PARMAKSIZ & On Dokuz

145 8 0
                                    

Teneffüs zili çaldığında son derse girmemize son on dakika olduğunu fark ettim. Öğretmen sınıftan çıktığında susadığımı fark ettim. Cüzdanımdan para alıp koridora çıktığım anda Songül'ün bana doğru aceleyle koşuşunu gördüm. Soluklanmak için bile beklemeden lafa direk bodoslama daldı.

"Ş- Şeyma" Soluklanmak için durdu. "Şeyma az önce alt katta bayıldı. Tüm öğretmenler başında, ambulans çağırdılar." Kaşlarım hayretle kalktı. "Şaka yapıyorsun?" Başını iki yana salladığında içimde bir endişe oluştu. O da büyük ihtimal diğerlerine duyurmak için bizim sınıfa koşarak gitti. İlk başta hızlı adımlarla ilerlesem de merdivenleri bitirdiğimde resmen koşmaya başladım.

Büyük bir kalabalık vardı, hepsi çember gibi etrafına dolaşmışlardı. Kalabalığı sıyırarak en önlere geçtim. Şeyma'nın gözlerini hafifçe kırptığını gördüğümde ona seslendim. "Şeyma!"

Bakışları bana döndüğünde yanına yaklaşıp önünde çöktüm. O an müdürün elinde olan kolonyayı alıp hafif elime döktüm.

Onun yanaklarına boynuna sürmeye başladığı. Bir anda yanıma biri çöktüğünde kafamı kaldırıp baktım.

Yekta ile göz göze geldiğimizde onun gözlerinde benimkinden daha büyük bir endişe gördüm. Önce önüne dönüp birkaç saniye Şeyma'ya baktı. Arkasını dönüp öğretmenlere döndü.

"Ambulans nerede?" Bir anda bağırmasıyla hafif irkilsem bile sorduğu soru benim de içimde merak uyandırdı.

"Aradık ama büyük bir zincirleme kaza olmuş, çoğu hastanedekiler ora-"

"Siz niye götürmeden boş boş etrafa bakıyorsunuz o zaman!?" Ağzının içinden bir küfür mırıldanıp Şeyma'yı kucağına aldı. Bende onunla birlikte arkasından koşmaya başladım.

Öğretmenler öğrenci topluluğunu dağıtırken, müdür ve arkasındaki iki öğretmen ile beraber Yekta'nın arabasına ilerliyorduk.

"Yekta bende geleceğim." Yekta babasına bir bakış attı. "Ne işin var baba? Okulda dur." Adam düşünceli bir şekilde hafif kırışık olan alnını sıvazladı.

"Öğretmenlerden birini göndereyim?"

"Ben giderim" diye öne atıldım. Müdüre çevirdim bakışlarımı. "Sorun olmazsa eğer ben gitmeyi çok isterim." Yekta gözüyle cebini gösterdi.

"Anahtarla kapıları aç, arkaya bin. Şeyma'yı yanına koyacağım." Kabul etmez sanmıştım oysaki ben...

Müdüre baktığımda başını salladı. Üzgün görünüyordu gerçekten.

Arkaya bindiğimde Şeyma kafasını dizime koydu. İlk başta çekinsem bile sonradan bundan vazgeçtim.

"Nasıl oldu?" Dudağımı bilmiyorum dercesine hafifçe büktüm. "Bilmem ki. Songül gelip bana Şeyma bayıldı deyince direk gittim" Bakışlarımı aşağı indirip Şeyma'ya baktım.

"Şeyma," diye seslendim. Kaşları hafif çatıldı. Bilinci açık gibiydi, sanırım fenalaşmıştı birden.

Hastanenin önüne geldiğimizde Yekta park edip arabadan indi. Kapıyı açıp Şeyma'yı kucağına aldı. Kapıyı kapattığında elinden anahtarı alıp tuşa basıp kilitledim kapıyı. Anahtarı giderken uzattığımda kısa bir bakış attı.

"Sende kalsın." Başımı salladım sadece. İçeri girdiğimizde Şeyma'yı bir odaya aldılar. Bende o sırada telefonumu çıkarıp babamı aradım. Fakat tuzun bir süre çaldıktan sonra açılmayacağını bilip kapattım. Birkaç saniye –üvey- annemi arasam mı diye düşünsem de benim gelmediğimi görürlerse endişeye kapılacaklarını biliyordum. Bacağımı gergince hafif hafif sallamaya başladım.

"Feride?"

"Şey, anne ben gelemeyeceğim. Bir arkadaşımın yanında, hastanedeyim."

