- Bölüm 14 -

74 5 12
                                    

Multimedia - Dicle Özay

Bölüm Şarkısı - Model - Yalnızlık Senfonisi

İçimde anlam veremediğim bir yalnızlık. Hislerimi körükleyen bir karanlık. Sükutunu koruyan bir ortam. Bedenimin ve ruhumun agolasının aslında beynim değil de kalbim olduğunu anladığım bir zaman dilimi.

Maviden, yeşilden, pembeden siyaha adım atışım. Attığım her adımda yok oluşum, kendimden nefret edişim.

Her çaresizliğimde aklıma gelen anılar ve her aklıma gelişinde beni yıkan, silinmeyen görüntüler.

Varlığıma lanet ettiğim bir yaşam.

Bir tüy kadar yumuşak olan yastığım sanki kafamdaki düşüncelerin ağırlığı ile çividen bir yapıya dönüşmüştü. Hangi pozisyona geçersem geçeyim en fazla iki ya da üç saniye durabiliyordum. Beynimin içinin dolup taşmasına sebep olan düşünceler tüm rahatlığıma alıkoyuyordu. Bundan oldukça rahatsızdım. Oysa az önce sahil kenarındaydım. Rahatlamam gerekirdi ama pek de işe yaramış gibi görünmüyordu.

Yerimde huzursuzca kıpırdanıp yatağımın üzerinde oturur pozisyona geçtim. Ayaklarımı sarkıttım, etrafa baktım.

Gri duvarlar, siyah manzara resimli çerçeveler, simsiyah bir kitaplıktaki renkli kitaplar...

Kitaplara bakıp yüzüme belirli belirsiz bir gülümseme yerleştirdim. Odamdaki renkli olan tek şey onlardı sanırım. Kitaplar her zaman için yanımda olan, düşüncelerimi geliştiren cansız ama bir o kadar da farklı yaşamlar barındıran nesnelerdi benim için.

Ada'nın almış olduğu saçma elbiseler de odamdaki renkli nesneler kategorisine dahil oluyordu.

Siyah beyaz eskitme desenli dolabıma yönelip grimsi kıvrımlı kulplarını tutarak kapaklarını açtım. Hiç giyilmemiş olan kıyafetlerin kokusu burnumu doldurdu. İğrenç diye geçirim içimden. Sanırım alındığında güzel kokan tek şey kitaplardı diye düşündüm.

Özellikle ayrı bir köşeye konulmuş olan renkli kıyafetlere baktım.

Mavi, kırmızı, sarı, lila, türkuaz....

Bakınca insanın içini açan bir görüntü ortaya çıkıyordu. Mutluluk ifade eden yüz mimikleri beliriyordu insan sıfatında, dillerinden hoş kelimeler çıkıyordu. Oysa bende özlem dolu bir bakıştan fazlası oluşmuyordu. Renkleri seviyordum , mutlu olmaya aşıktım, içten bir gülümsemenin insana verilen en büyük nimet olduğunu düşünürdüm. Sürekli olarak mutlu olmaya çalışırdım ama gerçekler buna hep engel olurdu.

Kapıma vurulan tok ama naif bir ses ile kafamı kapıya çevirdim. Saatlerdir odamdaki sessizliği bozan tek sesti bu kapıdaki tıklama.

" Gir."

Fazlasıyla duygusuz çıkmıştı sesim içimdeki karmaşık anlam yüklü duyguların aksine.

" Dicle Hanım anne ve babanız aşağıda sizi bekliyorlar efendim."

Kafamı salladım ve görevlinin çıkmasını bekledim. Ne konuşacakları hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Hele ki bu saatte.

Ağır adımlarla aşağı katta bulunan salona yöneldim.

Annem ve babam odamın aksine beyaz ağırlıklı salonda, salona meydan okuyan çarpıcı renkteki kırmızı koltuklarda oturuyorlardı. Yüzlerindeki ifade endişeden fazlası değildi.

Onların yüzündeki ifade benim de endişelenmeme sebep olmuştu. Hele ki yüzlerini bile zor gördüğüm ve bir araya gelindiğinde bu şekilde gördüğüm düşünülürse onlara nazaran çok daha fazla endişelenmiştim.

Saflığın Gölgesinde -ASKIYA ALINDI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin