Bu hayata gelme amacımızı sorgulamayı hala bırakamadım.
Hayatımın o kadar değersiz olduğunu hissettiğim o anlarda ölümün daha güzel bir şey olduğunu sanardım. Bir an önce ecelin gelip beni annemin kollarına bırakmasını isterdim. Saçlarımı elleriyle okşayıp bana masallar anlatabilmesini. Ama sonradan anladım ki yaşamaya iten değerli bir sebebin olunca ölüm o kadar da güzel gelmiyordu. Benim yaşama sebebimin annem olduğunu kalbimin orta yerinde hissediyordum. Ben annem için yaşıyordum. Onun yaşayamadığı yılları sırf onun için yaşamak istiyordum.Sizin yanınızda en değerliniz olmasa bile, başınızı dizlerine yaslayıp uyuduğunuz anlar oldu mu hiç?
Benim oldu. Tam 4 yaşına girdiğim o gece ölen annemin hayaline sığındım yıllarca. Sarıldım, öptü yanağımdan. Saksılardaki en güzel çiçekleri arakladım verdim ellerine, saçlarıma taç yaptı. Bazen hata yaptım, ilk başta kızdı ama sonradan dayanamadı sardı kollarını.
Annemdi işte, hayali bile bana güç katardı, yaralarımı sarardı. Onu kaybettiğim 4. Doğum günümün sabahında da annem yaşıyordu, şimdi de yaşıyor. İnsan kalbindeki cennete de sığdırır sevdiğini. Yeşertir orayı arındırır kuru çalılarından. Sırf o kişiyi barındırabilmek için. Anneme de ne saraylar dikmiştim kalbimde, sadece çizili resimlerinden bilmiyordum onun çehresini. Hayaldi ama çocuk yaşımdaki hafızama işlemiş bir çehresi vardı. O kadar güzel o kadar asil ki. Bazen onun kızı olduğuma inanmıyordum.
Ellerim masanın sofra örtüsünü kavrarken yan taraftan hızla çekilen sandalye sesinin rahatsız edici tınısı bile kendime getirememişti beni.
Duyduklarımın gece gördüğüm kabuslardan olmasını o kadar çok isterdim ki. Sanki, zemin ayağımın altında titriyordu. Bardaklar birbirine çarparak yere düşüyor ve zeminde paramparça oluyordu. Evet bu zihnimin kaosuydu. Gerçeklere açık olan bilincim o sandalye sesinin gıcırtısından sonra Jennie'nin kucağına yığıldığımda devredışı olmuştu. Artık gerçek yoktu. Ben yoktum. Masada keyifle oturan Firavun yoktu. Ne Jennie ne Ankhe, Tae bile bir zaman sonra yok olmuştu.
Ben vardım bu odadan sadece, bir de o. Annem...
Sıcak ellerini hissettim ellerimde. Bir bakışı vardı, sanki o da benimle aynı acıyı hissediyormuş gibi simsiyahtı gözleri. Alnının ortasında salınan mücevher pasparlaktı. Yanakları pembe dudakları gül rengindeydi. İnce yılanı andıran sürmesi ve gözünden damlayan bir siyah damla. Kaşlarımı çatarak ellerimi gözünün altına götürmek istedim. O damlayı silmek istedim. O siyah damlayı...
Ellerimi bırakmadı. Hatta ağlamasına rağmen tebessüm etti bana. Gülüşünde kaybolmuştum. Neydi bu? Cennetteki çiçekler mi süsledi gülüşünü anne.
"Lalisam, güzel kızım," tatlı tınısı kulağıma ninni gibi gelirken heyecanla "Efendim anneciğim." Dedim gülümseyerek. Yüzündeki damla yere damlarken bu yerini başka biri almıştı sonradan.
"Biliyorum, istemediğin bir şeyler yaşıyorsun. Kalbin sıkışıyor, düşünme yetini kaybediyorsun. Ne olursa olsun ayakta dik durmalısın. Sen bir varissin Lisa, bunu kabul etmek zorundasın. Artık bir yerlerden başlaman gerekli. Demiyorum ki Firavun'un her istediğine kulak ver. Hayır Lisa, buna Firavun karar verdi, baban sana bunu yapmaz Lisa."
"Evet haklısın anne, ben dik durmayı beceremedim. Üzgünüm senin yetiştirdiğin o Lisa olamadım. Ama anne Firavun ve baban derken ne demek istedin?" Kaşlarım çatılırken dediklerini tartıyordum zihin terazimde. Babam ve Firavun aynı kişi değil mi? Neden farklı biri olarak dile getirdi her iki sıfatı da?
"Hayır Lisa! Sen tam da benim yetiştirdiğim gibisin. Henüz gerçek dünyayı tanımıyorsun sadece. Seni rahat bırakmayacaklar." Yüzünü acı çeken bir ifade büründüğünde daha demin tebessüm eden dudaklarına çevrildi gözlerim. Artık tebessüm etmiyordu. Gözleri ile birlikte dudakları da bu acıya ortak olmuş gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
espiral de mentiras | Lalisa 𓂀 [Düzenleniyor]
FanfictionKaranlığın ardından içimizde yeşeren duygudur; umut Meşalenin tüten dumanından oluşan koca bir bulut Nefertum süsledi o mavi yorganı senin uğruna Ölümsüzlük uykusuna yatmak için ne şahane bir tabut Firavun'da #1 30.01.22𓆃 Antik #1 27.08.22𓆃 Taeli...