"Arkadaş? Arkadaşın olduğunu bilmiyordum Feride."

"Kenan Beyin kızı anne, Şeyma var ya hani." Telefonun ucundan anladığını belirtircesine mırıltılar duydum

"En geç bir saate evdesin Feride."

"Tamam, görüşürüz" Telefonu kapatıp nefesimi sakince verdim. Çantama koymak için sağıma döndüğümde birkaç metre ilerimdeki duvara yaslanmış, direkt bana baktığını gördüm.

Yutkunup direk telefonumu çantama koydum. "Ne dediler?"

Elimle saçımı düzelttim önemsemeden. "Bir saat müddet verdi." Kaşları hafif çatıldı. "Annen mi?"

Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı salladım.

Evet, annem.

Ama üvey olanından.

Benim oturduğum, odanın karşısında olan mavi deri koltuklara doğru yaklaşıp hemen yanımdakine oturdu.

O karşısında ki duvara bakarken gözlerim onun yüzünde dalar gibi oldu. Bir anda bana başını çevirdiğinde yutkunup ellerime baktım.

Gözlerini bu kadar yakından görmek çok garipti.

"Feride, teşekkür ederim." Gülümseyip başımı salladım. "Rica ederim, insanlık vazifesi."

"Şeyma'nın sana olan tutumunu biliyorum. Buna rağmen buraya gelmen..."

"Ben buraya Şeyma için gelmekten çok iyi niyetimden geldim Yekta." Bir şey demedi. Hemşire çıktı odadan.

"Neyi var?"

"Şeyma açlıktan dolayı bitkin düşmüş. Şimdi serum verdik, uyandıktan sonra kantinden yemek getirseniz kuvvet gelir. Taburcu edileceği sırada reçete yazılacak. İyi günler."

Hemşire gittiğinde kaşlarını çattı. "Geri zekalı, ona kaç defa diyete girme sürekli demiştim."

Elimi koluna koydum moral vermek için fakat bakışları kolundaki sağ elime düştüğünde hızla geri çektim.

"Geçti gitti Yekta, ona kızma. Bir daha öyle yapacağını sanmam"

"Neyse, bahçeye çıkalım mı?" Başımı salladım, içeride bunalmıştım. Ayağı kalkıp asansöre doğru ilerledik. Asansöre bindiğimizde bizim haricimizde bir tane ellilerinde görünen bir amca vardı. Bana döndüğünde aynı zamanda Yekta'nın da bakışlarının üzerimde olduğunu fark ettim.

"Kaça gidiyorsun kızım?" Yekta'nın bakışlarının hala üzerimde olmasının verdiği gerginlikle hızla cevap verdim.

"Lise son sınıfım amca." Amca kaşlarını çattığında Yekta dudaklarını birbirine bastırmış, gülmemek için direniyor gibiydi.

Fakat daha sonra tam asansör düğmelerinin önünde durduğumu ve düğmeye basmadığımı anladım. Büyük bir utançla geri çekilip zemin katın tuşuna bastım. Amca da tuşa bastığında utançla yüzümü buruşturdum. Sonunda indiğimizde utançla elimi alnıma vurdum.

Yekta dayanamayıp güldüğünde bende gülmeye başladım.

"Bakma öyle Yekta! Nereden bileyim adam bana kaçıncı kata gireceğimi soruyor." Yekta daha çok gülmeye başladığında kıkırdadım.

Kantine doğru yaklaştığımda bana döndü. "Ne istersin?"

"Su" Okulda son teneffüs su almaya gidecektim aslında ama sonra Şeyma'nın bayıldığını öğrenince alamamıştım. Dilim damağım kurumuştu.

İki tane su, bir kahveyle bir tane soğuk içecek istediğinde soğuk içeceği bana alması için içimden yalvardım.

Parasını ödeyip bahçeye doğru ilerlerken bir tane suyla soğuk içeceği bana uzattı. İkisini sol elimle tutarken sağ elimle saçımı düzelttim. "Var ya tam nokta atışı attın. Sıcak içecek hiç sevmem normalde." Gülümseyip bir bankı işaret etti gözleri bendeyken.

"Şuraya oturalım mı, güneş görmüyor."

"Olu-" Cümlemi kesen hastane bahçesinde gördüğüm kadındı. Bir adamın omzunu tutup onu hastaneye doğru ilerlettiği, kendisi de şişkin karnını ağlayarak tutan bir kadın...

PARMAKSIZ -Texting- (FİNAL)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin