? Her şeyi bilmenize rağmen görmezden gelip sırf aşk uğruna yanında kalmayı göze alabilir misiniz? Olgun düşünen birisi bunun mutsuzluktan ve şüphe dolu ilişkiden başka bir şey olmayacağını bilir. Ya bir gün aynısını bana da yaparsa? Ya aşk dediği şey gerçek değilse ve sona erdiğinde kurban olarak bu kez beni seçerse? İnsanı yaşatmaz bu şüpheler. O yüzden her şeyi daha en başında düşünüp öyle davranmak gerek. Peki ya aşk? Kalbiniz ona koşarken aklınızı dinlemeniz kolay değildir. Hata olduğunu bile-bile koşarsınız hatta belki de.

KARANLIĞA MAHKUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin