Kapının çalmasıyla sarıldığım yastığı bir kenara bırakarak, ayaklarımı sallandırdım yataktan.
Kim gelirdi ki şimdi? Hem annem de yoktu evde.
Sıkıntılı bir nefes verip puflayarak, ayağa kalkıp tek ayak üstünde zıplaya zıplaya kapıya ulaştım. Kapının kulpunu tutmadan önce minik delikten kimin geldiğine bakma ihtiyacı duymuştum.
Gözlerimi dayadığım yerde gördüğüm sakallarını kaşıyan bedenle nefesim kesilmişti resmen.
Lan Orhan abinin burada ne işi vardı?
Elim ayağıma dolaşmış bir biçimde hemen yanımdaki aynaya bakıp tipimin durumuna bakınca korkunç olduğumu fark etmiş ve ağlamaklı bir hale gelmiştim.
Kapı bir kez daha çalınca korkuyla yerimden zıplamış, elimi koyacak yer bulamayınca da kapının kuluna tutunmuştum.
Oha ama bu kadar da olmazdı!
Telaşla kapıyı çekip, bana sırıtarak bakan adama döndüm. Elinde kocaman bir poşet ve normal halinden daha şık giyinmiş bir halde karşımda dikiliyordu Orhan abi.
Olayın şokunu atlatamadan o kalın sesinin kulaklarımı dondurmasıyla kendime gelip kapıyı araladım.
"İçeri buyur etmeyeceksin galiba ufaklık"
Geriye çekilmemle bana ayak uydurup ayakkabılarını çıkararak içeri girmişti.
"Hoşgeldin Orhan abi" dememle gülümseyip elini saçlarıma atarak karıştırdı.
Ne yapacağımı bilemez şekilde üzerimdeki tişörtü çekiştirirken o bana bakarak gülümseyip baş parmağını kaldırıp arkaya dogru uzattı anlamadığım bir şekilde.
"Mutfak ne tarafta acaba? Hasta ufaklık için birkaç şey yaptım da" dediğinde heyecanla yanındaki mutfağı göstermiştim. Bana ayak uydurup elindeki poşeti masaya koyduktan sonra topukları üzerinde dönerek yaralı bacağıma baktı.
Utanmış olduğum için ellerimi önümde birleştirmiş bana bakışını izliyordum.
"Şey teşekkür ederim, banyo orada isterseniz" dediğimde beynimde neon ışıklarla 'Banyo ne alaka?' yazısı yanıp sönmüştü.
"Dur, önce seni bir masaya otutturayım" diyerek hızla yanıma gelip kalçamdan hafifçe tutarak kaldırdı beni. Kalbim küt küt atarken kollarımı omzuna sarmış ve şaşkınlıkla sert mizaçlı yüzüne bakmıştım.
"B-ben teşekkür e-ederim Orhan abi" dememle yine benimle konuşurken hiç eksik etmediği o gülümsemeyi yüzüne yerleştirmişti.
"Ne demek yavrum, her zaman" dediğinde kafamı sallayarak onaylamıştım onu. Neyi onayladım onu da bilmiyordum ya.
"Sen poşetleri aç, ben elimi yüzümü yıkayınca bardakları falan getiririm" dedikten hemen sonra arkasını dönüp elini yıkamaya gittiğinde heyecandan titreyen ellerimle poşeti aralamıştım.
Poşetin içinden gelen kokoreç ve paça kokuları beni benden alırken Orhan abinin zihnimi okuduğunu düşünmeye başladım.
Bu saçma düşüncemle birlikte tüm çıkaracakları çıkarmış çöp olacak şeyleri de poşetin icine tıkıştırarak çöpe fırlatmıştım ki kapıdan gelen adım sesleriyle hemen o tarafa döndüm.
Üzerinde siyah tişörtü, altında ise dar sayılmayacak kot pantolonu vardı. Kaslı kolları açıkta kaldığı için kokorecin bile akıtamadığı ağzımın suyunu bu kollar akıtmıştı. Köpek gibi gözükmemek adına gözlerimi hemen çekip yüzüne bakınca bilmiş, tatlı sırıtışı görmemle mahcup olmuştum.
"Bardaklar ve kaşıklar neredeydi?" Diye nazikçe sorunca titreyen parmağımı üstteki dolaba uzatıp gösterdim. İki bardak çıkarıp koyduktan sonra da küçük çekmeceyi işaret etmiştim kaşıklar için. Kaşıkları da alıp birer birer dağıtıp yanıma oturdu usulca.
"Hemen soğumadan ye, sıcak sıcak getirdim" demesiyle kafamı sallayıp hemen gömülmüştüm paçaya. Bir iki kaşıktan sonra izlenme hissiyle kafamı kaldırınca yüzünü eline yaslayıp gülümseyerek beni izleyen adamı gördüm.
"Şey canım da çok istemişti teşekkür ederim Orhan abi" dediğimde elini saçıma atıp karıştırmıştı yine. Galiba bunu yapmayı çok seviyordu karşımdaki adam.
"Tam zamanında gelmişim desene" kafamı sallamış ve çorbadan bir kaşık daha almıştım.
Çok güzeldi yemeden duramıyordu insan.
"Abi gerçekten eline sağlık, senin kadar güzel yapanını hiç görmedim, hiç gitme bizim mahalleden" dememle kahkaha atmıştı.
"O kadar övme lan hemen havalanırım ben" dediğinde gülüşüne eşlik etmiştim ben de.
"Havalan abi ya en çok sen hak ediyorsun havalanmayı, ama yemiyorsun benimle beraber" diyerek çocuk gibi kaşlarımı çatıp önündeki yenmemiş tabağı gösterdim.
"Unutmuşum ben pardon" kaşığını alıp benimle birlikte içmeye başlamıştı.
Çorbalar bitip kokorece geçince bir ısırık alıp mest olmuş biçimde gözlerimi kapatmıştım.
"Abi bunun sırrı ne?"
Bu diğer yaptıklarına göre kat kat daha güzel gelmişti sanki.
"Çok ayrı bir boyut bu, acaba müzeye versek saklar mı? Şöyle altına da yazdırırız 'Dünyanın en güzel kokoreci' diye" dediğimde karşımdaki adam kahkahalara boğulmuştu.
"Sana özel yaptım bunu" demesiyle gözlerim kocaman açılmıştı.
Bu muhteşem, efsane, yeme yanında yat düzeyindeki kokoreci benim için mi yapmıştı? Sadece benim için?
Evlilik teklifi etmese de olurdu bu adam.
"Abi seninle evlenecek kişi yaşadı yemin ediyorum, kıskandım o kişiyi şu an" dedikten sonra tekrar kokorece gömüldüğümde yutkunan bir adet Orhan abi ile acaba yanlış bir şey mi dedim diye düşünmüştüm.
Evde kaldı diye dalga geçtiğimi mi düşünmüştü acaba? Ama olamazdı ki benden beş yaş büyüktü fazla yaşlı biri değili.
"Kıskanma kıskanma sen ne zaman istersen yaparım özel tarifimden"
Evlenme teklifini duydunuz mu?
Ben duydum.
"Abi sen beni al, boşver başkasını" dememle kızaran yüzüm bir olmuştu. Ben ağlamaklı bir ifadeyle Orhan abiye dönerken o bana bakıp inci gibi dişlerini göstererek gülümsemeye başladı.
"Tamam tamam, düşüneceğim bu teklifini" diyip gülüşünü bozmadan kafasını saate doğru çevirdi.
"Eh benim kalkmam lazım ufaklık, iş arasında gelmiştim birlikte yiyelim diye" diyip yanağımı sıkmıştı. Bir iki saniye bakıştıktan sonra beklemediğim bir hamle yaparak eğilip sıktığı yanağımı öperek geri çekildi.
Ben kızaran yüzümle ona bakarken o durmadan öbür yanağımı da öpüp geri çekilmiş ve el sallayarak kapıya yönelmişti.
"Görüşürüz Korhan"
Söylediği cümle sonrası kapıdan çıkmasıyla elimi pis olmasına rağmen yanaklarıma atmış ve kocaman bir çığlık koymuştum ortaya.
Orhan abi beni öpmüştü lan öpmüştü.
Artık tüm gece bunu düşünüp deli gibi yuvarlamışsın yatakta.
Canım kokoreç çekti.