28

350 35 19
                                    

---
bol bol yorum istiyorum:)

"Donghyuck, üşüyorum. Çek şunu."

Alnına koyduğum ıslak bezi ittirip düşürürken sinirle solumuş bu sefer suyunu sıkmadan başına bırakmıştım.

"Soğukta oturmasaydın sende!"

Gece Mark'ın öksürük ve kusmalarıyla uyandığımda Renjun'ı aramış nöbetçi eczaneden ilaç almasını söylemiştim. Renjun'ı beklerken annemin geçende yaptığı çorbayı ısıtmış, vücut ısısı düşsün diye de Mark'ın yüzüne koltuk altına ıslattığım bezlerden yerleştirmiştim. Hastaneye götürseydin dediğinizi biliyorum ama beyefendi kabul etmemişti.

Çalan zille ayaklanmış kapıyı açarak Renjun'a gülümsemiştim.

"Teşekkür ederim."

"Ne demek, bir şeye ihtiyacın olursa yine ara."

İkimizde birbirimize gülümsediğimide hemen kapıyı kapatmış Mark'ın yanına gitmiştim.

"Mark sarıl bana, seni tutup oturtacağım şimdi."

Kollarımı Mark'ın beline dolamış onu oturtmak için doğrultmaya çalışırken Mark'ın fazla ateşten yüzümü avuçlarım yanaklarımı öpmesine katlanmak zorunda kalmıştım. Bir kaç dakika cebbelleşmeden sonra onu düzgünce oturmuş, mutfağa gidip çorbayı kaseye koyduktan sonra da geri dönmüştüm. Kaşıktaki sıcak çorbayı hafifçe üfleyip Mark'a uzatmış, Mark'ın içip bağırmasıyla da panikleyio suyu uzatmıştım.

Neyse ki, kısa süre içerisinde Mark'a çorbayı düzgünce içirebilmiştim.

"Bana aşıksın."

Mark kıkırdıyor sonra her ağzına bir kaşık çorba sıkıştırmadan önce cümlesini tamamlamaya çalışıyordu.

"Benim bir şey yapmadığımı biliyorsun ama aptal gururuna yediremiyorsun."

Kafasını omzuma koymuş konuşmaya devam etmişti.

"Kandırılmış olmanın hissi seni korkutuyor, aldatılmaktan korkuyorsun. Aşkın aptal bir saflık olduğunu düşünüyorsun ama asıl aptal olan senin gururun."

Bir ağrı kesici ve bir ateş düşürücüyü ayırıp Mark'ın eline vermiş, içmesi için de suyu uzatmıştım.

"İç ve uyu hadi."

Konuyu değiştirmeye çalışıp ilacı eline bırakmıştım. Ben bırakır bırakmaz elindeki ilaçları fırlatmış uzanarak dudaklarımı öpmüştü. Bense sadece saniyelerce beklemiş, ne ittirmiş ne de karşılık vermiştim.

"Ben senin için buradayım, Jaem'e gülümsemedim bile. Kafede konuştuk zaten. Nasıl odadaydım bilmiyorum ama hiç bir şey olmadı. Gerçekten, sana bunu ispatlarım da. Tamam hatalıyım, oraya giderken bilmen gerekiyordu. Ama bak, hiç bir şey olmadı gerçekten. Lütfen inan bana, lütfen."

Kollarımı Mark'a sarmış kafamı omzuna yaslamıştım.

"Bu sefer sana inanıyorum, ama bundan sonra her şeyi söyleyeceksin. Tamam mı?"

Mark'ın ateşi olduğunu anladığım gibi ateşi düşmesi için tşörtünü çıkarmıştım ve şimdi sarılırken burnumu çıplak omzuna sürtüyordum. Mark'ın parfüm olmadan kendine has kokusu bambaşkaydı.

"Mark, ateşin düşmüş."

Bi anda Mark'ın ateşinin düşmesi beni biraz şaşırtsa da pek umursamamıştım.

