Beklentiler insanları her zaman üzerdi.Birine karşı beklentiniz ne kadar fazlaysa, sonunda üzüntünüz de o kadar fazla olurdu.
Taehyung, biz tüm o anları yaşamadan önce, kafamın içinde yaşattığım kusursuz bir adamdı. Hatalarını görmezden gelebiliyordum, kelimeleri canımı yakmıyordu. Yaptığı tek bir iyi hareket tüm olumsuzluklarını kafamdan silebiliyordu.
Şimdi ise, iyi bir şey yapıyorsa bile ben bunu görmüyor, görsem de diğer her şeyi unutacak kadar abartamıyordum. Kalbim bunun mümkün olmasını dilese de aklım bana izin vermiyordu.
"Taehyung bugün de işe gelmemiş," dedi yanımda oturan Jisoo. Bakışlarımı bilgisayar ekranından çekip ona kısa bir bakış attım. Taehyung'ın işe gelmediği üçüncü gündü ve muhtemelen geldiğinde ailesiyle büyük bir tartışma onu bekliyor olacaktı. Umursamazca omuz silktim. "O evden de çalışabilir," diye homurdandım. "İşi şerefsizlik."
Jisoo bu dediğime gülerken ben sıkıntıyla iç çektim. Başım ağrıyordu. Kendimi hasta hissediyor, eve gitmek istiyordum ancak şirketin ortaklarının çocuklarının aynı anda işe gelmeyişi, kaytarma iznim olduğunu düşündürebilirdi ve kimsenin hakkımda böyle olumsuz şeyler düşünmesini istemiyordum.
Yine de biraz hava almadan işe devam edemeyeceğimi hissettiğimde "Ben biraz hava almalıyım," dedim ayağa kalkarak. "Yarım saat olmadan dönerim." Jisoo da benimle beraber ayağa kalkarak bedenimi kendisine doğru çevirdi. "Sen iyi misin?" dedi. "Solgun görünüyorsun. Hasta mısın?"
Başımı iki yana salladım. "Hayır, hasta değilim. Endişelenme. Sadece biraz yorgunum. Hava alırsam daha iyi hissedeceğim."
"Seninle gelmemi ister misin?" diye sorduğunda tekrar başımı olumsuz anlamda salladım. "Gerçekten iyiyim, biraz yalnız kalsam iyi olur." Anlayışla gülümseyerek onayladı. "Kendini kötü hissedersen beni ara, izin alıp tüm gün gezebiliriz," dediğinde kıkırdadım. "Düşüneceğim."
Kendimi kötü hissediyorum, Jisoo. Ama bu gezmekle geçecekmiş gibi gelmiyor... Bu his hep benimle kalacak diye korkuyorum.
Jisoo'nun yanından ayrılarak asansöre bindiğimde, ellerimi ağrıyan şakaklarıma bastırdım. Sahiden çok yorgun hissediyordum. Ruhsal olarak çökmemek, etrafımdaki insanlara hissettiklerimi çok fazla yansıtmamak için oldukça fazla çaba sarf etmiştim ama iyi değildim. O geceyi aşmak zordu, o gecenin sabahını aşmak zordu.
Taehyung'ı aşmak zordu.
Asansörden inerek binadan dışarıya çıktığımda, sanki uzun zamandır nefes alamıyormuşum gibi derin derin nefesler almaya başladım.
Durmasına ihtiyacım vardı. Her şeyin, bir an için bile olsa durmasını istiyordum. Çünkü güçlü görünmek çok zordu. Canım acımıyormuş gibi yapmak çok zordu.
Canım çok yanıyordu.
"Neden böyle olmak zorundaydı ki?" diye sordum kendi kendime. Gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Gördüğüm ilk banka çöker gibi oturdum. Başım çok ağrıyordu, bedenimdeki tüm güç çekilmiş gibi hissediyordum. Sanki ayağa kalktım yürümeyi denesem, saniyesinde yere yığılacaktım.
Yaklaşık on beş dakika orada, bankta oturdum. Ağlayışım geçmişti ama bedenimdeki yorgunluk hissi ve ağrı yerli yerindeydi. Artık geri dönmem gerektiğini düşünerek ayağa kalktığımda, yerin ayaklarımın altından kaydığını hissettim. Kalkmamla oturmam bir oldu.
Elimi başıma yaslayarak sakin olmaya çalıştım. Birkaç dakikalık bir bekleyişin ardından yavaşça ayağa kalkarak yürümeye başladım. Şirkete girdiğim anda birileri bana yardım ederdi ama düşüp bayılmadan içeriye girmem gerekiyordu.
Binadan içeriye girerek asansöre bindim. Gözlerim kararıyor, nefes almak gittikçe zorlaşıyordu. Asansörün tuşlarında gezinen parmaklarım doğru sayının üzerinde duramıyordu bile. Bedenim beni yere çekmeye çalışıyor gibiydi. Daha fazla dayanamayacağımı fark ettiğimde, yere çöktüm ve beni alması için Jisoo'yu aramaya karar verdim. Ceketimin cebinden çıkardığım telefonu titreyen parmaklarımla kavrayamadığımda, sinirim bozulmaya başlamıştı. Gözlerimden yaşlar akarken başımı asansörün aynasına yasladım. Hasta olacak zamanı mı bulmuştum sahiden?
Asansörün kapıları bir anda açıldığında, kapattığım gözlerimi güçlükle araladım. Taehyung şaşkınlıkla bana baktı. "Se-sen iyi misin?" Değilim. İyi değilim, Taehyung.
Başımı onaylarcasına sallayarak elimi aynaya yasladım. Ayağa kalkmak için hareketlendiğimde, artan baş dönmemle sendeledim. Bir çift kol belime dolandığında artık ne kendimi ne de olanları kontrol edebilecek güce sahip değildim. "İyi değilsin, Jennie. Ayakta bile duramıyorsun."
Neden umursuyorsun, Taehyung?
Neden hatırlamıyorsun? Varlığımı en çok fark etmeni umduğum anda yatağının başına para bırakarak giden sendin. En güçsüz anlarımı neden bana karşı kullanıyorsun?
"Ben iyiyim," diye fısıldadım. "Yardımını istemiyorum." Kelimeler dudaklarımdan güç bela dökülürken, başımı dik tutamadığımı fark ettim.
"Benden yardımımı bile kabul etmeyecek kadar nefret ediyorsun, değil mi?" diye sordu Taehyung. Başımı belli belirsiz sallayarak onayladım.
Ardından bedenim sahip olduğu tüm gücü yitirdi, karanlık gözlerimin önüne bir perde çekti.
Direnmeyi bıraktım.
Son duyduğum Taehyung'ın sesiydi, sesindeki pişmanlıktı.
"Özür dilerim, Jennie."
•••
🍷Lily🍷
ŞİMDİ OKUDUĞUN
as if it's your last | taennie
Fanfiction"Bir yalanmış gibi öp beni. Sanki son aşkınmışım gibi." ••• Kim Taehyung, sarhoş olduğu bir gece Kim Jennie ile birlikte olur. Kim Jennie uyandığında ise, onu umduğundan çok daha başka şeyler beklemektedir. ••• "Sadece merak ediyorum. Hiç şansımız y...