Hepinize merhaba. Yeni bölümle karşınızdayım. Umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar :)
Hepimizin kalbinde bir çocuk saklıdır. Nereye gidersek, ne yaparsak, aslında hep onunla birlikte yapıyoruz. Ruhumuzda, kalbimizde saklı olan o çocuk bize neyin doğru, neyin yalnış olduğunu anlatmaya çalışıyor aklınca. Sonra yaptığı yalnışlar sonucu düşüp dizlerini kanatıyor. Sonra ağlamaya başlıyor. Ama sesini kimse duymuyor. Böylece o çocuk yaptığı hataların sonunda büyüyüp kocaman oluyor. Birer kadına, ya da adama dönüşüyor. Hepimiz büyüyoruz farkında olmadan. Kalbimizi değil de, aklımızı dinlemenin daha doğru olduğunun farkına varıyoruz. Umarım, herkes büyümeyi başarır. Ama o çocuğu kaybetmeden. Çünkü bir kez kaybedilen o çocuk yarım kalmış çocukluğun kırık parçalarından birine dönüşüp yok oluyor. O çocuğu yok etmeyin.
Ocak ve Şubat ayları sınavlarla yoğun geçti. Allahtan hepsini başarıyla tamamladım. Sürekli kızlarla buluşup kafeye, sinemaya gittik. Geriye kalan zamanımızı hep beraber geçirdik. Sonunda yeniden üniversiteye gidiyorduk. Gözlerim her yerde onu arıyordu. Soğuk havaya rağmen dışarı çıkıp nerede olduğunu öğrenmek istiyordum. Onu göremeyince de hayal kırıklığına uğruyordum. Günlerim böyle geçiyordu.
Haftasonu üniversiteden sınıf arkadaşlarımızla birlikte vakit geçirmeyi planlamıştık. O yüzden erkenden kalkıp hazırlanmaya koyulmuştum. Dışarısı soğuk olduğu için üzerimi kalın giymeye özen gösterdim. Annem yine her zaman yaptığı gibi üşütmememi söylüyordu. Bir kaç şey atıştırıp çantamı da alarak çıktım.
25 dakikalık yolculuğun sonunda üniversitenin önüne toplandık. Dışarıda kar yağıyordu. O kadar güzeldi ki, huzur dolu.
Yerler kaygan olduğu için korkarak yürüyordum. Planımız şöyleydi. İlk önce sinemaya gidip en son çıkan filmi izleyecektik, daha sonra kafede oturup hem sohbet, hem de yemek yiyerek zaman geçirecektik.
"Yağmur, çıkışta da bize gidelim mi? Eda, sen ve ben. Zaman geçirmiş oluruz hep birlikte."
"Tamam Leyla. Ama fazla kalamayacağım. Biliyorsun, annem eve geç gelmememi söyledi." Sonra ardından Leylaya gülümsedim ve bu günü değerlendirmeye karar verdim. Annemi aradım.
"Annem, Leylalara gidebilir miyim? Kız-kıza takılacağız öyle."
"Tabii ki kızım. Ama geç dönme eve."
"Tamam Anneciğim, teşekkür ederim."
Leyla'larda hep birlikte oyun oynuyorduk. Annesi ve babası misafirlikte olduğu için eve geç geleceklerini söylemişlerdi. Oyunun ardından şarkı açıp karaoke keyfi yapmaya başladık. O sırada Eda aklına gelen soruyla birlikte bana döndü.
"Yağmur, Ayazın okula neden gelmediğini biliyor musun? Meğerse müzikle ilgili kendine kariyer kuruyormuş. Dersi biter-bitmez gidiyormuş. Biliyorsun, bizim sınfın kızları pek meraklı. Onun hakkında konuşuyorlarken duymuştum. Bir şirkete yazılmış. Şirketle anlaşma felan yapmışlar. Şarkıcı olacak galiba." Nası bu kadar fazla bilgi edinebildiğine hayranlıkla bakakaldım ve onu neden okulda göremediğimi şimdi anladım.
Keyifli zamanın ardından nihayet eve gelebilmiştim. Anneme bu gün neler yaptığımızı anlatıyordum. O da merakla dinliyordu. Günün yorgunluğunu omuzlarımda hissettiğimde uyuma zamanının geldiğini farkettim. Annemin yanağından öperek odama girdim. Işığı kapatıp sıcacık yerime girdim. Uyku anında etkisini göstermeye başladı.
Alarmın sesiyle gözlerimi açtım. Yorgunluğun etkisiyle gözlerim acıyordu. Bir kaç dakika her zamanki gibi tavanı izledim. Sonra kalktım. Mutfaktan gelen sesler annemin yine harikalar yarattığının habercisiydi. Her sabah sıradan yemekler olmasına rağmen nasıl bu kadar mükemmel hazırlıyordu, hàlà bilmiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞA MAHKUM
Teen FictionHiç sahne ışıkları kapandıktan sonrasını merak ettinizmi? Gerçeğe dönüşün nasıl olduğunu. Sen benim kendi gerçekliğime döndüğüm anımdın. Sen benim kendi karanlığıma tutsak olduğum gerçeğimdin...