Tam bir hafta.
Bir hafta boyunca evden dışarıya çıkmadım ve Görkem'in mesaj atmasını bekledim. Ancak telefonuma gelen mesajlar Görkem'den değildi. Sürekli mağazalardan Sezon İndirimi mesajları geliyordu. Aslında benim istediğim şey çok basitti.
Sadece Görkem'den bir mesaj.
Görkem'e veda anında bana mesaj atmasını söylemiştim. Belki biraz havalı olurum ya da ilk mesajı ben atmamış, o bana atmış olur diye bunu söylemiştim. Bu koca bir aptallıktı! Keşke numarasını alıp almayacağımı sorduğu sırada alsaydım.
Bana şu ana kadar bir mesaj atması gerekirdi. Bir 'Günaydın' ya da 'Nasılsın?' gibi herhangi bir mesaj atabilirdi. Sadece bana mesaj atmasını istiyordum. Hem de deli gibi. Belki de buluştuğumuzda dışarıdan gözüktüğüm gibi biri olmadığıma karar verdi ve bu yüzden bana bir hafta boyunca mesaj atmadı. Bilemiyordum. Bana mesaj atmadığı her saniye yeni teoriler üretmeye hazırdım.
Tam kafamda yeni bir teori üretirken kapı çaldı. Teyzem veya eniştem gelmiş olabilir düşüncesiyle oturduğum yerden hızla ayağa kalktım. Ev fazlasıyla dağınıktı ve eğer gelen teyzem ise bana kızacaktı. Bu ihtimali düşünmek istemiyordum ama gelen eniştem ise biraz ayıp olacaktı.
Evime gelebilecek bu iki akrabamdan başkasını düşünemiyordum. Genelde kimseyle komşuluk ilişkisi kurmuyordum. Bu yüzden kimse de kapımı çalmıyordu.
Kapının yanına gittim. "Kim o?" diye sordum.
"Ben," dedi bir kız. Bu cevabı her zaman komik bulurdum ama cevap hep aynıydı. Bu sesi tanıyordum. Gelen Ecrin'di. Kapıyı açtım ve onu elimle içeriye davet ettim.
İkimizin de pis bir huyu vardı. Ayakkabılarımızı daima oturarak çıkartırdık. Halının üzerine basmadan koltuğun kenarına oturdu ve ayakkabılarını çıkardı.
Açıkçası onun gelmesini beklemiyordum. En son bana saçma bir nedenden dolayı küsüp gitmişti ve o zamandan beri ne aramıştı ne de mesaj atmıştı. Böyle bir anda evime pat diye habersizce gelmesi beklemediğim bir hareketti ve oldukça şaşırmış görünüyordum.
"Gideyim istersen?" diye sordu imalı imalı.
"Ne alaka?" diye bir karşı atakta bulundum. Bu diyalog git gide saçma sapan bir hâl alacağa benziyordu. Cevapsız soruların bitmesini umarak, "Hoş geldin," dedim.
Ayağa kalktı ve beni gafil avladı. Bir anda bana sarıldı ve yapmacık olan tatlı sesiyle, "Hoş buldum," dedi.
Eskiden sesini inceltip bir şeyler söylemesini hatta sesini altı yaşındaki bir kız çocuğuna benzeterek konuşmasını tatlı bulurdum. Artık bu hareketi saçma ve yapmacık gelmeye başlamıştı.
Hemen beni sardığı ahtapot kollarının arasından çıktım ve tekli koltuğa oturdum. Ecrin'de kapıya yakın olan ikili koltuğa oturdu.
"Duru, özür dilerim," diye çabucak konuya girdi. Oysa ben ondan özür beklemiyordum. Tıpkı az önce evime gelmesi ve şu an karşımda oturuyor oluşu gibi. Bir süre sonra elbette bir araya gelip bu konu üzerinde konuşacaktık hatta belki de tartışacaktık. Fakat bu şeyler bugün olmamalıydı. Hazır değildim ve kafam fazlasıyla doluydu.
"Ecrin, sonra konuşalım. Lütfen." Son kelimeye ayrı bir vurgu yapmıştım. Zira bu bir rica değildi.
"Hayır, Duru. Ben şu an konuşmak istiyorum. Bak yaptıklarım için pişmanım. Sana o kadar sert çıkışmamam gerekiyordu. Çok özür dilerim. Tamam mı? Sen haklıydın. Hasan, beni çok değiştirdi."
Bir hafta önce Görkem'le buluştuğumuzda, onun hayata karşı olan farklı bakış açısını ve tatlı sohbetini fark ettiğimde ben de değişmiştim. Tekrar. Eskiden olsa, "Haklıydım," derdim ama şu an için ne haklılığımın bir önemi vardı ne de Ecrin'in özür dilemesinin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümsüz
Mystery / ThrillerÖlümsüz olmak sadece bize mahsustu. Biz, bu kirli dünyanın fani insanlarından farklıydık. Biz ölümsüzdük. İkimiz de sonsuza dek yaşayacaktık. Fakat ben cennette yaşarken, o, bu kirli dünyada yaşayacaktı. ∞ ©Tüm hakları saklıdır. Yazarın izni...