Bana acıyan gözlerle bakan psikolog umun gözlerinin içine bakmaya devam ettim.
"Ne anlatmamı istiyorsunuz?" sorduğum soruyla birlikte kadının gözlerinden afallayan bir ifade geçti. Konuşmamı beklemediği oldukça açıktı.
Yüzüne anlayış dolu bir tebessüm yayıldı. "Kendinden bahset Nefescim, nelerden hoş-" kadının sanki muhabbet ediyormuşçasına konuşmasını benim kararlı ve bir o kadar da keskin sesim bir bıçakmışçasına kesti.
"Ölümü, daha doğrusu kendi ölümümü nasıl karşıladığımı mı soruyorsunuz? Yoksa şu an ne hissediyorum bunu mu merak ediyorsunuz?" yönelttiğim soru karşısında yüzündeki varlığını sürdüren tebessümünü hiç bozmadan az önce lafını kesen ben değilmişim gibi bir sakinlikle konuşmaya başladı.
" Pekâlâ, demek direkt olarak konuya giriyoruz. Öyle olsun hayatım, bana o günü anlatır mısın? Ne hissettiğini, neler yaşadığını, kısacası her şeyi anlatmanı istiyorum."
Dalgın gözlerle kadını süzdüm. Sahi anlatacaklarım ve yaşadıklarım o günden mi ibaretti sadece? Yoksa o gün sadece bir başlangıç noktası mıydı? O günü ve ileride sebep olduklarını düşünmek bile benliğimi bir fırtınanın ortasına sürüklüyordu. Ruhum o derin fırtınanın soğuk rüzgarlarında savrulurken mavilerimi kadının gözlerine diktim.
" O günümün ne geçmişimden ne de düşlerimdeki geleceğimden bir farkı yoktu. Yani ben öyle düşünüyordum monoton haline gelmiş sabah erken kalkma ritüeli ve sonrasında gelen servise geç kalma aşaması, her gün yaşadığım şeylerdi. Her şeyin bir önceki günü aratmayacak derecede aynı olduğu bir Perşembe sabahıydı.
4 ay önce
Ahmet amcanın her zamanki telaşıyla benim geç kalışıma hayıflanmasını dinlerken gülmemek için dudaklarımı birbirine yapıştırdım. Kesinlikle Ahmet amcayı kızdırmak çok eğlenceliydi. Ellili yaşlarda kocaman bir göbeği olan bembeyaz saçlı ve tombiş yanaklara sahip şoförümüz kızınca domates gibi bir renge bulanıp o tatlı sesini de kızgın bir tonlama ile kullanmaya başlayınca gülmemek elde değildi.
Dudaklarımdan firar eden ufak kıkırtı ile Ahmet abi de hayıflanmayı bıraktı. Gözlerim her zamanki koltuğuma ilişince hızla o tarafa yönelerek boş koltuğa oturdum. Genelde pek fazla arkadaş çevresi olan bir kız olmamakla beraber inek sınıfının da bir üst levele çıkmış, ineklerin gözünde bile inek tabiri ile anılmaya başlamıştım.
12. Sınıfa giden her gencin yapması gereken şeyi yapmam beni bu tabire onların gözünde uyduran en büyük etmendi. Hayatım istediğim üniversiteyi kazanıp harika bir doktor olma hedefim doğrultusunda ilerliyordu ve bundan hiçte şikayetçi olduğum söylenilemezdi.
Daldığım düşünce bulutunu dağıtan sancıyla birlikte ağzımdan çok kısık bir inleme firar etti. Ellerim hızla kafama yönelirken beynimin içinde ki iflah olmaz ağrı her saniye biraz daha artıyordu. Bu ağrıya karışan diğer bir acıya odaklanmamaya çalıştım zira tüm vücudumun içinde dolaşan karınca hissiyatı şu an düşünmek istediğim son şey bile değildi.
Saframdan yükselen derin bulantıyla birlikte arabanın içinde adeta can çekişmeye başladım. Midemdeki bulantıyı daha fazla içimde tutamayarak öğürtüler eşliğinde servisin içinde kusmaya başladım, içimde bir makasın soyut varlığını hissettirecek bir acı oluştu vücudumda.
Her öğürmemle damarlarımın içinde varlığını sürdüren makas damarlarımı acılı bir şekilde kesmeye başladı. Artık inlemelerim ufacık acılardan değil verdiğim can savaşındandı. Gözlerimden akan yaşların haddi hesabı olmazken servisi işgal eden kızların ağırlıklı olduğu çığlık seslerine karışan bir kaç küfür ve öfkeli ses duyuyordum. Önümde var olması gereken iğrenç kusmuk yerine oluşan kan gölüne baktım her öğürtümle birlikte biraz daha artıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kimliksizler +18
Adventure"Biz kimliksizlerin kimlikleriyiz" "Biz kimliksizlerin ta kendisiziyiz" "Biz karanlıkta kalanların gölgesiyiz" "Biz karanlığın ta kendisiyiz" "Karanlığın en dibine hep beraber batacağız" Bugün bir masal dinledim, her masalın aksine mutsuz sonlu bir...