"Sana bir şey itiraf edeceğim."

Kıkırdayarak benden uzaklamış elleri omzumdayken konuşmuştu.

"Tebeşir suyu içtim, ateşimin çıkması için."

Gözlerimi devirmiş sahiden mi? Diyerek Mark'a bakmıştım. Oda yaramazlık yapan küçük erkek çocuğu gibi gülümsemeye devam etmişti.

"Sana bir şey olacak diye ödüm bokuma karıştı. Kendime çorba ısıtmıyorken gecenin bu saati corba ısıttım senin için."

Vücudunun bazı yerlerine hafif hafif vurmuş, yine de sert olmamış canını yakamamıştım.

"Donghyuck."

Kafası koltuğa dayalı beni izliyordu gülümseyerek.

"Efendim?"

Demiştim. Onun aksine sert durmaya çalışıyordum ama ona baktıkça ağzım gülümsemek için geriliyordu.

"Bana deli gibi aşıksın, sana deli gibi aşığım. Ve her ne olursa olsun birbirimize olan sevgimiz asla son bulmasın diye her geçen gün seni daha çok sevip daha çok sarılacağım sana, söz veriyorum bebeğim."

Uzanıp yine minik bir öpücük kondurmuştu dudağıma sonra da gülümsemiş ve beni kendine çekmişti. O gece oturmaktan
bile nefret ettiğim koltukta sırtım koltuğa dayalı göğsümde Mark'la mışıl mışıl uyumuştum.

Sabah saat 12 gibi zilin çalmasıyla Mark ve bende oflayarak uyandığımızda Mark hemen açıp kapıyı geleceğini söylemeden önce dudağıma buse bırakmış sonra da kapıyı açmaya gitmişti. Bende kalan dağınıklıkları toplayıp oturma odasına geri dönmemle Jeno'yu görmüş soru sorar gibi Mark'a bakmıştım.

"Bize bir şeyler anlatacakmış."

Salonda tekli koltuğa Jeno otururken dün uyuduğumuz koltuğa biz oturmuştuk. Mark genelde yapışık oturmayı sevmezdi ama sanırım Jeno yüzünden dibimden ayrılmıyordu.

"Konuşacak mısın artık?"

"Pekala, Jaem bir şeyler planlıyor. Seni üzmek için-"

Cümlesi tamamlanmadan Mark araya girmiş bir gerginlik çıkarmıştı.

"Sevgilimin üzülüp üzülmeyeceği seni neden ilgilendiriyor?"

"Mark, sakin olur musun? Devam et, Jeno."

"Diyeceğim şu ki, planı sizi ayırma-"

"Biz ayrılmayacağız."

"Mark!"

"Her neyse, iki gün önce yaptığı şeyde sizi ayırmaktı. Önce aranıza bir soğukluk sokma peşindeydi ve biraz olsun başardı. Şimdi de Donghyuck'un sizi basması için seni kumsaldaki evinize beklediğini söyleyecek. Yani büyük bir plan yapıyor."

"Neden bize söylüyorsun, sevgilime yaranmak için mi?"

"Sen salak mısın?"

İkisi arasında çıkan gerilim onları ayağa kaldırdığında aralarına girip ikisini de oturmuştum.

"Her şeyimi kaybettim. Sahte olan her şeyi Mark. Sana kötülük yapsam bile sen her zaman yanımdaydın, tüm sorunlarıma yardımcı olmuştun ama ben aptal bencil bir çocuk gibi elindekileri almak istemiştim. Sonunda da seni en yakın arkadaşımı kaybettim. Bir çok kötülük yaptım sana, belki telafi etmez ama mutlu olmanı istiyorum. Bunun için anlatıyorum her şeyi."

yayımdan kaldırdığım markhyuck ficimi
tekrar yükledim düzenleyerek bakmanızı
öneririm çünkü orada olacağım bundan sonra

üzülerek söylüyorum ki diğer bölüm final :"(

on gün etkisi, markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin