ON BEŞ/ON YEDİ

2.7K 21 2
                                    


Rutin bir güne başlıyorum yine. Sıkıcı sevmediğim işime gitmek için hazırlandım. İşimi sevmiyorum hatta nefret ediyorum. Merhaba ben Oğuz, 28 yaşındayım. Şu an çalıştığım yerde iki aydır çalışıyorum ve iki koca aydır mutsuzum. Beni buraya iten olaylar silsilesi de ilginç. Çocukluk arkadaşım olan Cenk denen dallama yüzünden girdim bu işe, hâlâ da beraber çalışıyoruz, kurtulamadım düşmedi yakamdan. Kendisi nevi şahsına münhasır bir karakter ne ararsan var adamda, anlat anlat bitmez. Ama özünde iyi çocuk tabii, çocukluk arkadaşım ne de olsa, mahalleden yani. Aynı mahallede büyüdük, aynı okula gittik, aynı bakkaldan sakız , şeker çaldık gibi şeyler işte. Benim için kardeş gibidir, hatta gibisi fazla zaten, kan kardeşim aynı zamanda.

Kendimle ilgili anlatacağım pek bir şeyim yok gibi, dedim ya Cenk denen sığır her konuda benden iyi. Adamın genel kültürü zayıf, kitap okumaz ve vasat bir tipi var. Ben okumayı çok severim. Şiir de yazıyorum. Müzik dinlemeyi çok severim. Özellikle Anadolu Rock. Hatta bir gitar almıştım, gerçi tam öğrenemedim ama tıngırdatabiliyorum az çok. Bu arada tip demişken, ben de eli yüzü düzgün bir adamım, tamam çok yakışıklı sayılmam, bir Kıvanç Tatlıtuğ değiliz ama Cenk ile yan yana durunca benim daha çok giderim var. Bu dingile vasat diyorum ama buna rağmen çıkmadığı kız kalmadı. Hayır anlamadığım ilkokuldayken bile sevgilisi vardı. On kızdan dokuzu Cenk'le ilgilenirdi. Kalan onuncu kız benim sevgilimdi demeyi çok isterdim ama o bile benim sevgilim olmadı. Nasıl yapıyor bilmiyorum hani şeytan tüyü var derler ya öyle bir şey galiba. Ya ayrıca anlamadığım kadınlar bu kıl yumağında ne buluyorlar, niye benim sevgilim yok onun var, çözemedim gitti.

Hiç aşık olamadım. Bakın dürüstüm, olmadım değil olamadım. Gerçi bir iki denemem olmuştu yine bu bizim dangalak Cenk sayesinde ama o da benden ümidi kesti. Her seferinde elime yüzüme bulaştırdım çünkü. Anlatmaya kalksam gülersiniz bu kadar olmaz dersiniz ama oldu işte.

İlk buluştuğum kızla konuşacak bir şey bulamayıp futbol muhabbeti açan ben gerçekten tam bir ümitsiz vakaydım. Aşık olmayı çok istiyordum esasen, yaşamak istiyordum bu duyguyu ama bırakın aşık olmayı biriyle çıkmayı bile beceremedim. Cenk'i her hafta yeni bir kızla görmek beynimde ki bütün sinir hücrelerini çalışamaz hâle getiriyordu. Kuduruyordum bildiğin, hayır işin kötüsü mahallede de adım çıktı. Evet bildiğiniz adım çıktı. Sap Oğuz diyeyim ben size o 'İ' ile başlayanı söylemeyeyim ama siz anlarsınız.

Bilmiyorum aslında, kadınlarla ilişkilerim hiç iyi yönde olmadı, bir kadın dışında. Tahmin ettiğiniz gibi o kadın annemdi. Tek çocuktum ben. Annem çok sever beni ben de onu. Babamı küçük yaşta bir tren kazasında kaybettikten sonra birbirimize daha da bağlandık annemle. Bu arada annem de çok sever Cenk'i, Cenk de annesi gibi görür valide sultanı. Annem küçük yaşlardan itibaren kelimenin tam anlamıyla saçını süpürge etti benim için, beni okutmak için. İstediği gibi okudum, üniversite bitirdim. Ama bitirdiğim bölümü de isteyerek okumamıştım zaten, sırf anneciğim mutlu olsun diye devam edip bitirdim. Sonrasında uzun dönem bir iş arama serüvenim oldu. Dedim ya Cenk dallaması her konuda başarılı diye, bu konuda da öyle oldu. Girdiğim yerlerde pek dikiş tutturamadım.

Saat 8:30 olmuş bile. İşyerine geldim. Yine ilk gelen benim, ya bir gün, sadece bir gün şu millet benden önce gelse, ya da ben niye zamanında geliyorum anlamadım. Sanırım sevmesem de kaybetmek istemiyorum işimi, bence bu daha doğru bir açıklama. Dediğim gibi kolay bulmadım bu işi.

-10 dakika sonra-

Ve evet bizim sığırı gördüm. Yüzünde her zaman ki o salak sırıtış var. Ne rahat adam bu ya vallahi..

Oğuz: Oo günaydın Cenk bey nasılsınız iyi misiniz, kahveniz nasıl olsun.

