*Erdem'in Ağzından*
Elim ayağıma dolanmış bir biçimde karşımdaki kahverengi kapıya bakıyordum. Heyecandan dolayı parmaklarımın arasında sıkı sıkı tuttuğum anahtarın çıkıntıları avcumu kanatacak hale getirmişti neredeyse.
Ümit'e açılmıştım sonunda, zor olsa da, reddedileceğimi bilsem de yapmıştım; açılmıştım sevdiğim adama, bağıra bağıra söylemiştim onu sevdiğimi, korkmadan tereddüt etmeden.
Ama elimde olan tek şey; hiçlikti. Onu sevdiğimi söyledikten sonra karşılık olarak yüzüme sadece gülümsemiş ve başka herhangi bir tepki vermemişti. Bundan hemen sonraki gün ise zaten ortalıktan kaybolmuştu.
Bir hafta boyunca deli danalar gibi onu aramış ve en sonunda ailesinin yanında olduğunu öğrenmiştim. Biraz daha bulamasaydım muhtemelen korkudan kalp krizi falan geçirirdim.
Şimdiyse, yani kaybolmasından yaklaşık iki hafta sonra; beni evine davet etmiş ve ondan önce girmemi istemişti sadece.
Beni korkutmasından ve sevdiğimi söyledikten sonra cevap bile vermemesinden dolayı kafasını duvarlara vura vura dövmek istesem de kıyamıyordum şerefsiz herife.
En sonunda düşüncelerimden sıyrılarak kendime gelip küçük evin kapısını aralama kararı aldım ve sıkmaktan neredeyse avcumu kanattığım anahtarı yuvasına yerleştirdim.
Kapıyı araladığımda gördüğüm salondaki bedenle şaşkınca kalakalmıştım kapının önünde.
Elinde bir buket çiçek, yüzünde o soğuk ifadesi ile uzaktan yakından alakası olmayan bir gülümsemeyle karşımda dikiliyordu sevdiğim adam.
Ben daha ne olduğunu anlayamazken yanıma adımlayıp beklemediğim bir anda dudağımı öperek beni kolumdan tutup salona çekmişti.
"Ü-ümit?" Diye soru sorar gibi konuştuğumda bana tatlı tatlı bakmış ve tekrar dudaklarıma kapanmıştı.
"Özür dilerim sevgilim" derken elinde tuttuğu buketi alıp buram buram kokan çiçeklerin kokularını çektim içime.
"Ben anlamıyorum"
Elimdeki çiçekleri kanara koyarak omzumdan tutup beni koltuğa otutturdu. Hala bir kelime dahi etmezken, alnımı öptükten sonra yatak odasına geçip bir iki dakika sonra elinde küçük bir sandıkla geri dönmüştü.
Sandığı dizlerime bırakarak kaşlarını kaldırıp aç anlamında bir işaret yaptı bana.
Onu onaylayıp titreyen ellerimle eski gibi görünen sandığı araladıktan sonra içindeki eşyaları görmemle, gözlerimden yaşların gelmesi bir olmuştu.
"B-bunlar?"
Sözümü devam ettirmeden dudaklarımdan dökülen hıçkırık sesiyle beni kendine çekip kocaman sarıldı. Saçlarıma minik minik öpücükler kondururken, eli sırtımı sıvazlıyordu sakinleştirmek adına.
"Bunlar ilk tanıştığımız zamandan beri seninle ilgili topladığım şeyler" diyerek kutunun içinden bir kalem çıkardı. Basit bir tükenmez kalemdi bu.
"İlk seninle konuştuğumuz günü hatırlıyor musun?" Kafamı sallayarak onayladım onu. "Hah işte o gün bir form doldurmam için vermiştin bu kalemi bana, sonra da geri almayı unuttun, ben de vermedim tabi" ikimiz de gülerken elini tekrar sandığa daldırdı ve içinden küçük metal bir küpe çıkardı.
"Bunu da ilk doğum günümü kutladığımızda vermiştin" dediğinde dudaklarımı bir gülümseme kaplamıştı. Tekrar elini daldırdı ve bu sefer de bir mektup çıkardı. "Birbirimizde telefon numaralarımız olmasına rağmen sırf muziplik olsun diye memlekete gönderdiğin mektup" dediğinde ikimiz de kahkaha atmıştık.
Yapardım öyle tatlı hareketler.
Sonra ise hiç anımsayamadığım siyah küçük bir kutu çıkardı derin sandığın içinden.
Ardından omuzlarımdan tutarak beni yan döndürüp yüzüne bakmamı sağladı ve dudaklarındaki gülümsemeyle elinde duran siyah küçük kutuyu araladı.
"Ve ben seni ilk gördüğüm andan beri seviyorum Erdem"
Ellerinde tuttuğu zarif iki gümüş yüzüğe, bir de o güzel gülümsemenin kaplandığı yüze bakıyordum şaşkın şaşkın.
"Uzun süredir birbirimizi sevsek de bir türlü beceremedik konuşmayı, bu kadar sustuktan sonra konuşmak istiyorum artık ben" gözlerinin içine bakarken o da bana bakmış ve duymayı yüzük çıkana kadar hayal bile edemeyeceğim cümleyi söylemişti içtenlikle.
"Benimle hayatını birleştirir misin sevgilim?"
Sorduğu soruya cevap veremeden ağlamaya başlamıştım hüngür hüngür. Bu halime tatlı tatlı gülümserken, yanlış anlamasını istemediğim için elimi uzatıp yüzüğü parmağıma geçirmesini bekledim.
Seri bir hareketle geçirdikten sonra aynısını onun parmağına da uygulamış ve birbirimize sıkı sıkı sarılmıştık.
Uzun bir süre konuşmadan sadece birbirimize sarılarak dursak da kendimize geldiğimizde elimi sırtına atıp yumruklamıştım.
"İki hafta boyunca niye süründürdün beni peki dangalak?" Dememle kocaman bir kahkaha patlatmıştı.
"Dangalak yesin seni" dedikten sonra dikleşip yüzüne bakmamı sağladı.
"Şey aileme açıkladım, bir de bu yüzük işini falan hallettim"
"Lan bunları benimle birlikteyken yapamadın mı dingil herif?" Dememle şaşırmıştı bir an andaval. Biliyordum o anın sıcağıyla düşünememişti bunları, yine de beni yalnız bırakmasının acısını çıkarmam lazımdı.
"Ben salağım" dediğinde kafamı sallayarak onayladım onu.
"Ama benim salağımsın" dedikten hemen sonra dudaklarına yapışarak öpmeye başlamıştım.
Sonunda bizim de sonumuz güzel bitmişti ha?
Bunları da yazdığıma göre kaos vaktii sjxjakc.
Bir de bebişlerim Laplace'ın Şeytanı diye bir kurgu paylaştım çok hevesliyim ona bir baksanız bence güzel olur ^.^
Hepinizi seviyorum, hatalarım varsa affedin, öptüm, görüşürüzz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İŞÇİ / GAY
Romance(TAMAMLANDI) Bir inşaat işçisi ve evden çıkmayan bir çocuğun aşkını anlatır. *Argo, küfür ve cinsellik içerir.