23

436 43 30
                                    

Evet, evet şuan yapıyordum bunu. Evet, kıskançlığıma/anneme yenik düşüp partiden içeriye giriyordum. Ben odamdan saatlerce çıkayıp yorgan altında uyumaya çalışırken içeriye annem girmiş benimle konuşmaya çalışmıştı.

Aylarca, yıllarca içimde tuttuğum her şeyi ona söylemiştim. Oda bana teselli vermeye çalışmıştı.

"Eğer aptal gibi babana yapışmasaydım, ne şuan sen olurdun nede kardeşini bekliyor olurduk."

Demişti. Annem dediğine göre hiç bir erkek için kendinden vazgeçmezdi. Hiç bir erkeği de hayatının merkezine taşımazdı. Babam hariç. İlk defa annem bir erkeği hayatının merkezine koymuş ve gerisini düşünmemişti. Ne olacağını umursamamıştı da.

"Eğer gurur yüzünden aşkı kaybedersen ileri de daha da üzüleceksin."

Bana bunları söylemişti. Eğer şimdi kaybedersem her şeyin geç olacağını söylemişti.

"Mark'a ne yaptın bilmiyorum ama küçük iğrenç anılarını anlatıyorken bile dünyanın en iyi şeyini yapmışsın gibi izledi seni."

Annem ve babam Mark'ın bana olan aşkından bahsetmeye başlamışlardı. Evet, babamda sohbetimize katılmıştı.

"Belki aşkınız sonsuz olmayacak ama yine de keşke diyeceğine yap bitsin."

Babam da böyle demişti ve annem ve ben kombin hazırlamıştık.

Evde duran, öylesine alıp asla giymediğim transparan tşörtü giymiş aksesuarlarını takarak siyahta pantalon giymiştim. Üstüme de üşümeyeyim diye bir cekette almıştım. Saçlarımı dağınık bir şekilde bırakmıştık ve annemin bir kaç dokunuşlada şuan partiye gelmiştim. Annemin dediği gibi Mark'ı bırakmayacaktım.

Ceketimi içeriye girer girmez bir koltuğa bıraktığımda, evin içinde bir yanda oyun oynayan, içen veya bir çok ağzıma almak istemediğim şeyler yapan çiftleri göz ucuyla izliyordum. Bildiğim kadarıyla Mark gelmişti ama ortalıklarla gözükmediğinden o kızla istemediğim pozisyonlarda bulabileceğimden harekette etmemiştim. Bu arada kızı tanımıyordum Mark'la yaşıt benden de bir yaş büyüktü. Adını öğrenme zahmetine bile girmemiştim. Zaten bırakın öğrenmeyi yüzünü hatırlayınca bile kusasım geliyordu. Ama güzel kızdı yalan yoktu, yani sadece düz olsaydım belki onunla çıkardım da.

Mark'ı aradığımı çok belli etmemeye çalışarak sağda solda dolaşırken bir anda ayağımın takılmasıyla kendimi Mark'a yapışık bulmuştum. Partide ararken bir duvar arasında bulmuştum çocuğu.

"Beni mi arıyordun yoksa?"

Tıpkı bir önceki partideki gibi beni duvarla arasına almıştı. O zaman beni Jaem sanmıştı ama her neyse.

"Tıpkı böyle olmuştu. Ayağına takılmamı sağlayıp üzerine düşürmüştün. Bende sana uygulamak istedim."

Bir şey demek istiyorum, sarhoş Mark aşırı güzeldi.

"Beni dinle."

Tüm odağını bana toplaması için yüzünü ellerimin arasına almış gözlerine bakmıştım.

"Buraya geldim çünkü başka biriyle olacak olman beni yok yere sinirlendirdi. Buraya geldim çünkü o kızın en başında zaten kime ait olduğunu bilmesini istedim. Buraya geldim çünkü itiraf etmek istiyorum. Mark, ben seni çok seviyorum."

Yüzünü ellerim arasından çıkarmış elindeki bardağı da masaya bırakmıştı.

"Donghyuck, ben.."

