"Burası Norveç Halk Müzesi," dedi Chan durduğu binanın önünde. Siyah ahşaptan yapılmış yapının üstünde beyaz kar o kadar güzel duruyordu ki gelen insanlar hayran hayran bakıyordu.
"1200 yılından kalma bir kilise, aynı zamanda dünyanın eski açık hava müzelerinden biridir. İçeri girelim mi?"
Changbin arkada olduğu için bağırdı. "Felix yolu gösterir misin? Çok büyük duruyor burası!"
Felix kıkırdadığında Hyunjin elini kaldırıp küçük arkadaşının ensesine vurmuştu. "Neresi büyük amına koyim."
"Koy da rahatlayalım artık," dedi Changbin. Chan onlara göz devirip misafirleri içeri alırken Felix önden girmiş, içeriyi onlara anlatmaya başlamıştı bile. Chan kapıda duruyor, tüm herkesin girmesini bekliyordu.
Seungmin, siyah binaya bakıp içeri girmeden dışarıyı incelemeye başladı. Bir anda gelsede dikkatini çekmişti bu yer. Chan onun girmemesi ile kapıda kalırken, Felix'in zaten içeriyi halledeceğini düşündüğü için yavaşça ilerledi ve usulca Seungmin'in yanına vardı.
"Gelmiyor musun?" dedi dışarıda durmasını kast ederek.
Seungmin omuz silkti. "İçeride görülen eşyalar klasik, antika şeyler. Dışı daha güzel."
Hayran hayran binaya bakarken yapının değişik tasarımı onu büyülemişti. Norveç hakkında pek bir şey bildiği yoktu aslında, sadece Jisunglar istedi diye gelmişti.
Her ne kadar senin kadar soğuk yer diye dalga geçselerde umurunda değildi.
Chan aldığı yanıtla çenesini kapattı. Bu çocuğun, bu halleri onun dikkatini çekiyordu. Bunu inkar edemezdi. Ama iyi yönlü müydü, kötü yönlü müydü işte buna bir şey diyemezdi.
Dakikalarca içeri girmediği için ondan biraz uzakta sessizce içeriyi izlerken Felix, misafirler gezdiği zaman az buz Korecesi ile yine de başarılı bir iş çıkarmıştı. Sevinçle abisine dönüp baş parmağını kaldırdı.
Chan da ona gülüp göz kırparken kıkırdayıp başındaki şapkasını düzeltmesini işaret etmiş sonrada kafile oradan çıkana kadar durmuştu. Müze hakkında epey bilgiler veren Felix, orada işleri bittiği gibi koşarak abisinin yanına vardı ve elini tuttu.
Bu davranış Seungmin'in kaşlarını çatmasına sebep olmuştu. İster istemez onun yaşlarında bir çocuğun ne denli böyle birinin elini tutması garip gelmişti. Sonra kafasını çevirip el ele yürüyen Minho ve Jisung'a baktı.
Güzel duruyordu.
Ama kendi açısından yaşamak istemiyordu.
Yine de omuz silkip ellerini cebine atarak kalabalığın arkasından yürümeye devam etti. Bu sefer bir kilisiye gelmişler, hepsi birer mum alarak içeri girmişti.
Seungmin de girerken ilerleyip mumu kenara bıraktı. Ettiği bir dua ya da dilediği bir dilek yoktu. Felix mumu bıraktığı sırada hemen arkasında duran Changbin ona doğru eğilmişti.
"Hangi duayı ediyorsun? Ben kocam olman duasını ettim, sen de aynısını et tutulsun."
Gözleri kapalı olsa da bu ciddi ortamda duyduğu şeylerle gülerken Felix hafifçe onu dürtüp en arkada gözleri üzerlerinde olan Chan'a kısa bir bakış attı.
"Şu an evlenmeyi düşünmüyorum Changbin," dedi gülerek. Ama Changbin alınmamış, "Nasip o işler," deyip gülmüştü hatta. "Evlenmek istemiyorum diyenden korkacaksın."
"Abim bakıyor."
Kafasını çevirip Chan ile göz göze gelince Changbin ister istemez yutkundu. Kendisinin de yapılı bir bedeni olsa boydan kaybediyordu, Chan onu haşlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
keep of something, seungchan ✓
Fiksi Penggemarömrü kısa renkli kelebekler gibi, ateşe uçarız belki. | şizoid kişilik bozukluğu, psikolojik