11

216 18 41
                                    






"Siz kavga mı ettiniz?"

Donghyuck elindeki tek bir yudum bile almadığı bira şişesini çevirirken duyduğu soruyla bakışlarını Jungwoo'ya çevirdi.

"Hayır."
Verdiği kısa cevapla Jungwoo her ne kadar ikna olmamış olsa da sorgulamadı ve gecenin bu geç saatlerinde daha fazla kafa ütülemek istemediği için gözlerini kapattı, ortamdaki kısık müziğe bıraktı kendini.

Pazartesiydi. Ekip olarak toplandıkları bir gün olsa bile fazla eksikleri vardı. Küçükler izin alamamış, Kun ve Yangyang ikilisi birkaç gündür paylaştıkları evi az da olsa toplamak için gelmemişlerdi. Donghyuck yanında uyuklayan Jungwoo ile otururken bir yandan da karşısında tek başına içen Jeno'yu izliyordu.

Kahvaltının üzerinden geçen iki günde tek kelime etmeden, birbirlerine dokunmadan tek koltuğu paylaşmışlardı uyurken yine. Donghyuck, Jeno'nun araya mesafe koymasından ve ona anlatacak kadar güvenmemesinden hiç hoşnut değildi.

Dur durak bilmeden içen Jeno'yu kimse durduramamıştı ve şimdi de kör kütük sarhoştu, kendinde olmadığı belliydi. Kafasını taşıyamayıp yanında oturan Yukhei'nin omzuna koymasından anlaşılıyordu ne derece uçtuğu.

Elindeki şişeyi bitirip de Yukhei'nin şişesine uzandığında, Donghyuck hızla elini kavramış ve şişeden uzaklaştırmıştı. Daha fazla içmesi sorun olabilirdi, olay çıksın veya hastanelik olsun istemiyordu.

Jeno ise sanki o ana kadar Donghyuck'un karşısında olduğunu bilmiyormuş gibi gözlerini ona dikti. Parmağını kaldırıp da kendisini gösterdiğinde Donghyuck anlamıştı sarhoşluğun verdiği dürüstlük yüzünden her şeyi anlatacağını. Engel olmadı.

"Sen beni mahvediyorsun." Sohbet edilmeyen ortamı sesiyle doldurması herkesin- Yukhei, Jungwoo Doyoung Dejun ve Yuta'nın- gözlerini üzerlerinde toplamıştı. Donghyuck tek bir laf etmemesi için yalvarmak üzereydi ancak bunu yapamayacağını biliyordu.

"Ondan bu kadar farklı olman beni mahvediyor."

Donghyuck kimden bahsettiğini anlamıştı. Üzerindeki depresyonun ve bu içe kapanıklığın, hatta şehir değiştirmenin sebebi olan eski sevgilisinden bahsetmesi ve kendisini onunla kıyaslaması gururunu kırmıştı.

Devam etmesine izin verdi. Tüm arkadaş grubunun özel hayatlarını öğrenmesine izin verdi. Sarhoşluğuyla anlatsın diye bekledi. Şimdi olmasa asla anlatmayacağını biliyordu.

"Sormuştun ya niye okuldan atıldın diye. Madem merak ediyorsun söyleyeyim, sen de benden uzaklaş hatta benden nefret et, herkes gibi."

Gözünden akan yaşları hala kafasının yaslı olduğu Yukhei'nin omzuna sildi ve kızarmaya yüz tutmuş gözlerini Donghyuck'a çevirdi.

"Okul öğrendi bizi. Ne olmasını bekliyordum ki? Ders aralarında, tenefüslerde, bazen de ekilen ders saatleri hademe odalarında sevişen profesör ve biricik öğrencisini fark etmeyecekler miydi?"

Sinirle yumruklarını sıkmış dişleri arasından konuşuyordu. Son kelimeleriyle herkesin ağzı şokla açılmıştı. Donghyuck ise boğazındaki yumruyu geçirmek için birkaç kez yutkunsa da başaramadı. Gözleri yanıyordu ancka tek bir damla düşürmedi.

"Ben üniversite yıllarım boyunca beni kullanan bir adam için gençliğimi, geleceğimi kaybettim. Ve sen gelmiş bana ne olduğunu soruyordun."

Sesindeki sinir hissediliyordu ancak yine de titremiş, gittikçe kısılmıştı, kaybetmişti sesini. Herkes Jeno'nun bir üniversite profesörüyle -bir erkekle- birlikte olmasını beklemiyordu elbette. Jungwoo oturduğu yerden kalkıp Jeno'nun yan tarafına geçti. Onun böylesine iç parçalayıcı ağlayışlarına daha fazla dayanamamıştı pamuk kalpli çocuk. Kolundan tutup kendine çekti ve sıkıca sarıldı küçüğüne. Sesli bir şekilde ağlayan Jeno'yu sakinleştirmek kolay olacak gibi değildi, özellikle sarhoşken.

O Sole Mio | NoHyuck Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin