Jeno'nun uykuyla uyanıklık arasında hissettiği son şey ise yastığın üzerindeki elini tutan Donghyuck oldu....
Gelen kıkırdamalarla birlikte gözlerini araladı Donghyuck. Gözlerini açar açmaz yüzünün dibindeki uyuyan bir Jeno ile karşılaşmayı düşünmüyordu elbette. Bilinci yavaş yavaş yerine gelirken elini yanında hala uyuyan bedenin göğsünden çekti ve kıkırdamalara doğru döndü.
Elindeki telefonla karşısındaki duran bir Jaemin ve yanındaki teyzesini görünce kaşlarını çatmadan edemedi ancak sonra ne yaptıklarını anladığında hızla yattığı yataktan kalktı ve telefona doğru atıldı. Uyuyan bedeni uyandırmamak için fısıltıyla bağırdı.
"Ver şu telefonu Na Jaemin!" Telefonu ondan kaçırıp Lee teyzenin arkasına saklanan Jaemin sinirlerini bozmuşken teyzesinin de güldüğünü fark etmedi son nokta olmuştu. İkiliyi ittirerek dışarı çıkartmış ardından da kapıyı yüzlerine kapatmıştı.
Derin bir nefes verip yatakta uyuyan bedene döndü sonra. Telefonunu alıp saate baktığında akşam 9 olduğunu gördüğünde gelen mesajları ve aramaları boşverip yatağa geri yatmıştı.
Gözlerini kapatıp uykuya geri döneceği sırada duyduğu kıkırdamayla gözlerini açtı ve kendisine gülmekten kısılmış gözlerle bakan beden içini huzurla doldurmuştu.
"Komik olan ne?" Dedi sahte bir sinirle ancak bu karşısındakinin daha çok gülmesine sebep oldu.
"Bilmem? Sinirlendiğinde sesinin incelmesi olabilir? Ya da sevimli homurdanmalarım? Sen karar ver."
Dedikleri Donghyuck'un hoşuna gitmişti. Utanmak bir yana dedikleri keyiflenmesini sağlamıştı.
"Hmm, ben de bilemedim şimdi."
Kapının çalınmasıyla ikisi de kapıya döndü.
"Artık kalkmanız lazım. Kun aradı nerede kaldığınızı soruyor, merak etmiş telefonlarınıza cevap vermeyince beni gönderdi. Keyfimden gelmedim yani ben de hadi gidin ve beni hatunumla baş başa bırakın." Demişti Jaemin ve söylene söylene Lee teyzenin, yani hatununun yanına gitmişti. Lee teyze her zaman Jaemin'in favorisi olmuştu ve bazen Donghyuck, Jaemin'in sırf teyzesi yüzünden kendisiyle arkadaş olduğunu düşünüyordu.İkili yataktan çıktı. Donghyuck Kun Hyung'unu aramış ve birazdan geleceklerini söylemişti. Jeno da yerdeki çantasıyla yanındaki Donghyuck'un çantasını sırtlanmış, çoktan dış kapıya ilerlemişti. İkili yürümeye başladı.
"Çantamı alayım." Diyerek Jeno'nun tuttuğu çantaya uzandığında yanındaki beden ondan çantayı kaçırmıştı.
"Ben taşırım."
Kaldırdığı elini indirdi. Kısa bir teşekkür mırıldandıktan sonra karanlık yola döndü. Karanlıktan korkmazdı ancak girdikleri sokaktaki hiçbir lambanın yanmıyor oluşu insana ürperti vermiyor değildi.
Sokağın zifiri karanlığını kırmak, az da olsa önlerini görebilmek için telefonunu çıkarttı ve flaşını açtı Donghyuck. Şimdi en azından yürüdükleri yolu görebiliyorlardı.
Biraz daha ilerlediklerinde avucuna dokunan parmakları hissetti. Parmaklarını araladı, Jeno'nun elini tutmasına izin verdi. Parmaklarını birbirine geçirmişti ancak sıkmıyordu, iç içe geçmiş parmaklar gevşekçe aralarında sallanıyordu. Jeno biraz daha yaklaştı Donghyuck'a elini tuttuktan sonra. Uyumlu adımlarla karanlık yolu tamamlamış, Kun'un evine varmışlardı. Kapının önüne geldiklerinde içeriden yükselen gürültüyle ikisi de gülmeden edememişti. Ellerini ayırıp zili çalan Donghyuck sayesinde Jeno, o elleri eğer Hyuck çekmeseydi kendisinin asla çekemeyeceğini fark etmişti. Ten renkleri arasındaki fark bir uyum sağlamış gibiydi ve Jeno, Hyuck'un ellerini çok seviyordu. İlk tanıştıklarından beri tutmak isteyeceği ellere sahipti, tapıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
O Sole Mio | NoHyuck
Fanfiction• O Sole Mio by SF9 • ["Yaz aşkın olarak kalmak istemiyorum, Lee Jeno."] •bxb •smut! 🥇 #1 nohyuck #1 jeno