Film bitişine doğru herkes yavaştan mayışmaya başlamıştı bile, hatta Jisung olduğu yerde, Minho'nun kucağında, uyuya kalan ilk kişi olurken bitiş jeneriği oynatılmaya başlayınca Chan uzanıp filmi durdurup projeksiyon kablosunu bilgisayarından söktü.
"Vay canına," dedi Hyunjin koltuğa yaslanarak. "Hayatımda izlediğim en iyi macera filmiydi."
Laflarına bağırarak başlamış sonra cümlesinin sonunda doğru Jisung'un uyuduğunu fark ettiği için sesini kısmıştı. Felix ile Seungmin ayaklanıp boş tabak ve bardakları toplamaya başladılar.
Bu sırada yerde oturan Jeongin zıplayıp koltuğa çıkmış, orada uzanmaya devam etmişti. Chan bilgisayarı kapatıp yerinden kalkan Minho'ya engel oldu. "Sen dur, Jisung uyanmasın. Hyunjin, Changbin benimle gelsenize. Yorganları taşıyalım."
"Sağ ol."
Minho'ya göz kırptı ve arkasından gelen iki çocukla beraber arka odaya ilerledi. Geçen geldiklerinde kaldıkları yorgan ve yastıklar buradaydı, Chan o yüzden rahatlıkla alıp çocuklara dağıtıma Changbin ve Hyunjin salona götürüp eskisi gibi sermiş, Minho da dikkatle Jisung'u yatırmıştı.
Onu uyandırmamaya özen göstermek pijamalarını giydirdikten sonra yatağa girip direkt sevgilisini kendine çekti.
"Size uygun mu?" dedi eşyalarını bıraktıktan sonra Chan. Aynı zamanda Seungmin ve Felix'te mutfaktan çıkmıştı.
"Sorun yok ya," Hyunjin omuz silkti. "Bir önceki gibi yatarız zaten, Changbin ve ben koltukta. Minho ile Jisung zaten yerde yattılar bile."
"Tamamdır o zaman." deyip koltukta Hyunjin'in yerini istila etmiş Jeongin'i kucağına aldı Chan. "Felix ve Jeongin de zaten Felix ile yatacak. Bir sorum yoksa... İyi geceler?"
"İyi geceler hyung!"
Hep bir ağızdan birbirlerine iyi geceler dilerken Chan, minik bir kaş hareketi ile Seungmin'e odasını çıkmasını söylemiş kendi de kucağındaki küçük kardeşini Felix'in odasına götürüp yatağa bırakmıştı.
Felix koltuktaki yerine uzanan sevgilisinin yanağına eğip sıkıca bir öpücük bıraktı. "İyi geceler Changbinnie."
Changbin ona gülümsedi. "İyi geceler Lixie."
Felix zıplaya zıplaya anlık neşe ile odasına geçince abisini de öpüp iyi geceler dilemiş, bu sırada Chan da mutfağa geçmişti. Onun aklında daha başka planlar vardı.
O kendilerine ramen yaparken üzerini giyinen Seungmin dakikalar boyunca gelmeyen çocukla kaşlarını çatıp çekinmeden duvarda asılı olan Chan'ın hırkasını giydi ve parmak uçlarında aşağı indi.
Onu mutfakta görünce yüzündeki gülüşle pervaza yaslanmış, "Ne yapıyorsun burada?" diye sormuştu.
Chan onun geldiğini görünce sırıtıp göz kırptı. "Film izlerken en güzel şey ramen yemektir. Alacakaranlık 3'ü izlerken bir şey yememeyi düşünmüyorsun her halde?"
"Ne haddime canım?" dedi Seungmin. Gülerek ilerlemiş ve Chan'ın elindeki çubuklardan birini alıp ona yardım ederek sosu kendi karıştırmıştı. Sıcacık tabaklarını kavrayıp yine aynı sessizlikte yukarı çıktılar.
Chan su şişesini bırakıp Seungmin'in elindeki tabağı aldı. "Sen yatağı aç, bilgisayarı al. Ben bunu öyle vereceğim."
"Yatakta yemese miydik?"
"Bir şey olmaz. Ben hep yiyorum."
Sanki beş yaşındaki bir çocuğun annesinden gizli yaramazlık yapmış da başarmış gibi bir neşeyle söylemişti Chan bunu. Seungmin ona gülerek yatağın içine girdi ve yorganı dikkatlice açtıktan sonra bilgisayarı aralarına aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
keep of something, seungchan ✓
Fanfictionömrü kısa renkli kelebekler gibi, ateşe uçarız belki. | şizoid kişilik bozukluğu, psikolojik