Cenk: Günaydın, sütlü canım, öğrenemedin mi.

Oğuz: Oğlum ben seni her sabah böyle suratında bu salak sırıtış ve mutlulukla görmek zorunda mıyım, he söylesene deve.

Cenk: Görme oğlum, çevir kafanı başka yere bak, mekan büyük gördüğün gibi, artı asıl ben senin, bu dünyadan bezmiş, zorla nefes alan, beyin ölümü gerçekleşmiş sıfatınla karşılaşıp günümü mahvetmek zorunda mıyım ? 

Oğuz: Neyse onu bunu bırak halledebildin mi benim meseleyi.

Cenk: Yok oğlum ya inan o kadar kişiye sordum yok kimsede, sende olmayınca kimse de olmuyor ki anasını satayım.

Oğuz: Tamam çok sağ ol dostum, bakacağız artık bir hâl çaresine

Acil bir miktar paraya ihtiyacım olmuştu, denkleştirememiş Cenk'ten borç istemiştim, e bizim sığırda para bulunur mu, karıyla kızla yemekten, haliyle yok ama sorup soruşturayım demişti. Anladım ki hakikaten coğrafya kadermiş abi. Ulan 3 kuruş borç bulamadık kimseden. Sende olmayınca kimse de olmaz derlerdi, çok doğruymuş.

Hepinizin aklına çalıştığım yerden almam gelmiştir muhtemelen, ama tabi bizim şerefsiz patronu tanımıyorsunuz, e siz de haklısınız. Adam ülkenin en ünlü restoranlarından birinin sahibi ama bu yavşak olmasına bir engel değil. Geçen sene Cenk zam istemiş adamdan,  ama adam öyle ağlamış ki işler şöyle kötü, böyle berbat, batıyoruz, muhabbeti ile öyle vicdan yapmış ki,  vazgeçmiş zamdan Cenk, düşünün. Ee tabii kalkıp da lan neresi kötü işlerin tıklım tıklım her zaman restoran diyememiş Cenk.  Anlayın işte öyle bir çakal bizim patron.

İstanbul'un ünlü bir ilçesinde bizim restoran. Lüks kavramını yeniden sorgulatacak oldukça elit, tamamı kodamanlara hizmet eden bir yer. Şehirdeki en güzel balıkları yiyebileceğiniz ama dürüst olmak gerekirse bayağı kazıklanacağınız bir işletme. Balıklarımız meşhur ama dünya mutfağında da iyiyiz. Günün her saati de tıklım tıklım dolu anasını satayım. Beş dakika oturup da soluklanamıyoruz. Özellikle hafta sonları tam bir zulüm tam bir işkence. Ama işte mecburuz ne yapalım. Bu arada bu dallama sığır dediğim Cenk benim üstüm, amirim yani. Düşünün artık, adam ilkokul mezunu. Ben Üniversite. Ama bu tarz yerlerde diploma hiçbir halta yaramıyor. Tamamen iş tecrübesi ve emek, kalifiye olmak yani, burada geçerli olan kural. Cenk sanırım on beş yıl olmuştur bu tarz yerlerde çalışalı. İlkokuldan sonra okumaya devam etmedi. Bulaşıktan başlayıp hemen hemen her işi yaptı restoranlarda ve şu an bulunduğu konuma geldi, yani işletme müdürü. Üç yıldır da şu an çalıştığımız yerde çalışıyor. Normal konuşurken sığırın önde gideni olan adam, iş başlayınca bir anda değişiyor, o paçoz, serseri, itin teki olan adam, Avrupa görmüş oralarda eğitim almış çalışmış biri gibi oluyor. Ağzı müthiş laf yapıyor ve gelen müşteriler gerçekten onu seviyorlar. Ve zaten çoğunu tanır. Çünkü buranın kemikleşmiş sürekli gelen bir kodaman tayfası var, ve zaten bu şeytan tüyü yüzünden buraya kodamanların yanında gelen her hatunun da ilgisini çeker. Ona sinir olmamım sebeplerinden biri de bu. Bu kodamanların hemen hemen hepsinin ya karısını ya kızını ya akrabasını, neyse anladınız siz onu. Öyle işte. Bana gelirsek ben de işini düzgün yapan sevilen biri sayılırım ama pasif kalıyorum tabii. Müşterilerle çok samimiyete girmiyorum. Robot gibiyim anlayacağınız. Cenk sığırı da normalde can ciğeriz tabi ama işyerindeyken gözümün yaşına bakmaz. Tam bir piçtir. Genelde yemek molasında veriyorum ayarı ama işte. İş saatindeyken acıması yok, o veriyor ayarı bana.

Günler böyle rutin ve sıkıcı şekilde geçiyordu işte. Ama yine bildik sıradan bir iş gününde hayatımın akışını tamamen değiştiren olayı yaşadım. Nerden bilebilirdim ki o gün öğleden sonra saat tam 15:17'de bugüne kadar ki yaşamımı bana sorgulatan, başıma gelen en güzel şeyin geleceğini. Bildiğin bir çarpışma bu, ya da çarpılma, çarpıldım...

BENİM KARANLIK SEVGİLİM 🔞Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin