"Ona verdiğim bir kaç saniyelik duygusuz öpücüğün, en anlamlısını ve daha fazlasını sana verebilirim."
"Onun kirlettiği dudakları ben temizlemeyeceğim."
"Jennie, seni çok özlüyorum."
"Nefret ettiğin birini özlediğini mi söylüyorsun? Bir katili özlüyor musun? Aldattığın kızı şimdi geri kazanmaya mı çalışıyorsun?"
"Jennie, ben çok üzgünüm."
"Hah, sen üzgün olmaktan ziyade komiksin."
Neden umrunda değilmişim gibi konuşuyordu, beni hiç önemsemiyor muydu? Özür diliyorum işte, daha ne yapabilirdim. Olan olmuştu.
Sinirle oturduğumuz banktan ayağa kalkıp karşısına dikildim.
"Neden beni ciddiye almıyorsun!?"
Jennie çantasını koluna taktı ve o da banktan kalktı. Bana sırtını dönüp uzaklaşacağı sırada onu kolundan tutup bana doğru döndürdüm.
"Ya, seninle konuşuyorum!"
Yüzünde yine o umursamaz ifadeyi yakaladığımda kollarından tutup onu biraz hırpalamıştım.
"Kim Jennie seninle konuşuyorum! Sana söylüyorum Kim Jennie!"
Kendi kollarını hızla iki yana savurarak benim ellerimden kurtulmayı başarmıştı.
"Ne istiyorsun!? Rezillikleriniz yetmedi mi? Dahasını mı istiyorsun? Evet delirdim, evet psikiyatristlik oldum, evet bana kafayı yedirttiniz, sen ve sevgilin."
Sesi ağlamaya en yakın tondaydı. Her an gözyaşlarından heyelan olacak gibi bakıyordu.
Elimi yüzüne yasladım ve düşmek üzere olan göz yaşını baş parmağım ile temizledim.
Küçük elini benim elimin üzerine koydu, ve elimi yüzünden çekti.
"Benim avutulmaya ihtiyacım yok Kim Taehyung. Bu gözümden akmak üzere olan göz yaşı, sen temizlemeseydin de akmayacaktı. Ben gözyaşlarıma da güçlü olmayı öğrettim. Eğer senin gibi kendine hakim olmayı beceremeyen biri, avutulmak isterse dudaklarını Jisoo gibi birine teslim edebilir. Benim, göz yaşımın kurumasına bile ihtiyacım olmayacak."
Söylediği kılıçtan keskin sözler, bedenimde kesiklere açıyordu ama vazgeçemezdim.
"Benim sana ihtiyacım var." kollarımı sanki bir daha hiç sarılamayacakmışım gibi sardım ona. Kurtulma çabaların boşuna, seni bırakmak istemiyorum.
Bırakmamı sayıklanırken aynı zamanda iğneleyici sözlerine devam ediyordu.
"Benim sana ihtiyacım varken sen neredeydin?"
"Söyle, o zaman neredeysen şimdi de oraya git!"
"Bırak dedim sana, bırak!"
"Senden nefret ediyorum! Suçsuz olduğum hâlde benden nefret ettiğin, beni aldattığın, bana katil dediğin için, aynı dünyada olduğumuz için senden nefret ediyorum!"
O bana isyan ettikçe daha da sıkı sarılıyordum, başımı omzuna yerleştirdiğimde o da sırtıma güçsüz yumruklar atmakla meşguldü.
"Ben kendimden nefret ediyorum zaten Jennie, senden nefret etmediğim hâlde nefret ettiğimi söylediğim için, yanında olmayıp bebeğimizin ölümünden seni suçladığım için. Ama sen benden nefret etme. Katil olan sen değilsin, benim."
Vurmayı kesmiş, isyan etmeyi bırakmıştı. Hâlsizleştiğini biliyordum. Onu çok iyi tanırdım, kesin yine yemek yemiyordu. Mutsuzsa yemek yemezdi, ona zorla ben yedirirdim, eskiden.
Güçsüz bedenini daha fazla yormak istemedim ve banka oturmasını sağladım.
"Beni bekle, lütfen beni burada bekle."
Yalnızca yüzüme baktı, ama gitmeyecekti biliyordum.
Yolun karşısındaki kafeye girdim ve stantın üzerinden bir kaç şeyi, kese kağıdından yapılma poşete doldurmaya başladım.
Poşet dolmaya yaklaştığında, doldurmayı bırakıp kasaya gittim.
Uzun, sarı saçlı kız oldukça tanıdık geliyordu. İç çekme seslerini duyuyordum. Yanımdaki kasaya ödemesini yaparken bir kaç saniyelik bana doğru döndü; Bu kız Park Chaeyoung'tu.
Beni görse de görmemiş gibi davrandı, parasının üstünü aldı ve kafeden çıktı.
Ben de kasaya ödememi yaptım, ve kafeden çıktım.
Jennie bankta görünmüyordu, gitmiş olabileceği düşüncesi kalbimde minik bir sızıya yol açıyordu.
Hızla karşıdan karşıya geçtim. Bankın yanına yaklaştığımda, banktan sarkan bir çift ayak rahatlamamı sağlamıştı. Jennie kendisini küçültmüştü, bankta küçük bir kedi gibi oturuyordu.
Elimdeki poşeti ona uzattım.
Yüzüme baktı sadece, bundan nefret ediyordum, ağzından çıkacak bir kaç kelimeye ihtiyacım vardı. Bir şeyler söylese rahatlayacaktım.
"Al ve ye." dedim. Birini gerçekten sevince onun yanında nasıl davranmam gerektiğini seçemezdim. Ağzıma geleni söylüyordum.
"İstemiyorum, aç değilim."
"Günden güne zayıflıyorsun, hiç sağlıklı görünmüyorsun. Güzelliğini kaybedeceksin."
"Güzellik mi? 'Güzelliğimi' kaybedersem senden kurtulabilirim. Beni çirkinken de sevebilecek birileri var."
"Benden asla kurtulamayacaksın. O birileri de seni sevmeyecek. İzin vermeyeceğim nesini anlamıyorsun bunun?"
Poşetin içinden sinirle simiti çıkartıp elimle büyük bir parça böldüm. Jennie konuşmak için ağzını açtığı sırada ağzına büyük simit parçasını soktum, ama o bu şekilde de konuşmaya çalışıyordu.
"Ne yapıyorsun?" yanakları tombullaşınca gözüme çok tatlı görünmüştü, dayanamayıp yanağına minik bir öpücük kondurdum.
Bu hareketimin onu sinirlendirdiğini biliyordum, Bu kez bana kızmak için konuşacaktı, ama ağzını aralamasıyla ikinci simit parçasını da ağzına tıktım.
Yüzüme gıcık bir gülümseme takındım.
"Hiç değişmiyorsun, hep tatlısın. Ah şey, krem peynir ister misin? Senin için simitin arasına yerleştirebilirim."
Dediğim sırada koluma sert bir şekilde vurdu. Ben yüzümdeki gülüşü yavaşça sildim ve konuşmaya başladım.
"Senden vazgeçmeyeceğim, geçmiyorum ne istersen yap, nasıl engelleyebileceğini düşünüyorsan öyle yap. Asla beni durduramazsın. Tüm hatalarımı telafi edeceğim." Tekrar gülümsedim ve ağzıma simitten kopardığım parçayı tıkadım.
Broken Smile | Vnniekook
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Broken Smile | Vnniekook
Mystery / ThrillerKim Jennie bir katildi. (Hikayede olumsuz içerikler vardır. )