Kalkıp eskisi gibi hissetmiyorum derse ne yapardım bilmiyorum. Galiba tüm dünyam yıkılabilirdi. Çünkü 10 saniye de aşık olup 10 saniye de de soğuyabilirdi insan.

"Senden hoşlanıyorum ama seninle çıkmak istemiyorum."

Yüzüm bir anda düşmüş, gözlerim dolmuştu ama karşısında ağlamama sözü vermiştim hemen kendime.

"Peki, öyleyse partiye katılayım."

Sesim titremişti ama müzikten pek fazla duyacağını sanmadığım için çokta beklemeden gitmek istemiştim.

Ama gidememiştim de, Mark önüme geçip sımsıkı sarılmıştı ve kulağımın dibinde kahkaha atmıştı.

"Nasıl da hemen inandın!"

Onu kendimden uzaklaştırıp omzuna vurmuştum.

"Salak mısın sen? Zaten buraya ya olmazsa düşünceleriyle gelmiştim!"

Evet, kaşlarım çatık yarı dolu gözlerimle Mark'ı azarlıyordum. O da annesini sinirlendirdiği için kıkırdayan sırıtan çocuktu.

"Bende seni çok seviyorum Donghyuck hemde gerçekten çok çok!"

Hani bi çocuğun yanaklarını sıkarak doyamadığınız için defalarca öperdiniz ya, işte Mark partinin ortasında defalarca yanaklarımı sıkarak dudaklarımı öpüp durmuş sonunda bende uzaklaşmasına izin vermeyerek uzunca öpmüştüm. Sonra da ani gelen utanmayla da elinden tutup parti alanından çıkarmıştım ikimizi.

Şu an el ele deli aşıklar gibi birbirimize bakarak gülümsüyor ve yürüyorduk. Televizyonda görsem kusarak kapatacağım sahneydi bu sahne.

"O günü hatırlıyordun neden bilmezden geldin ki?"

"Geçenlerde hatırladım, seni düşünürken aklıma geldi."

Elini elimden ayırmadan etrafımdan dolaştırmış kolunu omzuma atmıştı.

"Neden yapmıştın bunu? Beni öptün, sonra mesaj atıp sen beni öptün dedin. Ben her yerde seni arıyordum. Gerçekten buluşmalara gelir miydin ki?"

"Mark, saatlerce seni beklemiştim! Ayrıca annemin taktiğiydi bu. Sende oltaya atlarsın sandım ama pek oralı olmamıştın."

"Eh, her oltaya düşseydim sıra sana gelmezdi."

Gözlerimi devirip dil çıkarmıştım. Hatta kavga da başlatacaktım ama bir anda yağmur yağmasıyla sırf telefonum ıslanmasın diye koşturmuştum. Babama aldırabilmek için saatlerce yalvarmıştım. Tabii ki telefon benim için önemliydi.

"Donghyuck dur bi'."

Mark'ın durdurup yağmurun altında öpmesiyle demiştim ki, siktir 20 sene daha babama telefon alması için yalvarabilirdim.

Eve geldiğimizde telefonum için bir nebze üzülürken annem ve babama haber etmek için Mark'ın telefonunu almıştım. Tabii ki azıcık karıştırmıştım ama bu önemli değildi. Annem ve babama kısa bir mesaj atmıştım.

"Sen bunu alsana."

Elindeki yeni telefon kutusunu bana uzatmış suratına bön bön baktığımdaysa devam etmişti.

"Kendime aldığım telefon ama ailem hediye için yenisini aldığım gibi satmaya kıyamadım."

"Daha sonra telefonumu yaptırırım ben."

Telefonu geri masaya bırakmış getirdiği havluyla saçımı kurulamıştım.

"Tamam yarın kurarsın telefonunu."

Evet, beni dinlememişti. Ben saçlarımı kurularken oda karşıma geçmiş elleri ıslak pantolonunun cebinde beni izlemişti.

"Eğer beni öpersen odama kadar sana eşlik edebilirim."

Tüh ya tam da istediğiniz yerde kestim .d
Hayal gücünüz artık, ben karışmıyorum beni ikna da edemezsinz.


on gün etkisi, markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin