*Buğra'nın Ağzından; Eymen'in bayıldığı gün*
İki hafta boyunca her gün sevdiğimin penceresinin önünde dikilsem de görememiştim onu. En sonunda da benden nefret ettiğini düşündüğüm için bayağı bir ağlamıştım.
Şimdi ise yoğun iş gününden sonra şişmiş gözlerimle pes etmeden yine sevdiğimin penceresinin önüne doğru gidiyordum.
Elimdeki dördüncü sigara da bitince hırsla bulduğum ilk çöp kovasında fırlatıp saçımı karıştırarak geçtim gizli yerime.
Ne yapmış olabilirdim ki benden uzaklaşacak?
Tam mutlu olacağız o da seviyor derken böyle davranması beni gerçekten yıkıp geçmişti.
Ellerimi yüzüme atıp avuç içlerimi göz çukurlarıma bastırdım hırsla. Geçmeyen bir uyku hali hakimdi vücuduma, eski enerjimin aksine parmağımı dahi kıpırdayacak gücü bulamıyordum kendimde.
Omzuma dolanan kolla yanımda duran aynı benim gibi çökmüş bedene baktım. Göz altları mosmor, saçı sakalı birbirine karışmış olan Erdem başını omzuma yaslamış, ağlamaklı nefesler veriyordu.
Onun da sevdiği yoktu iki haftadır.
Bir anda kaybolan Ümit ile ne olduğunu anlamayan biz, ona ulaşmak için elimizden geleni yapmış ve en sonunda aile evinde olduğunu öğrenip rahat bir nefes vermiştik. Tabi daha çok ben vermiştim o nefesi, Erdem Ümit'in ondan kaçtığını düşünerek kendini yiyip bitiriyordu çünkü.
Elimi burun kemerime atıp sıktıktan sonra yürümeye başladık tekrar. Kumral dingil iki haftadır benim yanımda olduğu için ne konuşacak halimiz ne de konumuz kalmıştı.
Görüş açımıza giren çocuklarla Erdem artık boşvermiş bir biçimde kendini çocukların arasına atıp oynamaya başlamıştı. Bense sevdiğimin penceresine göz gezdirip yine kapalı olduğunu görmemle dolan gözlerimi kırpıştarak oyuna dalmıştım.
Biraz oyun oynamış ve düşüncelerimden sıyrılmışken duyduğum sesle hevesli bir biçimde kafamı sevdiğimin penceresine doğru kaldırdım.
"Anne! Eymen abi! Gelin bakın. Buğra abi yine muhteşem bir şekilde top oynuyor, görmelisiniz!" Diye bağıran çocuğa kocaman gülümsemek istesem de tek başına pencereden sarkıyor oluşu yüreğimi ağzıma getirmişti.
Neyseki hemen arkasından annesi gelip kulağını çekerek azarladı onu. Bu hallerine hafif bir gülüş sergilerken arkalarında gördüğüm ev kuşumun bana olan heyecanlı ve şaşkın bakışlarıyla içim titremişti.
İki haftadır bu yüzü benden sakladığı için ona çok kızgındım. Bana kendini affettirmesi lazımdı ama sonra hallederdik bu konuyu, değil mi?
"Efe bak aşağı indiğinde sana bu hareketleri öğreteceğim! Hatta isterse Eymen abine de öğretirim!"
Yine lüzumsuz lüzumsuz konuşunca kendime gülmek istesem de umursamadım çünkü iki haftanın sonunda sevdiğimi görmüştüm, takmayacaktım tabiki.
Eymen'e göz kırptıktan sonra oyuna dönerek mutlulukla Efe'nin söylediği cümleye cevap verdim.
"Buğra abi ama Eymen abim evden hiç çıkmıyor ki. Nasıl öğreteceksin?"
"Biz de onun evine gideriz o zaman Efeciğim"
Bunu dememle yukarıdan bir gürültü kopmuştu ve ben korkuyla oraya bakınca Eymen'i görememiştim.
"Ay Eymen bayıldı" diye pencereden sarkan Durdu ablaya bakıp titreyen ellerimle eve doğru koşmaya başladım.
