"Ben mutluyum" demek için insanın gerçekten de mutlu olması gerek. Öyle değil mi? Peki ya "iyiyim" yalanları? Kimse bilmez yalan olduğunu. Çünkü umursamazlar. Kaç kez kendimizi kandırdık böyle yalanlarla, kaç kez kendimizi avuttuk çaresizce. Kaç kez gözyaşlarımızı kendimiz silmek zorunda kaldık. Kaç kez düştük, kaç kez ayaklandık tekrardan. Düşe-düşe ayaklanmayı, canı acıya acıya mutlu görünmeyi başarabilenler en güçlü insanlardır. Çünkü insanın içi yanarken dışa gülmesi çok zordur. Bazen masal kahramanına dönüşmek ister insan. Çünkü masallarda her şey kusursuzdur, her şey güzeldir. Acıya yer yoktur ve hep mutlu biterler. Masal gibiydi oysa düşler. Ta ki, yüze vurulana kadar gerçekler.
Şaşkınlıktan gözlerimi fal taşı gibi açarak Ayaza bakıyordum. Bu halime bakarak daha fazl dayanamayıp kahkaha attı. Sonra elini saçlarıma atıp karıştırdı. O anda kendime geldim. Aptal gibi sırıtmaya başlamıştım. Bana duygularını itiraf etmişti. Artık sorun yoktu. İkimiz de birbirimize zaman verecektik. Zamanla hislerimiz daha da netleşsin diye. Hafiften başlayan yağmur şiddetini artırıyordu. Bunu farkedince Ayaz bileğimden tutarak koşmaya başladı. Ben de sırıtarak peşinden koşuyordum. Bir marketin önüne gelince içeri girdik. Yağmurun azalmasını beklemek için markette oyalanmaya başladık. Abur-cuburlar olan tarafa koştum. Acıkmıştım. Elime bir kaçını sıkıştırıp önüme bile bakmadan aldıklarımı ödemek için kasaya doğru giderken aniden birinin sırtına çarptım. Elimdekiler yere döküldü. Sinirle kafamı kaldırdığımda karşımdakı kişinin Ayaz olduğunu gördüm.
"Ne yapıyorsun küçük hanımefendi?"
"Hepsi düştü senin yüzünden."
"Tamam. Hadi toplayalım."
Hepsini kucağına topladı ve gidip yerlerine koydu. Ben ise ne yapıyor be buu der gibi bakıyordum.
"Ben onları alıyordum amaa."
Hepsini yerine bıraktıktan sonra yanıma geldi ve ciddi şekilde söyledi.
"Onlar sağlığın için zararlı. Tüketme onları."
Hıh. Bana mı diyordu bunu? Hele hele kendisi sigara kullanırken.
"O zaman sen de sigarayı bırak." Çocuk gibi davranıyordum. Ama sinirimi bozmuştu böyle yapması.
"Bırakmamı mı istiyorsun?"
Kafamı bi yukarı bi aşağı salladım. Gülümsedi.
"Tamam. Bırakırım o zaman."
Şaşırtmıştı yine beni. Bu kadarcık mı?
"Gerçekten mi??"
"Sen şimdiye kadar hiçbir şey istemedin benden. Bu senin ilk dileğin. Gerçekleştirmek gerek."
"Tüh, bilseydim başka şeyler dilerdim."
Kahkaha attı ve sordu.
"Ne dilemek istersin küçük hanımefendi?"
"Bi düşüneyim..."elimi çeneme götürdüm düşünüyormuş gibi. Sonra söyledi.
"Dile ne dilersen. Sahip olduğum ne varsa, sen iste, hepsi senin olsun."
İçten şekilde gülümsüyordu. Ama gülümseyen sadece dudakları değildi. Gözleri...gözlerinin içi gülüyordu bana bakarken... korkak tavırla elimi kalbinin üzerine koydum.
"Galiba...dileyeceğim şey gerçekleşmiş bile."
Kalbinin üzerindeki elime baktı. Sonra yüzüme baktı. Sanki ne dediğimi anlamış gibiydi. Gülümsedi tekrardan.
"Öyle oldu valla." Öyle olmuştu. Kalbi...artık kalbinin kapılarını açmayı başarmıştım. Hani çocukken dişimiz çıktığında diş perisinin bize hediye getireceğini düşünüyoruz ya. Aynen onun gibi. İlk önce acı, sonra mutluluk. Mucizelere inanan tarafım çocuk gibi zıplıyordu. Dileğim sendin, mucizem gerçek oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞA MAHKUM
Teen FictionHiç sahne ışıkları kapandıktan sonrasını merak ettinizmi? Gerçeğe dönüşün nasıl olduğunu. Sen benim kendi gerçekliğime döndüğüm anımdın. Sen benim kendi karanlığıma tutsak olduğum gerçeğimdin...