Gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm şey Görkem'in yüzü oldu. Dün gece beraber uyuduk. Güne onun yüzünü görerek başlamak üzerimde güzel bir etki bıraktı. Hiç hareket etmeden yüzünü izledim uzun uzun. Uyurken suratındaki sert görüntü kayboluyor, âdeta masum ve şirin bir oğlan çocuğuna dönüyordu.
İlk defa yüzünü bu kadar yakından inceleme fırsatım olmuştu. Sağ kaşının üzerinde küçük bir ben vardı. Beni o kadar küçüktü ki yakından bakıldığı zaman belli oluyordu ancak. Yüzünde yeni çıkmaya başlamış asi sakalları vardı. O an parmaklarımla çenesini ellemek istedim. Fakat bu dürtümü Görkem uyanmasın diye bastırmak zorunda kaldım. Biraz daha baktım yüzüne. Gözlerinin kenarında birkaç kırışıklık izi vardı. Çok gülümseyen biri olduğu buradan anlaşılıyordu.
Görkem'in yüzüne o kadar bir dalmıştım ki gözlerini açınca ufak bir çığlık attım.
"Ne oldu?" diye sordu aceleyle yerinde doğrulurken. "Bir şey mi oldu?"
İstemeden Görkem'i boş yere endişelendirmiş oldum. "Sorun yok. Sadece salaklığım tuttu."
"Kendine hakaret etme."
"Hatalarıma her zaman hakaret ederim."
Kızarak, "Hatalarına hakaret etmen hiçbir şeyi değiştirmez. Hem az önce yaptığım şey bir hata değildi. Ayrıca bir daha benim yanımda kendine hakaret etmeni istemiyorum," dedi.
"Peki majesteleri. Başka bir arzunuz?" diye sordum alay edercesine.
Gülerek, "Seni doya doya öpmek," dedi ve kollarını belime dolayarak beni kendi yanına doğru çekti. Yanağıma kocaman bir öpücük kondurdu.
"Bakıyorum da bugün daha bir iyisiniz."
"Evet küçük hanım. Sizin sayenizde."
Gözlerimi onun gözlerine çevirdiğimde iki saniyelik de olsa bakıştık. Utanarak bakışlarımı hemen boynuna indirdim.
"Yanakların kızardı," diyerek bir kez daha öptü yanağımı. "Elma yanaklı kanatsız meleğim."
Daha da utanarak, "Dalga geçme," diye çıkıştım.
"Elimde değil," dedi.
Yatakta doğruldum. "Kahvaltı?"
Düşünüyormuş gibi yaptı. "Kahvaltıda sen olacaksan neden olmasın," dedi ve beni omuzlarımdan tutarak yatağa bastırdı. Daha ne olduğunu anlamadan üzerime çıktı ve bileklerimi tutarak yüzüme doğru yaklaştı. "Belki," dedi nefesini yüzüme üfleyerek. "Şimdi seni kahvaltı niyetine yerim," diyerek devam etti cümlesine. Ortama oldukça erotik bir hava katmıştı.
Utanarak, "Olmaz," dedim ve başımı anlamsızca sağa sola salladım.
Hınzırca gülümsedi. "Rahat dur kanatsız melek. Yoksa öperim," dedi.
"Öpemezsin," dedim ve bunu der demez dudaklarıma yapıştı. Beni önce yumuşak darbelerle öptü ama öpücüklerine karşılık vermeyince dudağımı ısırdı. Dudağımı onun için araladım ve beni daha arzu dolu öpmeye başladı. Öpücüğüne karşılık verdim. Dudaklarımın arasında mırıldandı. Elini başımın altına koyarak öpücüğüne derinlik kattı. Soluksuz kalıncaya kadar öpüştük. Nefes almak için başını geriye çekti.
"Harikaydın," dedi.
"Sen de öyle."
"Kahvaltı?"
Güldüm. "Yedin ya az önce."
"Olsun, ben çok aç bir insanım. Biraz daha isterim," dedi ve üzerimden kalktı.
"Peki o zaman güzel bir kahvaltı yapalım," dedim.
Yataktan kalktık ve mutfağa doğru ilerledik. Ben mutfağa girerken o mutfağın karşısında bulunan tuvalete girdi. Aklıma o anda gelen melodiyi mırıldanarak buzdolabını açtım. Salam, zeytin, peynir gibi malzemeleri çıkartırken melodiyi mırıldanmaya devam ediyordum. Kendi sesimden Görkem'in lavabodan çıktığını duymamıştım bile. Ben malzemeleri tezgaha çıkartırken arkamdan sessizce bana doğru yaklaştı ve belime sarıldı. Saçım topuzdu ve ensem açıktı. Bu yüzden rahatlıkla enseme ufak bir öpücük kondurdu.
"Sen zahmet etme ben hallederim," dedi. Onu kalçamla ittim ve malzemelerin birkaçını alıp yemek masasına geçtim. O da tezgahta kalan diğer malzemeleri alarak arkamdan geldi. "Seninle vakit geçirmek çok güzel."
Gülümseyerek ona baktım. "Aynı fikirdeyim."
"Hiç gitme," dedi bir anda.
Şok ifadesiyle ona baktım. "Nereden çıktı şimdi bu söz?"
"Hiç."
"Ne oldu?" dedim huzursuzca.
"Biraz duygusallaştım," dedi ve dilim ekmeklerden birini eline aldı. Ekmeğe reçel sürerken, "Ayrıca duygusal olan varlık bir tek siz değilsiniz küçük hanım," dedi.
"Peki beyefendi, siz nasıl derseniz."
Sessizce kahvaltımızı yaptık. Ortamdaki sessizliği bozmak için, "Bugün nasılsın?" diye sordum.
"Daha iyi." Ardından, "Benim saat on birde turum var," dedi. "Hazırlanmam gerek."
"Ben de gidecektim kahvaltıdan sonra zaten."
"İstersen kal burada. Eve iki ya da en fazla üç saate geri dönerim," dedi.
"Gerek yok. Hem bugün benim teyzeme uğramam lazım." Onun böyle gün içerisinde birkaç saatlik turları vardı. Sonuçta o bir rehberdi. Alışmıştım.
"Peki sen bilirsin," dedi ve sofradan kalktı. Ben de onun peşi sıra sofradan kalktım. "Gitmek için acele etmene gerek yok," diyerek bana çıkıştı.
"Sen rahat rahat hazırlan hayatım benim gitmem gerek," dedim ve lavaboya gittim. Ellerimi yıkarken başımın döndüğünü hissettim. Bu neden oldu bilmiyordum ve açıkçası korkmaya başlamıştım. Ancak bu durumu Görkem'e kesinlikle belli etmedim. Yavaş adımlarla oturma odasına geri döndüm ve ayakkabılarıma uzandım.
"Niye apar topar gidiyorsun?" diye sordu.
"Gitmek istiyorum."
"İşim var dedim diye mi?"
"Hayır," dedim. Ayakkabılarımı giyip yanağına bir buse kondurdum. "Seni seviyorum."
"Seni seviyorum," dedi ve ardından evden çıktım.
Arabama bindiğimde hâlâ başım dönüyordu. Ve yine içime büyük bir korku sokan o sesi duydum.
"Merhaba Duru."
![](https://img.wattpad.com/cover/32974289-288-k315849.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümsüz
Mysterie / ThrillerÖlümsüz olmak sadece bize mahsustu. Biz, bu kirli dünyanın fani insanlarından farklıydık. Biz ölümsüzdük. İkimiz de sonsuza dek yaşayacaktık. Fakat ben cennette yaşarken, o, bu kirli dünyada yaşayacaktı. ∞ ©Tüm hakları saklıdır. Yazarın izni...