PARMAKSIZ & Otuz

111 10 2
                                    

Bugün onu tüm benliğiyle tanıdıktan sonraki günün gün doğumu. Belki de hala tanıyamadığım bir günün gün doğumu, kim bilir.

Gözlerimi tavana diktim ve sanki tavan bana bir şeyler anlatacakmış gibi yarım saattir bakışıyorum. Her zaman ama her zaman kitaplarda olur ya da filmlerde karakterin boş boş bir yerlere bakıp dalmasını o kadar saçma bulup kınamıştım ki sanırım başıma geliyordu.

Hem bir şeyi kınarsak başımıza gelmeden ölmeyeceğimiz önceden söylenmiş, neden ben önceden duyduğumda bu lafa kulak asmamıştım ki?

Okul için çalan alarmıma elimi atıp kapattıktan sonra tamamen kapattım. Okul mokul yoktu artık, yok!

Ana ekrana döndüğümde elim onunla mesajlaşmalarımızın üzerine gitti. Boğazımda bir yanma oluşurken yaklaşık yarım saat boyunca mesajlarımızı hem ağlayıp hem gülerek okuyordum.

Üzgünüm Yekta.

Çok özür dilerim.

Ayağı kalkıp bir süre odamın içerisinde volta attım resmen. Aklımda cesaretimin ve vicdanımın sınırını ölçüyordum. Cesaretimin sınırları vicdanıma uzanıyordu, sınırları yıkmalıydım.

Vicdanım engel olmayacak, diye geçirdim içimden. Olmamalıydı da.

Mutfağa gidip biraz atıştırdım. En son bir bardak suyu kafama diktim. Dolabı açıp birkaç saniye onun dün bana verdiği soğuk içecek ile bakıştım.

Bu soğuk içeceği dolapta saklayabiliyordum, bilekliği de öyle. Peki sevgilerimi, aşklarımı kalbimde saklayabilecek miydim? Asıl soru taşıyabilecek miydim diye de düzeltilebilir.

Hiç düşünmemeye çalışarak yüreğimde ki yangını söndürmesini ister gibi kapağını açıp kafaya diktim. Ardından ise çöpe attım.

Onunda sevgisini sömürdükten sonra atacaktım, fakat çöpe değil bu sefer. Kalbimin derinliklerine.

İçeri gidip onun profiline girdim. Uzun bir süre fotoğraflarında gezinirken son attığı gönderi yüzümde acı dolu bir gülümseme uyandırdı.

Arkadaki tek güzel sensin.

Tekrardan birkaç damla ağlamak ister gibi gözümden düştü. Şu birkaç ay içinde ona nasıl aşık olmuştum ben, kalbimin bana çok borcu vardı, çok.

Dayanamaz bir şekilde elimi telefona tekrardan götürüp bu sefer farklı bir şey yapıp Şeyma'ya mesaj attım.

Siz: Şeyma, uyuyor musun?

Yaklaşık bir dakika sonra mesaj geldi

Şeym: Bildirim sesine kadar...evet. Fakat şimdi hayır.

Şeym: Bir sorun mu var?

Siz: On beş dakika sonra kapıyı aç

Ardından gelen bildirimlere rağmen dolabımdan beyaz düz bir tişört ile altına dizlerimde biten çiçekli kırmızı bir etek giydim. Ve ilk kez bir değişiklik yapıp babamın bana doğum günümde aldığı beyaz deri eldiveni taktım. Gerekli eşyaları alıp sessizce evden çıktım. Kulaklığımı da kulağıma takıp yol boyunca aynı şarkıyı dinledim durdum.

Onların evinin önünde durduğumda Şeyma'nın kapıda uyku dolu gözlerle bana baktığını gördüm. Benim gözlerim ise onunkinin aksine yaşlarla doluydu.

"Feride" dedi gözlerini büyütürken. Kapının önüne geldiğimde ona sarıldım. "Şeyma, çok dardayım." Gözyaşlarım sanki bir omuz bulmayı bekliyor gibi daha çok aktı bu sefer.

PARMAKSIZ -Texting- (FİNAL)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin