Felix her gün bıkmadan gece gündüz Chan'ı ararken Chan onlara söz verdiği gibi ne telefonunun sesini kısıyor ne de şarjının bitmesine izin veriyordu. Çocukların okulları başlarken hepsi ilk birkaç günden sonra konuşmayı azaltmışlardı çünkü bitirmeleri gereken önemli dönem vardı önlerinde.
Seungmin evine geldiği zaman bir şey yoktu ama sadece birkaç saat sonra evden çıktıktan sonra kollarına gidemeyeceği bir Chan olduğu gerçeği o kadar sert dank etmişti ki, oturup saatlerce ağlamış üzüntüsünü öyle atmaya çalışmıştı.
Zamanı geri almak istiyordu sürekli ama bu mümkün değildi bu yüzden keşke daha çok zaman geçirseydim demekten alamıyordu kendini. Chan, onun ağladığını anladığı an uzunca konuşup bunun kendisini çok etkilenmesine izin vermemesi gerektiğini söylemişti.
Sanki çocuk gibi ağlayan o değilmiş gibi hem Seungmin'e hem de kardeşine bu konuşmayı yapmış ardından da uyumuştu. Geçen bir haftada neyseki hepsi hala özlemi azaltamasalar da alışmaya başlamışlardı bu duruma.
Seungmin aradaki saat farkını unuttuğu için her sabah kendisinin kalktığı vakitte Chan'ı kaldırıyordu habersiz, daha orada gün yeni doğarken Chan bunu belli etmeden konuşuyor sevgilisi telefonu kapatınca geri uyumaya devam ediyordu.
Bu süreçte ona yarayan tek şey varsa, artık uyuyabiliyordu. Daha doğrusu uykuya dalarken o kadar çok sıkıntı çekmiyordu eskisine göre. Yine bir sabah daha güneş doğmadan çalan telefonunun sesi ile kalkarken, "Güzelim," diyerek pürüzlü sesi açmıştı telefonu.
"Chan!" dedi Seungmin sevinçle. "Günaydın! Bugün farmakoloji var, bana şans dile."
Chan kıkırdadı. Yerinden doğrulurken gözlerini ovuşturmuş, hoşuna giden bu şeyle keyifle gülümsemişti. "Dilemiyorum, çünkü şansa ihtiyacın yok," demişti emin olarak. Seungmin'in derslerini duymuştu bu yüzden ders konusunda nasıl diktatör olduğunu bildiği için gerçekten de şansa ihtiyacı olduğunu düşünmüyordu.
Seungmin mutfağa ilerlerken kendini tutamadan güldü. Telefonu dikkatlice kenara bırakmış ardından da kahvaltı hazırlamaya başladı. "Sen neler yapıyorsun peki?"
"Bugün kafile gelecek," dedi Chan doğrulurken. Gözlerini ovuşturup telefonu yatağa bırakmış ve ardından da kenara attığı kazağını üstüne geçirmişti. "Onları karşılayacağım, üstünkörü bir kasabayı tanıtırım ardından da biraz oyalanır eve gelirim."
Seungmin her ne kadar daha gelmemiş bile olsalarda o kişileri kıskanırken "Sıkı giyiniyorsun değil mi?" diye sormuştu. Chan gülerek ayağa kalktı. "Evet bir aya zaten bahar gelir artık havalar sıcaklaşıyor günden güne. Orası nasıl?"
"Burada bahar var, yaz geldi bile diyebilirim. Bugün okula spor gideceğim, uzun zamandır şort giymemiştim bacaklarım rahat hissediyor."
"Sapık gibi görünmek istemiyorum ama bacakların cidden çok güzel."
Seungmin duyduğu cümle ile kahkaha attığında Chan da mutfağa geçmişti. Eriyen karlarla dolu penceresine bakarken Seungmin'in penceresinde çiçekler açıyordu. "Senin fiziğini de biliyoruz."
"Evet, istediğin an tadını çıkarabilirsin."
"Sen çok cüretkarsın bakıyorum bu sabah."
Chan, sevgilisinin cümlesi ile kahkaha atarak kafasını salladı ve, "Öyleyim," diyerek kendine kahve hazırlamıştı. Sanki karşılıklı oturuyorlarmış gibi masaya oturup her ikisi de kahvesini içmeye başladığında aynı anda aynı şeyi yaptıklarından habersizlerdi.
Seungmin evden çıkarken kapıyı kilitledi. "Ayrıca, seni çok özledim."
Chan da çok özlemişti. Bir ayda nasıl bu kadar büyük sevgi hissedebildiğine kendi de şaşırıyordu. "Bir de bana sor." deyip iç çektiğinde Hyunjin, elini sallamaya başlamıştı yolun karşısından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
keep of something, seungchan ✓
Fanficömrü kısa renkli kelebekler gibi, ateşe uçarız belki. | şizoid kişilik bozukluğu, psikolojik