Medya: Hera
Karanlığın ardından içimizde yeşeren duygudur; umut
Meşalenin tüten dumanından oluşan koca bir bulut
Nefertum süsledi o mavi yorganı senin uğruna
Ölümsüzlük uykusuna yatmak için ne şahane bir tabut(24 yıl önce)
"Kenardaki kasaları da tezgaha bırakayım mı, baba?"
Genç kadın elindeki havluyu 50'lerindeki babasına uzatıp tahta direğe yasladı omzunu.
Mısır'a geleli yaklaşık 1 gün 8 saat oluyordu. Gece vakti ulaştıkları için gece misafir yuvalarında dinlenmiş, oradaki ikramlıklardan atıştırmışlardı.
Gözlerini birkaç saniye kısıp o üçgen kubbelere dikti ve 'mükemmel' diye düşündü tekrar açarken gözlerini.
Genç kadın Mısır'a ilk defa geliyordu ve piramitleri ilk gördüğü andan beri öyle hayranlıkla seyrediyordu ki, sanki dünyadaki tüm manzaralar bir yana piramitler bir yanaydı onun için.
"Hayır, yeterince yoruldun zaten. Gerisini ben hallederim."
"Yorulmadım ki!"
"Kızım,"dedi sonunda dayanamayarak babası. "Kendine eziyet etmeyi ne zaman bırakacaksın? Buraya da kafanı dinle diye getirdim zaten seni. İşlerle ilgilenmeni istemiyorum."
Bükülen belini eliyle tutarak dikleşti.Kızını buraya getirmesinin tek nedeni, geçmişinden biraz olsun uzaklaşması idi. Onun çok yorulduğunu biliyordu. Hem zihinsel hem fiziksel. O yaşına göre çok büyük şeyler yaşamıştı. Eğer, diye düşündü aklından. Eğer onu sırf daha çok kâr sağlamak uğruna o adamla evlendirmeseydim, küçük kızım bunları yaşamayacaktı. Benim işlediğim günahın cezasını o çekmeyecekti. Biliyorum...hatalıyım, tanrım! Kendimi asla affedemeyeceğim. O beni affetse de ben kendimi ne bu dünyada ne ahirette, hiçbir yerde affedemeyeceğim.
"Burada görmek isteyeceğin yerler olmalı. Bence bu fırsatı değerlendirip biraz dolaşmalısın."
Genç kadın çadırın içine tedirgin bir bakış atıp geri babasına döndürdü bakışlarını.
Babası onun bu endişesini anında anlayıp tebessüm etti.
"Emanetine çok iyi bakacağım, kızım. Hadi sen de daha fazla ayağımın altında durma. Güneş doğmadan buraları dizmeyi bitirmeliyim. Hadi çabuk ol!"
Genç kadın gülümseyerek babasının omzuna dokundu. Sonra da henüz kalabalıklaşmamış topluluğun arasına karıştı. Bir sürü tezgahın arasından geçti. Buradaki herkes ticaretle uğraşıyordu. Yerli malları satışa sunarak evlerine para götürüyorlardı. Onların durumundan farklıydı onun ve babasının uğraşı ise. Onlar Asya'dan gelmişti ve bu devlette bulunmayan çoğu baharatı da yanlarında getirmişlerdi. Biraz fazla pahaya mâl olacaktı ama bu ürünleri de alt sınıftan birileri almayacaktı tabii kide. Üst tabakada bulunan; rahipler, komutanlar, zengin kısım ve hatta Firavun'un durumu bu ürünleri almak için gayet yeterliydi.
Saat henüz gecenin 5'i olduğu için ortalıkta sadece tezgah düzmeye çalışan insanlar vardı. Ama biliyordu ki; birkaç saate o kadar çok insan dolduracaktı ki burayı; iğne atsan yere düşmeyecek bir hâl alacaktı.
Başındaki şalın bir ucunun yere sürüklendiğini görüp ellerine aldı. Rüzgarda uçuşan zümrüt yeşili şal, dalgalar oluşturarak süzülüyordu ılık esen rüzgarda. Elbisesinin içine sızan ılık rüzgar tenini okşuyordu. Bu his hoşuna gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
espiral de mentiras | Lalisa 𓂀 [Düzenleniyor]
FanfictionKaranlığın ardından içimizde yeşeren duygudur; umut Meşalenin tüten dumanından oluşan koca bir bulut Nefertum süsledi o mavi yorganı senin uğruna Ölümsüzlük uykusuna yatmak için ne şahane bir tabut Firavun'da #1 30.01.22𓆃 Antik #1 27.08.22𓆃 Taeli...