- Bölüm 1 -

728 21 10
                                    

Multimedia - Ada Çelik

"Dicleeee Diicleee uyan lan artık ne ağır uykun varmış arkadaş kalk artık yeter camış gibi yatıyosun ayı."

Evet, bu başımda bağıran insan tanesi de sırdaşım, tek dostum olan Ada. Her ne kadar uykumu bölüyor olsa da kendisi benim şu hayattaki en değerli varlığım

"Ada git başımdan sabahın köründe seni çekmek zorunda mıyım ben?"

diyerek başımdan gitmesini umdum ama tabiki de gitmedi.

"E oha ama Dicle'yto kankeytom saat 12'yi geçiyo. Hafta sonuna gelmişiz sen hala yatıyon olmaz öyle iş. Kalk çabuk hazırlan seni biriyle tanıştırıcam."

Hayır uykumu böldüğü yetmiyo gibi bir de beni biriyle tanıştıracak.

"İstemiyorum lan ben tanışma felan uyucam ben."

Ses gelmeyince gittigini sandım. O yüzden yorganı iyice üzerime çekip karanlık olmasını sağladım uykuma da kaldığı yerden devam ettim. Ta ki başımda son ses Arsız Bela çalana kadar.

Yataktan kalktığım gibi Ada'nın üzerine atladım ve boğuşmaya başladık. Bir ben onun üzerine çıkmış tepinirken bir o çıkıp benim üzerimde tepiniyordu. Bir süre sonra ikimiz de yorulunca yan yana yattık ve dinlenmeye başladık. Aslında bana kalırsa böyle de uyurdum o yüzden gözlerimi kapadım. Ama sağolsun Ada

"Kalk lan artık biriyle tanıştırıcam seni diyorum." diyene kadar.

Mecburen kalktım lavaboya gittim. Hiç öyle duş almakla felan uğraşamam 3 günde bir yapıyordum zaten. Günlük işlerimi hallettikten sonra odama gidip üzerime dolaptan elime ne geçtiyse giymeye başladım. Saçlarımı da yandan mısır örgü yapıp Ada'nın yanına gittim.

"Bir an önce tanışma mıdır nedir bitirelim şu işi. Çok sıkılıyorum tanıştırdığın insanların ortamında bulunmaktan".

Ada bu sözlerime karşılık gözlerini devirdi ve kapıya doğru ilerledi. Biri şu kıza gözlerini devirince cool olmadığını söyleyebilir mi lütfen?.

........................................

Buluşma yerine geldiğimizde derin bi of çekip Ada'ya "Ben gelmesem olmaz mı?" bakışımdan attım. O da "Geldik bile çabuk in." bakışından atıp arabadan indi. Tekrar derin bir of çekip bende indim. Henüz 17 Yaşında olduğumuz için araba kullanma şansımız yoktu Bu yüzden bizde taksiye binmeyi tercih etmiştik. Ücreti tabiki de o ödedi. Sonuçta bizi buraya getiren oydu.

"Dicle bir kez daha oflarsan senin o örgülü saçlarını klozete sokarım."

"Çabuk bitsin şu iş şimdiden sıkılmaya başladım."

O saçma tehdidini yok sayarak sıkıldığımı belirtmeyi tercih ettim. Genelde hep böyle olurdu. Ada saçma tehdidler savurur ben de duymazdan gelerek konuyu değiştiririm.

İçeri girdiğimizde içerisi bir cafeden çok restorana benziyordu. Bu kıssma pek takılmadım çünkü tek amacım şu tanışma faslını bitirip eve gitmekti.

Her ne kadar mekanı umursamasam da yapacak iş olmadığı için etrafı incelemeye başladım. Renk renk masalar ve her masa için özel gerçek çiçekler bulunuyordu , etrafın çoğu camla çevrili olduğundan dışarısı rahatlıkla görülebiliyordu, çalışanların kıyafetleri özenle giydirilmişti ve her masa için ayrı bir çalısan vardı. Anlaşılan baya lüks bir yere gelmiştik. Ben etrafa bakınmaya devam ederken Ada'nın

"Koraaaaay"

diye bağırmasını duymamla gözlerimi Ada'nın koşup boynuna atladığı çocuğa çevirmem bir oldu. Çocuğun gerçekten hatırı sayılır bir yakışıklılığı vardı. Daha çok bebeksi bir yüze sahipti ama bıraktığı kirli sakallarıyla biraz olsun bunu örtmeyi başarabilmişti. Sarışındı ve fiziğiyle bu sarışınlığını çok güzel tamamlıyordu. Çocuğu incelemeyi bıraktıktan sonra merhabalaşıp benim için ayrılan köşeye oturdum. Cam kenarından bir yer seçilmişti aslında bakılırsa bu benim için iyiydi çünkü gerçekten Ada bir süre sonra beni hiçe sayıp cilveleşmeye başlardı. Bunu yapacağına adım kadar emindim.

Yarım saat sonra da tam olarak dediğim gibi oldu. Ben yokmuşum gibi davranmaya başladılar. Tamam Ada'nın bu hallerine alışıktım ama Koray denen çocuğun bu kadar rahat olmasını beklemiyordum.

Daha fazla bu sahneye katlanamayacağıma emin olduğumda telefon görüşmesii bahanesiyle dışarı çıktım. Daha önceden dışarıyı izleme fırsatını bulduğum için hemen cafedekilerin göremeyeceği bir köşe bulup oraya oturdum. Telefonumu elime alıp bir süre galeride gezindim. Instagram, twitter Gibi hesaplarıma baktım. Henüz şubat ayının sonlarında olduğumuz için üşümüştüm. Ama bunu pek dert ettiğim söylenemezdi çünkü soğuk beni gerçekten rahatlatıyordu.

Zengin bir ailem vardı ama pek mutlu olduğum söylenemezdi. Annemle her şeyimi olmasa da birçok derdimi anlatırdım. Babamsa eve geldiginde direkt olarak odasına çıkardı. Her zaman için babamla daha yakın olmak istemişimdir ama hiçbir zaman istediğim olmamıştır. Ne zaman "Baba bugün bir şeyler yapalım mı?" desem işini bahane edip beni başından savuştururdu.Bu duruma gerçekten çok üzülürdüm. Ama üzülmemiş gibi görünmeye çalışırdım. her ne kadar uğraşsam da bunu başaramazdım. Annem de beni böyle görmeye dayanamaz istersem ikimizin bir şeyler yapabileceğini belirtirdi.

Arkadaş çevrem pek yoktu gerçekten kardeşim gibi hissettiğim sanırım sadece sadece Ada Vardı. Utku da var ama kimse bi Ada olamazdı. Açıkcası olmasını da istemiyorum. Hayatıma insanların girip bana öğütler vermesinden nefret ediyorum. Kimi hayatıma alsam beni dibe sokup hayatımdan çıkıyordu. En dibe battığımda herkesi kendimden uzaklaştırmaya çalıştım. Çalıştım diyorum çünkü Ada'yı uzaklaştıramadım. Her zaman yanımda oldugunu belirtip hiç gitmeyeceğini söyler dururdu. Ben de onun kalmasına sesimi çıkarmadım. Dediğini de yaptı zaten her zaman yanımda oldu hiç gitmedi . Ne olursa olsun bana her zaman doğruları söyledi. Beni hep dinledi sevmediğim için bana öğüt vermeyip sadece sadece dinledi. Sanırım en çok bu özelligini seviyorum.

Erkekler konusunda da babamın her zaman için ilk aşkım olmasını istemişimdir. Bu olasılığı ben hala elimde tutuyorum. Aslında ben ona aşıktım ama bence bu platonikti babamdan karşılığını hiç alamadım. Bana göre aşk karşılıklı olduğu icin babamı beklemeye karar verdim. Biliyorum bi gün "Canım kızım, seni seviyorum." diyip bana sımsıkı sarılacak. Seni çok seviyorum demesine gerek yok, seni seviyorum dese yeter bana. Ben de o sözleri söyleyeceği güne kadar hayatıma başka bir erkeği sokmayacağıma dair kendime söz vermiştim. Sözümde de durdum hayatıma hiç kimseyi sokmadım. Hala babamın bana söyleyeceği o sözleri bekliyorum.

Düşüncelere dalmış bir sekilde tam olarak 1 saatimi geçirdiğimi fark ettim.Her ne kadar Rüzgar denen çocuğun ve Ada'nın umrunda olmasam da içeri gitmeliydim.

Ayağa kalkıp ayaklarıma bakarak yavaş adımlarla içeri doğru yürümeye başladım. Masaya yaklaştığımda kafamı kaldırdım. Masada oturan kişiyi görmemle de donup kaldım.

.................................................. ............................

Yazdığım ilk kitap o yüzden eksiklerim olabilir üzgünüm.

Yorum yaparsanız sevinirim.

Saflığın Gölgesinde -ASKIYA ALINDI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin