Korku ve nefret en derin duygulardandır. Bir insan korkarken tüm bedenine yayılır o duygu. Titremeye başlar, her an sonmuş gibi yaşarsınız. Nefret ise tüm suçların temelidir. İnsana neler neler yaptırabiliyor. Birini kaybetmekten korkmak, birinin nefretini kazanmaktan korkmak insanı güçsüzleştiriyor. Soğuk aralık ayında dışarıda kalmışsın gibi hissettirir. Bedenin buz tutmuş halde kalbin hala atıyor. İnsan değer verdiklerini kaybetmekten hep korkar. Hep "ya giderse?" Diye düşünür insanoğlu.
O gün buz tuttu bedenim. Kalbim hala atıyordu. Deli gibi hem de. Nelerin olacağını o kadar merak ediyordum ki. En son söylediği cümlenin üzerinden bir kaç saniye geçmişti bile. "Her şeyi biliyorum." Korku tüm benliğimi sarmıştı. Duyduklarım şoka uğratmıştı beni. Aklım düşünmeyi bırakmıştı. Diyorum ya, donmuştu tüm benliğim. Karşımda gözlerini üzerime dikmiş, üzülerek bakıyordu bana.
"N-ne zamandan beri?"
"Oldu baya. İlk önceleri şüphelendim. Sonra şüphelerimde haklı çıktığımın farkına vardım." Derinden nefes aldı sıkıntılı şekilde.
"Peki neden? Neden hiçbir şey söylemedin? Her şeye rağmen neden yanında tuttun beni?" Gözyaşlarıma hakim olamıyordum. Hemen yenilerini getiriyordu.
"Lütfen, ağlama..."
"Ağlamıyorum ben!" Yalana bak. Gözlerim kızarmıştı bile.
"Özür dilerim Yağmur."
Durdum öylece. Gözlerimi yere diktim. Donuk şekilde toprağı izledim. Bildiği halde bilmiyormuş gibi yaptı. Beni yanında tuttu. Canımın acıyacağını bilerek hem de... sonra yüzüne döndüm. Dişlerimin arasından konuşmaya başladım.
"Senn!" Bir hıçkırık kaçtı ağzımdan. Bana üzgün yüzle bakıyordu. Sonra tekrardan konuştum.
"Sen benim duygularımla oynadın!! Sen benim duygularımla oynadınn!!"
Üzerine doğru gittim. Yumruk yaptığım ellerimle göğüs kafesine vurmaya başladım. Bir yandan ağlıyordum, bir yandan ona vuruyordum. Bir yandan da bağırıyordum. Sonra kollarını kaldırdı beni durdurmak isteyerek.
"Yağmur, yok öyle bir şey. Dinler misin lütfen?" Ellerini kollarıma uzatıp bana sarılmak istedi beni engellemek için. Kurtulmaya çalışıyordum.
"Dinleyecek bir şey yok! Bırak beni!"
Sesi titriyordu. Soğuk değildi titreten. Gözleri dolmuştu bile.
"Tamam, lütfen sakinleş."
Tekrardan bana sarılmak istediğinde tüm gücümle bağırdım.
"Dokunma bana!" Sesim tüm parkta yankılanmıştı. Ama sonrakı cümlemi söylerken ses tonum güçsüz ve yorgun çıkmıştı.
"Dokunma....acıtıyorsun."
Kollarını çekti usulca. Sonra kırık kırık çıkan sesiyle konuştu.
"Özür dilerim..."
Koşarak oradan uzaklaştım. Sanki peşimde bir çete varmış da onlardan kaçıyormuş gibi tüm gücümle koştum. Nefesim kesiliyordu. Ama umrumda değildi. Ağlayarak koşuyordum. Sonra köşeyi döndüğümde duvara yaslandım. Eğildim ve ellerimi dizlerime dayadım nefesimi düzene sokmak için. O kadar berbat hissediyordum ki. Hiç bu kadar ağladığımı hatırlamıyorum. Oysa ne umutlarla gitmiştim yanına. Bildiği halde bilmiyormuş gibi yaptı. Benimle dalga geçti resmen. Bi de arkadaşlıktan bahsediyordu. İnsan aşık olduğu biriyle arkadaş olur muydu? Çok saçma. Toparlanmaya çalıştım. Rüzgardan karışmış saçlarımı düzelttim. Gözyaşlarımı sildim. Yoluma devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞA MAHKUM
Teen FictionHiç sahne ışıkları kapandıktan sonrasını merak ettinizmi? Gerçeğe dönüşün nasıl olduğunu. Sen benim kendi gerçekliğime döndüğüm anımdın. Sen benim kendi karanlığıma tutsak olduğum gerçeğimdin...