Tam evinin önüne gelince o kadar hızlı vurmuştum ki kapıya tüm mahalle inlemişti resmen.
Kapıyı açan Efe'yi omuzlarından tutarak korkmaması için yanağını öpüp hemen yerde baygın yatan sevdiğime yöneldim.
İlk temasımızın bu şekilde gerçekleşeceğini asla düşünmezdim. Aslında telaştan bunu düşünebilmem bile mucizeydi ya.
"Abla iyi mi? Neden bayıldı?" Diye ağlamaklı sesimle yatak odası olduğunu düşündüğüm küçük odaya götürdüm minik sevdiğimi.
Arkamdan gelen Durdu abla elindeki kolonyasıyla Eymen'in yüzüne, ellerine kolonya döküp onu uyandırmaya çalışıyordu bana cevap verirken.
"Heyecanlandı yavrum o yüzden" demesiyle benim yüzümden olduğunu anlayıp hemen Durdu ablanın ters tarafına oturarak ellini tutum ev kuşumun.
"Benim yüzümden yani" diye mırıldanırken huzurlu gözüken yüzü izliyordum.
"Yok kuzum neden senin yüzünden olsun, kim sevdiğini görse heyecanlanır, tabi bizimki biraz abarttı" dediğinde şokla açılmış olan gözlerimi çevirdim kolonya ile uğraşan bedene.
"Anlamadım ben Durdu abla" dememle gülümseyip yüzünü bana dönmüştü.
"Birbirinizi sevdiğiniz seksen kilometre öteden belli yavrum, hala anlamadın mı?" Diye tek kaşını kaldırdığında yüzümde oluşan gülümsemeyle sevdiğime bakmıştım.
Dudaklarını açıp kapatarak sakince uykusuna geri dönüp, reflekse elimi sıkmıştı.
"Neyse kuzum ben sizi yalnız bırakayım biraz, o çok durmaz uyanır zaten"
Kurduğu cümlelerden hemen sonra kapıyı kapatıp bizi odada yalnız bıraktı.
Az önceki korkum ve heyecanım yerini mutluluk ve huzura bırakmıştı.
Elimi aylardır dokunmak için can attığım siyah saçlara daldırdığımda sandığımdan daha yumuşak olmasıyla gülümsemiştim.
O kadar güzeldi ki bakmaya kıyamıyordu insan.
Elimi saçlarından yavaşça kızarmış olan yanaklarına indirip baş parmağımla nazikçe okşadım, bunu yapmamla hafifçe kıpırdanmış olsa da uyanmamış, hatta yüzünü avcuma yaslamıştı.
Bu hali ister istemez kıkırdamama neden olurken, eline minik bir buse kondurup geri çekildim ve öptüğüm yere başımı koyarak izlemeye başladım ev kuşumu.
Ne kadar süre bu şekilde onun o güzel yüzünü izledim bilmiyorum ama odanın kapısının açılıp Efe'nin içeri girmesiyle irkilmiştim yerimde.
"Buğra abi annem seni çağırıyor, yiyecek bir şeyler hazırlamış" Dedikten sonra cevabımı beklemeden yavaşça kapıyı tekrar kapatmıştı.
Yazık yavrum o da korkmuştu bir anda.
Son bir kez daha sevdiğimin yanağını okşayıp geri çekilerek cebimden ayırmadığım defterimden bir parça koparıp numaramı yazarak çekmecenin üstüne koydum ve son kez alını öpüp odadan çıktım.
Umarım bana cevap verirdi ve artık ikimiz de birbirimize kavuşurduk.
Bu kurguyu on on beş bölüme bitiririm diye düşünüyorum ama sandığımdan uzun sürecek galiba ^.^
Hepinize iyi okumalar çiçekler, sizi sevmek ve hatalarımı affetmenizi istemek.
Görüşürüzz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İŞÇİ / GAY
Romance(TAMAMLANDI) Bir inşaat işçisi ve evden çıkmayan bir çocuğun aşkını anlatır. *Argo, küfür ve cinsellik içerir.