16

192 12 0
                                    




"Bu saatte kalkmak zorunda mıydık gerçekten?"

"Jeno biraz daha söylenmeye devam edersen vazgeçeceğim."

Donghyuck yol boyunca susmayan Jeno yüzünden sabrının sonuna gelmişti. Sabahın erken saatlerinde yüzmek istemiş ve peşinden de Jeno'yu sürüklemişti ancak şu an pişmandı. Gerçekten altı yaşındaki bir çocuktan farkı yoktu.

En sonunda vardıkları sahil ile ikisi de derin bir iç çekmişti. Yeni yeni doğmaya başlayan güneş yüzünden daha ısınmamış kumlara havlularını bıraktılar ve üzerlerindeki tişörtleri de bir kenara attıktan sonra zaman kaybetmeden çarşaf gibi denize adımlarını attılar ancak Jeno yol boyunca yaptığını yapıp şaşırtmamıştı.

"Su çok soğuk! Lütfen girmeyelim Donghyuck yaa."

Donghyuck yol boyunca dayansa da artık bunalmıştı. Gerçekten de kalktığından beri odasından çıkmamak için direnen Jeno'nun buraya kadar gelmişken hala girmemek için diretmesi sinirlerini zıplatmıştı.

"Yeter! Girmiyoruz tamam sus artık."

Henüz daha ayak bileklerine kadar girebildiği sudan çıkmak için arkasını dönmüş, uzaklaşacakken kolundan tutulmasıyla daha ne olduğunu anlamadan kendini suda bulmuştu. Soğuk suyu boylamıştı Jeno yüzünden.
Gözlerindeki tuzlu suyu silip Jeno'ya baktığında suyun içinden kendisine gülerek baktığını fark etmişti.

"Neye gülüyorsun?! Ayrıca gitmek isteyen sen değil miydin ne olfu da bir-"
Beline sarılan eller ve dudaklarında hissettiği dudaklarla sözleri yarıda kalmıştı. Gözlerini kapatıp bu ani öpücüğün tadını çıkartmaya başlamıştı ki çok da uzun sürmeden Jeno uzaklaşmıştı.

"Sinirlenince çok tatlı olduğunu söylememiş miydim?"

Gözlerini devirerek arkasını dönüp uzaklaşmaya başladı. Önce sinirlerini bozup sonra minik bir iltifatla mutlu eden bedene trip atma isteğiyle yanıp tutuşuyordu ancak tabii yapamayacaktı bunu da. Jeno gerçekten de dengesini bozuyordu.

Biraz suyun keyfine varıp biraz da güneşlendikten sonra evlere dağılmışlardı. Gece her pazartesi akşamının vazgeçilmezi olan buluşmaları vardı ve buluşmadan önce biraz dinlenmeye ikisi de hayır demiyordu.

Donghyuck eve girdiğinde teyzesini mutfakta buldu. Akşam dışarı çıkacağını bildirdikten sonra da odasına adımladı. Her tatilde olduğu gibi bu tatilde de evde durmuyordu ancak teyzesi anlayışla karşılıyordu yeğeninin bu davranışlarını. 'Yılda sadece birkaç ay görüşebildiği arkadaşlarıyla doya doya vakit geçirmek ve eğlenmek onun da hakkı.' Düşüncesiyle Donghyuck'a hiç karışmıyordu. Biliyordu ki annesi ve babası onu yıl boyunca yeterince sıkıyorlardı.

Kısa bir duş ve birkaç saatlik uykunun ardından hazırlanmıştı. Üzerine geçirdiği dar kotu ve siyah gömleği ile oldukça çekici görünüyordu. Telefonu ve cüzdanını da aldıktan hemen sonra dışarı atmıştı kendisini. Verandaya adımını attığı an karşılaştığı görüntüyle yüzünde garip bir gülüş oluşmuştu. Jeno ve teyzesi verandadaki sandalyelerde oturmuş sohbet ediyordu. Üzerindeki siyah ve ben dağıtmaya gidiyorum diye bağıran kombiniyle elindeki çay fincanı akıl almaz bir zıtlık oluşturuyordu, zaten Donghyuck da buna gülmeden edememişti.

"Geleceğinden haberim yoktu."

İkilinin yanına ulaştı. Önce teyzesinin ardından da Jeno'nun yanağına öpücük kondurduktan sonra boş olan sandalyelerden birine de kendisi yerleşti.

"Haber vermem mi gerekiyordu." Alaycı ve sevecen sesiyle konuştuğunda Donghyuck bir kere daha gülümsemişti. Jeno'nun bu bilmiş tavırları da hoşuna giden şeylerden biriydi. Kendisi de çok bilmiş gibi davrandığından takılmıyordu bu hallerine.

O Sole Mio | NoHyuck Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin