PARMAKSIZ & Otuz Üç

87 3 0
                                    


Medya: Feride

**

Gözyaşlarımı sildiğim sırada gelen mesajla masadan kalıp koşarak yatak üzerindeki telefonu aldım. Yekta'nın aradığını görünce açmamak için telefonu eski yerine bıraktım.

Düğün akşamı biraz trip atsa bile diğer gün yine eski haline dönmüştü. Günlerdir sürekli bana motivasyon vermeye çalışıyordu. Hatta bugün kafamı dağıtmam için buluşmamızı önermişti fakat reddetmiştim. Çalışmam gereken son bir tekrar vardı. Fakat kafam hiçbir türlü algılamıyordu. Sürekli aklıma geçmişin bir parçası geliyordu, dayanamıyordum artık.

Hatırladıklarımı bile unutur gibi oluyordum. Aslında şu an tam olarak onunla konuşsam biraz daha kafamı toplayabileceğime emindim.

Telefon bir daha çalınca bu sefer sessize almadan direkt reddettim. Daha sonra tekrar kafamı dizlerime gömüp hıçkırarak ağlamaya devam ettim. Annemler evde yoktu, bir düğüne gitmişlerdi.

Kapı çalınca içimi çekip kafamı kaldırdım hızla. Hızla gidip yüzüme su çarptım. Annemler beni bu halde görmemelilerdi.

Kapıya giderken boy aynasından son kez kendime baktım. Bağlamaya çalışıp açılan saçım ve mavi, üzerinde okyanus dalgaları olan pijama vardı. Uyandığımda hiçbir şekilde bakım göstermemiştim kendime. Sadece yüzümü yıkamıştım

Kapının kulpunu indirirken aynı anda esniyordum. Yekta'yı görmemle ağzımı hızla kapatıp saçımı kaşıdım. Kapıyı aynı hızla kapatıp odama koştum.

Dolabımı açıp hızla bebek mavisi bir sweat ile altıma beyaz, bileği lastikli bir eşofman giydim. Saçımı açıp tarak iki yana taradıktan sonra bir tutamını sola attım. Elime eldivenimi geçirecektim fakat bulamayınca sinirle çığlık attım.

Tüm evi on saniye içinde hızla turlasam bile bulamadım. Elimi sweatimin cebine koyup sıkıca kumaşına tutundum. Hiç kimsenin karşısına böyle çıkmamıştım ki ben.

Kapıyı tüm cesaretimle aralayıp kafamı birde sağ elimi çıkardım dışarı. "Yekta?" Hafifçe gülümseyip söylediklerim ile kaşları çatık bir şekilde bana baktı. Ardından hiçbir izin almadan direk içeri girdi. Direk kapının arkasına girip elimi daha çok sıktım.

"Ne yapıyorsun?" Her ne kadar kızgın olsam bile sesim ağlar gibi titrek çıkmasıyla gözleri beni buldu. "Asıl sen niye ağladın?" Kapıyı kapatmasıyla gözlerimi yutkunup sımsıkı kapattım. Duvara yapışmış bir şekilde duruyordum, ellerimin ve bacaklarımın hafifçe titrediğini fark edince nefes alıp vermeye başladım.

Yekta bu hallerimi görünce daha yeni fark ettiğim elinde ki poşetleri bırakıp bana doğru hızla geldi. "Feride!" Gözlerimden tekrardan yaşlar düşmeye başladı, belki bazı olayları çok abartıyordum. Belki de bazı yaşıtlarım gibi kaygısız yaşamalıydım. Belki de umursamamalıydım.

Beni kolumdan kaldırdı. "Odan neresi?" Bir cevap vermeden onu odama götürdüm. Beni yatağıma oturtup önümde dizlerinin üzerine çöküp sağ elimi iki eliyle tuttu.

"Anlat, ne oldu Feride?" Sesindeki şefkat dilimi çözmek için bir sebep olsa bile öncesine birkaç saniye kafamı eğip omzuna koydum. Bir süre öyle kaldıktan sonra bana komodinin üzerindeki suyu uzattı.

"Biliyorsun, yarın sınavım var." Diyerek giriş yaptım. "Bir yıl boyunca her şeyden kıstım, gerek ailemle oturup sohbet etmek olsun, gerek bir alışverişe çıkmak olsun. Hatta çoğu zaman babamın yemek için verdiği harçlığı kullanmayıp kitap aldım. Ne için, okumak!" Alaylı bir gülüşümün ardından içimi çektim. "Gireceğim sınav için bile babam paramı yatırdı. Düşünsene sınavda istediğim yeri tutturamasan nasıl karşısında çekineceğimi..."

"Feride baban bunu sorun yapmaz ki..."

"Biliyorum, yapmaz. Peki birde benim içimde olanları düşünsene. Bir yandan ülkenin her bir yanında olan doğal afetler, insanların ölmesi. Ya da ne biliyim, artık bir defter bile alamamamız. Bunları düşünerek ders yapmak ağır geliyor. Birde bunun sonunda iyi bir puan tutturup sağlam bir mesleğe adıma atmazsam emeklerimin boşa gitmesi var." Kafamı kaldırıp gözüne baktım.

"Ağır geliyor Yekta, zoruma gidiyor." Bir anda bana sarılmasıyla yataktan inip bende ona sarıldım. Beni anlıyor muydu bilmiyorum ama acıma eşlik ettiğini biliyordum.

"Sana bir teselli veremem Feride, fakat gözlerini sil çünkü karşındaki adamı üzüyorsun." Gülüp gözlerimi sildim. Gözleri cebimde olan sol elime düştü. "Eldiven...takmadın mı?" Tedirgince biraz geri gittim. "Bulamadım." Kafasını kaldırıp şefkatle gözüme baktı. "Feride, sana zorla bir şey yaptıracak değilim. Elini istediğin zaman istediğin şekilde gösterebilirsin." Başımı salladım hızlıca.

"Yekta?" Başını iki yana salladı. "Sen neden küpe takmıyorsun?"

"O nereden çıktı?" Hafifçe omuz silktim. "Delik açtırmana rağmen takmaman ilgimi çekti de."

"Bir nedeni yok. 15 16 yaşlarındayken aniden gelen bir dürtüydü." Kaşlarımı kaldırıp dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Yani takmamanın bir nedeni yok?"

"Niye bu kadar sorguluyorsun? Yok diyorum." Ayağı kalkıp çekmecemi açtım. Dün ona bir küpe almıştım. Sadece tek bir kulağı delikti, üstüne kazınmış fazla belli olmayan bir 'f' harfi vardı. Bir süre siyah küpeyi inceleyip onun yanına gidip kulağının yanına eğildi. "Ne yapıyorsun?" Cevap vermeden büyük bir özenle takmaya çalıştım fakat hiçbir şekilde beceremedim. Tek elle nasıl yapacaktım k? Bir an afallayıp elimi çıkaracak gibi olsam bile hemen düzelttim kendimi. O da bir eliyle yardım etti bana.

En sonunda geri çekilip baktığımda daha önce almadığım için kendime kızdım. "Olum mükemmel olmuşsun!" Ağzımdan çıkan kekoca sözlerle gözlerimi büyütüp ağzımı kapattım. Bu halime güldü.

"Ne gerek vardı Feride?" Ben sana bileklik için ne gerek vardı diyor muyum Yekta?

"Sevgilinim ya hani" Bir süre sessizce bileğime baktığını fak ettim. Kolumu dirseğime kadar sıyırdığımdan dolayı bileklik takmadığım belli oluyordu, buna üzülmüştü.

"Ne oldu?" dedim meraklı çıkmasını umduğum sesimle. Hafifçe irkilip kafasını kaldırdı. "Hiç, dalmışım öyle. Sen bana küpe verince benimde aklıma bileğine bir bilekliğin ne kadar yakışacağını düşündüm." Hahahayt, beni tongaya düşürmek istiyordu. Avucunu bile yalayamazsın!

"Ya aslında var," dedim gergin bir şekilde saçımı kaşıyıp. "Ee, niye takmıyorsun?"

"Önemsiz ya, öylece dolabın köşesine attım. Çürüyüp gider en fazla işte" dedim sonlara doğru alayla gülmeye zorlukla çalışırken.

Gözlerine kırgınlık yansır gibi olsa da gülümseyip ayağı kalktı. "Gitmem gerekiyor, Şeyma bekliyordu. Hoşça kal." Hızla odadan çıkmasının ardından kapı sesi duyuldu. Yalan söylüyordu, Şeyma bugün akşama kadar arkadaşlarıyla olacaktı.

Yaptıklarımın doğruluğu hakkında hiçbir bilgim yoktu. Ya da her şeyi boş verip onunla bir yola adım atmalı mıydım.

Çaresiz bir şekilde yutkunup sol elime baktım. Her şey bununla başlamıştı.

Koridora gittiğimde yerdeki poşeti gördüm. Geldiğinde ağladığımı görünce bana doğru yaklaşırken yere indirdiği poşeti

İçini açtığımda iki tane çiğköfte aldığını gördüm. Yanındaki ayranı çalkalayıp açtım. Daha sonra sırtımı orada duvara yaslayıp ağlayarak yemeye başladım.

Artık ağlayarak çiğköfte yemedim de demezdim herhalde.

Bir iki tane de fotoğrafımı çektim, ileride Yekta'ya gösterirken 'bak sen o gün kapıyı çekip gittiğinde bende ağlayarak getirdiğin çiğköfteyi yedim' demek için...

PARMAKSIZ -Texting- (FİNAL)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin