10

208 18 43
                                    





Ahşap ağaç evde gözlerini aralayan ilk kişi Jeno olmuştu. Neredeyse üzerinde yatan Donghyuck'u biraz kendinden uzaklaştırdı ve hemen yanında olan pencereyi araladı. Güneş tepede parlıyordu ve içerisi oldukça bunaltıcıydı, sıcaktı. Terden ıslanan saçlarını geriye doğru taradı ve uykuya geri dönmek için gözlerini kapattı ancak birkaç dakika sonra çalan telefon ile tekrar ayaklandı. Çalan telefon Donghyuck'undu. Telefonu eline alıp kimin aradığına baktı ve gördüğü isimle hemen cevaplandırdı.

"Efendim Kun Hyung?" Yeni kalktığından dolayı kısık olan sesini birkaç öksürükle düzeltti.

"Günaydın Jeno."

"Günaydın."

"Kahvaltıya inelim merkeze diye konuştuk. İsterseniz gelin konum atayım."

"Donghyuck daha uyanmadı. Gelecek olursak ararım ben Hyung."

Kun onayladıktan sonra telefonu kapattı ve yatağa kendini bıraktı sesli bir nefes vererek.

"Kimdi?"

Konuşana kadar uyanmış olduğunu fark etmediği bedene döndürdü kafasını. Sırt üstü uzanan iki beden de birbirlerine bakıyorlardı.

"Kun Hyung. Kahvaltıya gidiyorlarmış. Biz de gidelim?"

Donghyuck sesli bir şekilde ofladıktan sonra yatakta gerindi biraz. Uyuşan kaslarının gerildiğini hissetmek canlandırmıştı onu.

"Fazla kalabalık olur orası." Sanki kendi kendine konuşuyor gibi kısık sesle konuşması Jeno'nun duymasını engellememişti. Ancak Jeno duymamış gibi yaptı.

Donghyuck yüzündeki yaramaz sırıtışla birlikte Jeno'ya bakmaya başladı. Oyuncu ifadesi onu fazla tehlikeli gösteriyordu.

"Bay Lee, benimle bir randevuya daha ne dersiniz?"

Jeno oynadığı oyuna ayak uydurdu ve o da sırıtmaya başladı.

"Memnun kalırım, Bay Lee."

İkisinin de soyadının aynı olması garip durmuştu ancak bu onları fazlasıyla eğlendirmiş olacakki kahkahalar atmaya başlamışlardı.

Birkaç dakika sonra ise ahşap ev dayanılmaz bir bunaltıcılığa ulaşınca kendilerini aceleyle dışarı atmış, yürümeye başlamışlardı.

"Peki bu randevu, nerede olacak Bay Lee?"

"Gidince görürsünüz Bay Lee."

...

"Randevu derken beni eve atacağını düşünmemiştim."

Her ne kadar dalga geçiyor olsa da şaşırmamış değildi. Lee teyzenin evine girmişlerdi, boş olan evin mutfağında karşılıklı oturuyorlardı.

"Sana kahvaltı hazırlayacağım. Daha ne istiyorsun?" Kınayan bakışlarını Jeno'ya göndermekten çekinmiyordu, Jeno ise hala yüzünde duran sırıtışla önündeki fincanla oynuyordu. Cevap vermediğinde Donghyuck ayaklandı ve buzdolabına ilerledi.

"Sana mükemmel bir kahvaltı hazırlayacağım, bağımlısı olacaksın."

Dolaptan çıkardıklarını tezgaha koyduktan sonra tekrar dolaba döndüğünde Jeno da ayaklandı ve çıkartılan sebzeleri yıkamaya başladı.

"Özgüvenliyim diyorsunuz yani Bay Lee."
Donghyuck da sebzeleri doğramaya başladı.

"Yardımcım Lee Jeno sayesinde tüm özgüvenim."

Sebzeleri yıkayan bedene kısa bır bakış attı, gözleri çakışınca da hızla göz kırptı. Jeno onun bu hallerini fazlasıyla seviyordu, öyle ki hüzünden okunuyordu mutluluğu. İltifat almak en çok Jeno'ya yakışıyordu kesinlikle.

"Beni utandırıyorsunuz Bay Lee."

Sonrasında sebzeleri el birliğiyle bitirmişler, Hyuck yemeği hazırlarken Jeno da sofrayı kurmaya başlamıştı. Sadece birkaç dakika sonra ikili masaya kuruldu, klimanın serinlettiği mutfakta kahvaltılarını yapmıyorlardı.

"Nasıl? Aşçılık yeteneklerimle seni etkileyebildim mi?"

Jeno, kafasını yemekten zar zor kaldırarak Donghyuck'a baktı kocaman açmış olduğu gözleriyle. Hyuck bu sevimliliğin içini yumuş yumuş yaptığını hissedebiliyordu. Ağzındaki lokmayı zorbela yutarak cevap verdi.

"Beni yemekle etkilemek her ne kadar zor olsa da..." sanki çok önemli bir karar veriyormuş gibi ellerini birleştirmiş, oturduğu yerde dikleşip yüzüne ciddi bir ifade kondurmuştu. Biraz daha düşünür gibi yapıp heyecanlandırdı Donghyuck'u.

"... başardın!" Dediğinde Donghyuck yerinde duramamış, sevinç nidalarını mutfağa bırakmıştı. Yüzündeki gülümsemeyle küçük bir çocuğu hatırlatıyordu. Sonra sanki bir şey aklına takılmışçasına Jeno'ya döndü.

"Yemeklerim herkesi etkiler. Senin ne ayrıcalığın olacaktı ki Lee Jeno?"
Sahte sinirle konuştuğunda ayrı bir tatli olduğunu kabul etmeliydi Jeno. Gülümsemesini içine atıp ciddiyet ve gururla Hyuck'a baktı gözdağı verir gibi.

"Aşçılık okuyordum ben."
Donghyuck geçmişten bahseder gibi söylemesine takılmıştı.

"Bıraktın mı?"

"Öyle gerekti."

"Neden? Yemekleri çok seviyorsun gibi duruyor devam etmelisin kesinlikle. Başarılı bir öğrenci olduğun da belli-"

"Atıldım." Dedi ve Donghyuck'un konuşmasına izin vermeden elindeki çatal ve bıçağı tabağına sakince bıraktı ve sandalyesini geriye iterek ayaklandı.

"Eline sağlık yemek çok güzel olmuş."
Dedikten sonra daha yarısı yenmiş tabağı lavaboya bıraktı ve mutfaktan çıktı. Sesindeki bariz değişim Donghyuck'un tüylerini diken diken yapmıştı. Konusunu açmaması gereken bir konu olduğunu anlamıştı ama biraz geç kalmıştı. Okulu bırakmış olması gerçekten üzücüydü çünkü yemek yerken bile kendini kaybeden Jeno'nun yemek yaparken naaıl da mutlu olduğunu hayal edebiliyordu. Kendi tabağını da lavaboya koyduktan sonra sandalyesine kendini bıraktı tekrar. Orada durdukça Jeno hakkında daha fazla düşündüğünü, daha fazla pişman olduğunu hissettiği için salona geçti. Jeno büyük ihtimalle burada olmalı diyerek geldiği salonu boş gördüğünde etrafa bakındı ancak göremedi. Sonra da aralık bırakılmış dış kapı gözüne çarptı.

Onu çok sıkıştırmıştı.
Koruyacağına söz verdiği bedeni kendisi incitmişti.

Ancak fark ettiği bir başka şey de Jeno'nun geçmişi eksik anlattığı, belki de yalan söylediğiydi.

...

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
O Sole Mio | NoHyuck Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin