"Hyung!"
Felix başındaki balıkçı şapkası düşmesin diye onu iki yandan sıkı sıkıya tutarken bir taraftan da beraber yaşadıkları eve girmek üzere olan Chan'a doğru koşuyordu.
Chan kardeşinin sesini duyduğu gibi hareketlerini durdurup ona döndüğünde Felix nefes nefese kucağına atlamıştı. Kıkırdayıp onu kucağına alırken açık evin kapısından içeri girdi ve sıcacık odun ateşi ile yanan salondaki koltuğa bıraktı kardeşini.
"Bebek misin Felix?"
"Hayır." deyip kıkırdadı Felix. "Sadece çok heyecanlıyım ve hyungumu çok seviyorum."
Oturduğu yerden geri kollarını açtığında Chan gülüp, "Üstümü çıkarayım önce," demiş ve soğuk montunu üstünden sıyırdıktan sonra kendini Felix'in üzerine bırakmıştı.
Anne ve babaları hala gelmemiş sadece şömineden çıkan çıtırtıların ses ettiği ve iki kardeş hep olduğu gibi yalnız ve dip dibeydi. Felix yine tüm gün balık tutma hevesiyle yanıp tutuştuğu için zamanı kaçırmıştı, bu yüzden eldivenin altından üşüyen parmaklarını çıplak bıraktıktan sonra abisinin ensesine sardı.
"Heyecanlı mısın sende?" dedi kendine engel olamayarak. Merak ediyordu en azından, abi kardeş olarak ilk defa babalarından bağımsız, gelen bir grup turiste rehberlik edeceklerdi.
Felix, Chan kadar iyi Korece konuşamasa da abisinin yanında olmak ona yeterdi.
Chan gelen soruyla kafasını iki yana salladı. "Hayır bebeğim ama bakıyorum da sen çok heyecanlısın."
"Evet! İlk defa babam yokken rehber olacağız!"
O kıkırdarken kardeşinin bu haline dayanamayıp daha da sesli gülen Chan, "Öyle mi küçük civciv?" demiş ve ne olduğunu anlayarak çığlık atan Felix'in karnına parmaklarını geçirmişti.
Üstünde deli gibi gıdıklayıp, tüm eve kardeşinin mutlu çığlıklarını yayarken dakikalar sonra içeriye giren anne ve babası ile hareketlerini kesip başlarını onlara doğru çevirdiler.
"Bugün erkencisiniz?" Bay Bang şapkasını çıkarırken sormuştu.
Chan kafa salladı. "Bugün son kez kontrol ettim gideceğim yerleri, bir arıza yoktu bu yüzden eve erken döndüm. Bu küçük civciv için aynısı geçerli değil, sabah erken saatten bu yana balık tutup salmış yine göle."
Doğruydu, Felix balık tutmayı çok seviyordu ancak onları yemeye kıyamadığı için her seferinde geri salıyordu. Tabii başkası tutup önüne balık getirse afiyetle yerdi orası ayrıydı.
Gelen ihanetle beraber, "Ama ya!" deyip ayağa kalktı. "Anne! Abim yine benimle dalga geçiyor!"
"Geçmiyorum!"
Annesi de içeriden bağıran Chan ile beraber kıkırdayıp Felix'in sarı saçlarını okşadı. "Sadece sana takılıyor abin bebeğim, ellerin hala buz gibi. Biraz şöminenin dibinde otur."
Sanki az önce trip atan o değilmiş gibi, Felix seslice gülerken, "Chris ısıtır ki." demiş ve ardından bağırarak, "Chris!" dedikten sonra geri salona koşup abisinin kucağına oturmuştu. Dudaklarını büzerek ellerini ona uzattı. "Parmaklarım üşüyor."
Chan onun sevimliliğine gülüp ellerini tutmuş ve avuçları arasına alıp nefesini üflemeye başlamıştı. "Gel buraya benim küçük civcivim."
Küçüklükten beri bir alışkanlık olduğu için Felix her seferinde ne zaman üşüse Chan'a Chris diye İngilizce adı ile seslenir ve dibine girip ellerini uzatırdı.
Chris gizli kelimeydi.
Onlar kendi halinde muhabbete dalmışlarken babası bu hallerine gülüp annesiyle beraber yemeği hazırlamış ardından hepsi ailecek bir yemek masasına oturmuşlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
keep of something, seungchan ✓
Fanfictionömrü kısa renkli kelebekler gibi, ateşe uçarız belki. | şizoid kişilik bozukluğu, psikolojik