3

16.5K 1.2K 333
                                    

Yaşanan olayın üstünden geçen iki haftada asla pencereden bakmamış hatta çevresinde bile gezinmemiştim.

O kadar utanıyordum ki bu durumdan, tekrar görürsem ne yapacağım hakkında gram fikrim olmuyordu, bundan dolayı da yaklaşamıyordum resmen canım pencereme.

Bilgisayarın başından gerinerek kalkıp mutfağa yöneldim. Güzel bir kahvaltı yapacaktım kendime. Benim için iyi bir oyalanma biçimiydi ve fazlasıyla acıkmıştım.

Patatesleri çıkartarak teker teker soymaya başladım. Yine fazla yapmıştım ama umrumda değildi, hem kalırsa gece acıktığımda da yerdim.

Tüm patatesleri soyduktan sonra suyun altında tertemiz yıkamış ve doğramak için büyükçe bir kaba koymuştum. Bu sırada hissettiğim şarkı eksikliğiyle elimi küçük mutfak havluma silip odaya geçerek telefonumu aldım. 

Alışkanlık edindiğimden dolayı içimden bir sayı seçmiş ve o sayıya denk gelen şarkıyı açmıştım. Bu da benim kararsızlıktan kurtulma yöntemimdi.

Tekrar işime döndükten sonra kaç şarkı geçtiğini bile farketmeden tüm yiyecekleri hazırlamış ve masama dizmiştim.

Tek başıma olsam da bu aktivite hoşuma gidiyordu. Olmayacağını bile bile sanki kalabalık bir aile ortamındaymışım gibi mutlu ediyordu beni.

Tam yerime oturacaktım ki çalan zille korkuyla yerimden fırlamış ve heyecanla atan kalbimi susturmaya çalışmıştım.

Neydi benim bu çilem?

Ellerimi yine bir titreme almışken kendimi sakinleştirmek adına derin nefesler alıyordum. Kapı zili bir kez daha çaldığında pes edip kapının önüne gelerek delikten dışarıya baktım.

Gördüğüm Durdu ablayla derin bir nefes vererek aralamıştım kapıyı.

"Nerede kaldın oğlum? İki saattir bekliyoruz burda aaa" diyerek kapıdan geçip elini tuttuğu küçük Efe'yi de sürüklemişti içeriye. Bu tatlı ikiliye kıkırdarken onlar salona geçmişlerdi bile.

"Abla mutfağa gel kahvaltı hazırladım bolca, yiyelim birlikte!" Diye bağırdığımda pıtı pıtı mutfağa doğru gelen ayak seslerini duymuştum tekrar.

"Tamam kuzum yiyelim, çay da demledin mi?"

"Demledim abla demledim"

"Tamam kuzum otur sen yorulmuşsundur şimdi, ben koyarım çayları" dediğinde itiraz etmeden kafamı sallamıştım ardından da Efe'nin elinden tutarak sandalyelesine oturtmuş ve ben de yanına yerleşmiştim.

"Çok sessizsin bugün Efe bir şey mi oldu?" Dememle dudaklarını bükerek kafasını eğmişti.

"Yok bir şey Eymen abi"

"Sus eşek sıpası, top oynamaya göndermedim diye bu tripleri hep. Buğra abisini izleyecekmiş peh peh. O ödevler yapılmadan yok sana top mop"

"Ama anne"

"Yok anne falan yok"

Atışmaya başladıklarında bu hallerine gülümsemiştim. Bu küçük tartışmaları o kadar tatlı oluyordu ki ikisine de kocaman sarılasım geliyordu.

"Buğra kim ki? Geçenki çocuk mu?" Diyerek sormuştum cümlelerden aklıma takılan ismi biraz kıvırarak.

"Şu aşağı evde oturan çocuk. İnşaatlarda çalışıyor, boya falan da yapıyormuş evlere. Çok iyi biri yavrum, o da senin gibi tek yaşıyor. Bir ara çağıralım da tanışın" demesiyle ağzıma attığım patates boğazımda kalmıştı.

"Aman yavrum dikkat et" diyerek sırtıma vurulmasıyla kendime gelmiştim.

"Anne onlar tanıştılar zaten"

Efe'ye öldürücü bakışlar atıyordum bu söyledikleri için. O ise umursamadan devam etti.

"Hatta Buğra abi gol attığı için Eymen abinin kalbi hızlı hızlı attı biliyor musun?" Diyerek geçenki gibi açmıştı kollarını.

Bu veledin ağzında da hiç laf durmuyordu.

Söylenen cümleyle bana bakan bir çift göze bakmamaya çalışarak etrafta gezdirdim gözlerimi.

"Aa duvarda bir leke varmış abla gördün mü? Onu temizleyeyim en kısa zamanda ben"

"Eymen?"

"Abla?"

"Eymen bana bak" dediğinde pes etmiş bir biçimde dönmüştüm ona.

"Eymen sonunda damadım mı olacak yoksa?" Demesiyle korkuyla gözlerim açılmış ve ellerimi sallamıştım hızlı hızlı hayır anlamında.

"Abla ne diyorsun sen?"

"Anne o zaman Buğra abi ile Eymen abi evlenecek mi?" Diyen küçük bedenin burnunu sıkarak kovaladım mutfaktan.

Yiyeceğini yemişti o cücük zaten.

"Eymen anlat bakıyım neler oluyor?"

"Abla bak cidden yok bir şey" diyerek önüme koyulan çaydan bir yudum aldım.

"Öyle olsun bakalım" diyerek imalı imalı konuşunca pes etmiş gibi puflamıştım.

"Anne! Eymen abi! Gelin bakın. Buğra abi yine muhteşem bir şekilde top oynuyor, görmelisiniz!" Diyen küçük bedenle ikimiz de korkuyla yerimizden fırlamıştık.

Küçücük çocuk pencereden sarkıyordu. Afedersiniz ama ödümüz bokumuza karışmıştı bu duruma.

"Oğlum sen salak mısın da pencereden sarkıyorsun?" Diyerek küçük bedenin kulağını çekiştiren kadına baktım. 

Bir şey olmadığına emin olmanın verdiği rahatlıkla nefes vererek onların yanına yaklaştım ve pencereden eğildim.

Eğildiğimde hemen gözüme çarpan siyah saçlarla yutkunup geri çekilmek için hamle yapsam da omuzlarımdan bastıran bir çift elle bu hayallerim suya düşmüştü.

"Efe bak aşağı indiğinde sana bu hareketleri öğreteceğim! Hatta isterse Eymen abine de öğretirim!" Diyen sesle yine kalbim gümbür gümbür olmuştu. Ben heyecanla çırpınırken o kafasını kaldırarak göz kırpmış ve oyuna tekrar dönmüştü.

Arkamdaki kadın heyecanla omuzlarımı sıkınca acıyla inledim.

"Abla bırak omzum koptu"

"Ben sizi onayladım. Düğünden sonra bir hafta yemekleriniz benden ha bir de nevresim takımınız" diyerek elini ağzına götürüp kıkırdamıştı.

"Ayıp abla ayıp"

"Buğra abi ama Eymen abim evden hiç çıkmıyor ki. Nasıl öğreteceksin?" Diye soran Efe'nin ensesine bir tane geçirmiştim.

Bu çocuğun dilinin kesilme vakti gelmişti artık.

"Biz de onun evine gideriz o zaman Efeciğim"

Bu cümleden sonra tek gördüğüm beyaz bir ışık olmuştu.

Çiçeklerim hepinizden özür dilerim boşladım bu kurguyu birazcık. Elimden geleni yapacağım ama öbür kurgular da birikince zorlandım biraz, eğer geç gelirse kızmayın bana lütfen. Hepinize sarılıyorum ben, umarım beğenmişsinizdir bölümü, hatalarım varsa da affedin beni. Görüşürüzz.

İŞÇİ / GAY Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin