Bi Baştan Başlayalım

32 4 12
                                    

Evet...

Yanlış bir başlangıç oldu farkındayım.

Yo yo. Yazarı suçlamayın tüm suç benim. Olaya kendimi tanıtarak başlamam gerekirdi.

Ben Mısra.

Dört çocuklu bir ailenin en küçüğüyüm .

Eh bu da beni biraz şımarık yapmıyor değil.

En büyüğümüz Süheyla Ablam .

Dört yıl önce evlenip uçtu yuvadan. Şimdi bir küçük prensesi var. Burcu...

Adını ben koydum. Aslında günün birinde kızım olursa koyacağım diyordum. Ama evde kalacağımı bildiğim için bu ismi biricik yeğenime verdim.

2 numarada Enes abim var. Aramızda dört yaş olmasına rağmen beni en iyi anlayan o. Tüm göz yaşlarımı onun gömleğine akıtmışımdır muhtemelen. Onunla kardeşten daha öteyiz.

Özledim şimdi onu. Kendisi şimdi diş hekimliği okuyor İstanbul'da .

Bir de başımın belası Kaan var. Bir yaş büyük benden . Abi demeye çalışıyorum ama arada sırada. O da iyi anımıza denk gelirse. Hoş, pek iyi anlar geçirmeyiz onunla. Tüm güzel anlarımın katili...

Annem bir şairdir. Güzide Hatun... Ona bizim evde herkes böyle seslenir. Ama bir görseniz öyle tatlı öyle tatlı ki anlatamam. Her cümlesinde mest olursunuz . Adımı da o koymuş zaten. Mısram der bana.

Bir de Edebiyat öğretmeni olan babam var. Kerim... Onunla romanlar hakkında günlerce konuşsanız hiç sıkılmazsınız. Oğuz Atay'ı Oğuz Atay'dan iyi bilir o kadar diyeyim.

Sude , Pelin , Gözde den azcık bahsetmiştim. Kuzenlerim.

Sude Pınar halamın tek kızı. Aramızda kalsın biraz şımarıktır. Ukala falan. Evin tek çocuğu ya ondan herhalde.

Gözde , Kübra halamın ikinci çocuğu . Bir de ondan bir yaş büyük Selim abi var. Kaanın tam tersi . Aklı başında biridir. Beni abimden daha çok koruyor parantez içinde belirteyim.

Ve Pelin. Aralarında en iyi anlaştığım, her şeyimi güvenerek paylaştığım o var bir tek. Gülfem teyzemin büyük kızı. O kadar iyi ve anlayışlı ki. Gerçi çoğu zaman atışırız ama genellikle şaka mahiyetinde olur bunlar. Bir de küçük kardeşleri Kayra ve Kaya . Tek yumurta ikizleri oldukları için onları bir birlerinden ayırmak epey zor. Neyse ki Pelin var . O her zaman tanıtıyor kimin kim olduğunu.

Ve kolyenin sahibi.

Tamam size çok aptalca gelecek bir hikaye anlatıyorum. Hazır mısınız?

Tam on yıl önce yani ben sekiz yaşındayken mahallemizde Zeynep Teyze vardı. Mahalledeki herkes ona Zeze derdi. Epey yaşlı bir teyzeydi. Beni ablamı ve annemi çok severdi. Biz neredeyse tüm günümüzü onunla geçirir, mahallecek tüm ihtiyaçlarını gidermeye çalışırdık. Genellikle yemeğini hazırlar temizliğini yapar, yatırır ve öyle evimize geçerdik.

Sonra bir gün aniden evinin önünde bir araba durdu. Evini ilk defa böyle kalabalık görmüştüm. Bir oğlu olduğunu da daha o zamanlar öğenmiştik. Ve tabi torunları olduğunu da.

Oğlu onu götürmeye gelmişti.

Gitmesinin onun için iyi olacağını bilsem de bir yandan hiç gitmesin istiyordum.

Çünkü ona sarılmak ve pamuk gibi ellerini öpmek ve lavanta kokan saçlarını taramak çok hoşuma giderdi.

Gitmedi de. "Hep burda kalacağım . Burda öleceğim ." Diye tutturdu.

Neyse. Sonra oğlu da sen kalacaksan ben de kalırım dedi ve ailesini de buraya getirtip Zeynep Teyze'nin büyük evine taşındılar.

Zeynep teyzenin oğlu- artık bir ismini ver de şunu uzun uzadıya yazmayayım Mısra- Tarık Abi evini yerleştirdi. Tabi biz bu aileyle epey iyi arkadaşlıklar kurduk.

Gözde Abla annemin can dostu gibi bir şey oldu. Ben ve abim de çocuklarıyla.

Eren benim en iyi arkadaşım oldu. Kardelen ise Kaan abimin.

Kolyenin sahibi Eren işte.

Onlar taşındıktan iki sene sonra da Zeynep Teyzeyi kaybettik.

Zeynep Teyze vefat ettiğinde hepimiz çok üzüldük. En çok da ben. O öldüğünde merdivenin basamağına oturup saatlerce ağlamıştım. Belki de hayatımda ilk defa çok sevdiğim birini kaybettiğim içindi bu.

Sonra yanıma Eren oturmuş beni teselli etmeye çalışmıştı.

"Ağlama." demişti.

" Ağlama , bak babaannem bana ne vermişti. Aslında bunu sana verecekmiş ancak seni bulamamış o sıra bana verdi. "

Deyip avucunda sakladığı kolyeyi bana uzatmıştı. Başta kolyeyi çok sevsem de kolyenin üzerindeki belli belirsiz şekilleri görünce anında suratım asılmıştı. Bir zincir ve zincire asılmış çince alfabesine benzer bir kaç şekilden ibaretti bu kolye.

Eren de bana bu kolyenin bir sırrı olduğunu söyledi. Ancak sırrı babaannesinin de tembihlediği üzere bana o zaman söylemedi. Bir gün..." Bir gün söyleyeceğim ." Dedi.

O gün kolyeyi boynuma taktım. Ve ağlayarak uyudum . Uyandığımda her şey bir rüyaydı sanki.

Koşarak kapılarına gittim. Heyecanla kapıyı çaldım. Bu gün söyler belki diye.

Ama kapıyı açan olmadı.

Gitmişlerdi. Hem de kimseye hiçbir şey demeden. Bir Allaha ısmarladık bile demeden.

Kaybolmuşlardı .

İşte o kolye bu kolye. Daha doğrusu kaybetmeden önce.

Şimdi...

Asıl sorunumuza geri dönelim.

Kolyemi görürseniz Allah rızası için bana verin. O bana çocukluğumdan kalan en değerli şey.

Bu da şey gibi oldu ya. Camide kayıp ilanı verir gibi.

Ama şaka bir yana...

Kolyem kayıp.




BİR TUTAM SENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin