Tuhaf Kadın

6 1 0
                                    

Eren'i düşündüm.
Onu düşünmek dünyanın belki de en tuhaf hissiyatını veriyordu bana artık.
Bu artık aşktan öte bir şeydi.
Korkuyordum.
Ama bu korku onun bana olan öfkesinden  miydi, emin değildim.
Bana aptalca mesajlar atan kişinin, Eren'e olan nefreti korkutuyordu belki de. "Ya Eren'e zarar verirse" sindeydim ben.
Eren bana zarar vermişti. Ama yine de zarar görsün istemiyordum.

Büyütüyorsun Mısra. Engel at! Bırak ne halleri varsa görsünler.
Bırak yesinler birbirlerini. Sen burada en masum olan tarafsın. Toparlamaya calıştıkça hdr defasında dibe sürüklenen tarafsın.
Bırak kim nasıl yaşıyorsa yaşasın. Bırak Eren Pelin'in elini tutsun. Hatta birbirlerini deli gibi sevsinler.
Bırak Pelin, söylediği yalanlarda boğulsun.
Ne idüğü belirsiz insanlar bir birlerini boğsun.
Sen görünmez gibi ortalarında gidip gel...

Kimi kandırıyorum.
Ben aslında görünmez bile olamayacak biriyim. Eren aslında Mısrayı değil, Pelini seviyor. Pelin ona gerçek kimligini söylese bile işler değişmeyecek.

°°°°

Elimdeki kalemi masaya bıraktım. Erenin beni hırpalamasının üzerinden günler geçmişti. Kaç gün olduğunu saymadım ama bir haftadan fazla olduğunu biliyordum.

Artık günleri sınava kalan günler ve kazadan sonraki günler olarak ayirıyordum.
Kolumdaki alçı çıkmış, ağrısı biraz olsun azalmıştı.
Tümüyle kendimle kalmıştım.
Abim yine okulu için İstanbula dönmüştü. Talan olmus psikolojim yüzünden abimi de görememiştim adam akıllı. Üstelik ne ara oldu bilmiyorum Ramazan ayına girmiştik.

Artık test kitabı çozmeyi bir kafa dağitma aracı olarak görüyordum. Çünkü aklım hep olmayacak şeylere gidiyor, Ereni düşünüyordum. Onu düşündükçe de kafayı yiyordum.

Halim beter...

Kulağımın ağrıması sinirlerimi bozuyor. Son ses verip kulaklıkla dinledigim müzikler işitme duyuma feci zarar verecek belki. Bu aralar kendimi umursamıyorum.

Masadan kalkıp etrafa göz gezdirince sınıfın çoktan bosalmış olduğunu fark ediyorum. "Ne ara gittiler" diye söyleniyorum belli belirsiz.

Dersin bitis ziline beş yada on dakika var oysaki.
Sonra kafamda şimşekler çakıyor.
"Son ders beden dersiydi!" Koşturarak sınıftan çıkıyorum. Bu kadar salaklık cidden çok fazla...

Evet, biz son senemizde de beden dersi yapıyoruz. Niye diye sormayın, okulun belli katı kuralları var. Almanca sınavına gereksizce çalışmak gibi...

Merdivenleri ikişer üçer koşarken karşımda beliren beden hocasına çarpıyorum.

"Yavaş kızım. Hayırdır, ne bu telaşın?"

Şimdi yandım.

"Şey hocam ben, test çozmekten dersin beden oldugunu unutmuşum. Dersinize yetişmeye çalışıyordum."

Beden hocasının bana attığı bakışla yerimde buzülüyorum.

"Kızım, ders bitti. Aklın nerde senin?"

"Özür dilerim." Diye mırıldansam da çok umrunda olmuyor.

"Yok yazıldın. Ayrıca ders bitti. Arkadaslarin toplanıp çıkacaklar."

"Ama..."

Hoca cümlemin devamını dinlemeden yanımdan gidince sessizce kendime söverek öylece kalakalıyorum tabii.
Beleşten yok yazıldik, iyi mi...

El mecbur merdivenleri iniyorum.
Aklım nerede benim?

Bizimkilerin sesini duyuyorum. Ellerinde poşetlerle koşturarak yanıma geliyorlar.

Koridorun ortasında Sude'nin çıglığı yankilanıyor.

"Yok yazıldııın"

Yanıma geldiklerinde şakadan saçını cekiyorum.

"Sayende tüm okul yok yazıldığımı duydu, sağol."

Okul kapısına geldiğimizde Pelin'i görüyorum.

"Ooo Pelin hanım, siz nereye böyle?" Diye soruyor Gözde.
Pelinin bana baktığını fark ediyorum. Ancak ondan tarafa bakmamak sanırım şu an için en doğrusu.

"Erkek arkadaşımla buluşacağım." Diyor.

Şu ana kadar kızların yanında ilk defa bu durumdan bahsediyor olması beni saşırtsa da ilgilenmiyormus gibi davranıyorum, ve tabii ki ilgilenmiyorum.

Kızlar, Pelin'i sevgilisinin kim olduğu konusunda sorguya çekmeye başlıyorlar.

"Eren" diyor pelin belli belirsiz bir sesle.

O an kızların bakışları beni buluyor. Muhtemelen Eren hakkındaki duygularımı biliyorlardı. Birkaç defa bahsetmiştim çünkü. Ama sadece Peline. Ona anlattıklarimı kızlara anlattığını tahmin edebiliyorum. O kadar da aptal değilim.

Bundan sonra ne kızlar bir birleriyle konusuyor, ne de ben onlarla.

Ilk Pelin ayrilıyor yanımizdan, sonra Sude ve Gözde işimiz var diyip tüyüyorlar yanimdan. Benim yanımda rahat konuşamadıklarindan olsa gerek birlikte fisıldayarak uzaklasıyorlar.

Çok umursamıyorum ne yaptıklarını.
Bildiğim yolda yürüyorum. Tek başıma yürümek daha güzel gelmiştir bana hep zaten.

Az öteden bir ses duyuyorum. Tanıdık bir ses, arkamdan birine bağırıyor.

Tuna'nın sesi bu.
Gayri ihtiyari arkama dönüyorum. Bir kadın elinden tuttuğu yedi sekiz yaşlarında bir çocukla Tuna'nın karşısında duruyor. Aralarında hararetli bir konuşma geçiyor. Tartıştıklarını düşünmemek mumkün degil.  Tuna duymakta zorlandığım bir şeyler söylüyor. Küfürler ettigini niyeyse duyuyorum. Başka birine baya saydırdığina eminim.

Tüm hu süreç içinde varlığımi fark etmiyorlar çünkü onlardan bayağı uzakta işlek bir caddenin koşesinde, marketlerin tablalarınin onündeyim. Çıplak bir arazide ben ve diğer insanlar da olsak fark edilmem zaten. Çünkü, ustümde Harry'nin gorunmezlik pelerini var ve niyeyse insanlar beni hiçbir zaman fark etmiyor.

Konuşmalarının daha doğrusu bağırışlarının bir anında kadına abla demesinden o kadınla ilişkilerini az çok çozüyorum. Aslında konuştukları veya bir birlerinin nesi olduklari çok önemli değil  benim için. Ama kadında tuhaf bir şeyler var.

Ben bu kadını bir yerlerden tanıyorum.
Ama nereden?

°°°°°

Eve varmama üç beş dakika kala sokağın girişinde beynimde şimşekler çakıyor.

O kadın kolumu kırdığım kazaya sebep olan çocukların annesiydi.
Tuhaf kadını o günden sonra hiç görmemiştim. Gerçi öncesinde de görmemiştim.

Kaza anını tekrar yaşıyorum yolun ortasında. Ve o an bir şey fark ediyorum.

Kaza anında çocuğu arabanın önüne kadın atmıştı. Abisi hiç ortalıkta bile yoktu.

Ben bunu son saniye görmüştüm. Ve niyeyse çocuğu çekiyormuş gibi görünmüştü.
Kadın, çocuğunu yolun ortasına kendisi fırlatıyordu.

Anlık bir görüntü. Ama çok net...

Dalgınlığım bir köşeden isimimin kulağıma gelmesiyle dağılıyor.

Ses Eren'e ait.
İsim de bana.

"Mısra..."





BİR TUTAM SENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin