"Kırmızı ruju bana da uzatsana." Rue eyeliner çekmekle oldukça meşgul olduğu için Aurora'ya kırmızı ruju ben uzattım. "Sikeceğim ya. Kuyruğu çok mu uzun olmuş?" Baktım ve başımı iki yana salladım. "Gayet iyi görünüyor. Bozma."
Parfümümü de sıktıktan sonra hazırdım. Ben onlardan önce hazırlanmaya başlamıştım. Malum babamın düğünüydü.
"Sen aşağı in istersen. Biz geliriz." Çantamı alıp kızlara öpücük attıktan sonra odadan çıktım ve indim. Aşağısı oldukça kalabalıktı. Düğün burada olmayacaktı bile. Ne bu kalabalık amına koyayım?
Babamın birkaç akrabası ve buradaki tanıdıkları gelmişti. Aynı zamanda Eva'nın da öyle. Selam verebildiklerime selam verdim. Birazdan evden çıkacaktık. Babam ve Eva çıkmıştı bile. Nikah sahilde kıyılacaktı. Güzeldi.
Telefonum çalınca açtım. Harry'di.
"June, hazır mısın?" Sesi biraz sinirli gibiydi. "Evet hazırım. Sana noldu?" Bir süre bir şey demedi. "Bir şey olmadı. On dakikaya geliyorum."
"Tamam sevgilim." dedikten sonra kapattık. Kızlar da aşağı inmişti zaten. Yavaş yavaş herkes evden gidiyordu. Biz de Harry gelince çıktık. Harry arabada tekti. Sanırım diğerleri gitmişti çoktan.
Öne bindim. "Selam." Harry de başıyla selam verdi. Bana bile pas vermemişti. Sanırım birileriyle atışmıştı. En azından güzel olmuşsun falan deseydi. Fazla bir şey beklemiyordum.
Rue ve Aurora da bir şey olduğunu anlamış gibi hiç ses çıkarmamışlardı. Sessizlik içinde sahile gittik. Yirmi dakikaya vardığımızda Rue ve Aurora arabadan inip bizi yalnız bıraktı.
Direkt Harry'ye döndüm. "Neyin var senin?" Vitesin üstündeki elini avuçlarımın içine aldım. "Sonra anlatırım." dedi. Elimi çenesine koyup yüzünü kendime doğru çevirdim. "Anlatmadan arabadan inmeyeceğiz." dedim kararlılıkla.
Çatık kaşları biraz olsa düzelmişti. "Connor'la biraz atıştık. Çok da önemli değil." Cidden, bir insan geldiği günden beri moral bozmayı nasıl başarabilirdi? Connor bunu çok iyi yapıyordu. Birlikte bir iki etkinlikte bulunmuştuk ve Tanrım! Sik kafalının önünde gideniydi.
"Ne dedi yine?" Omuz silkti. "Düğünden önce moralini bozmak istemiyorum. Bu yüzden düğünden sonra anlatacağım. İtiraz yok." Başımı salladım. Ardından dudağına bir öpücük kondurup yüz ifadesinin düzelmesini izledim. Arabadan indik. Karşı karşıya gelince beni uzun uzun süzdü.
"Çok güzel olmuşum değil mi?" dedim etrafımda dönerek. Belimden tutup beni kendine çekti. "Uzun süre üstünde durmayacak. Haberin olsun." Gülümseyerek elini tuttum ve peşimden çekiştirmeye başladım. "Durmasını da istemiyorum zaten." Harry ile el ele tanıdıklarımıza selam vererek ilerledik. Harry çocukların yanına geçerken ben babam ve Eva'ya bakmaya gittim. Onlar için yapılan odaya girdiğimde ikisinin oturup karşılıklı şarap içtiğini gördüm.
Heyecanları yüzlerinden okunuyordu. Birbirlerini çok sevdikleri anlaşılıyordu. Onlar için çok mutluydum. İkisi de hak ettiği sevgiyi birbirlerinde bulmuştu.
Babam beni görünce ayağa kalkıp beni Eva ve kendisinin arasına oturttu. "Çok güzel görünüyorsunuz." dedim. Sanırım ağlayacaktım. "Sen de çok güzel görünüyorsun güzel kızım." dedi babam.
"Her şey yolunda değil mi?" Başımı salladım. "Sorunsuz bir gün oluyor." Eva derin bir oh çekti. "Theo nerede, June? Bugün pek görmedim. Sen gördün mü?" Başımı olumsuz anlamda salladım. "Karşılaşmadık hiç. Ama istersen bir bakayım etrafa?"
"Aslında bakarsan çok mutlu olurum canım." Gülümseyerek kalktım ve onlara veda edip odadan çıktım. Çantamdan telefonumu çıkardım ve Theo'yu aradım. Birkaç çalıştan sonra meşgule atmıştı. Acaba buraya gelmiş miydi? Evde olduğunu sanmıyordum. Burada olma ihtimali yüksekti.